PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

2 Ocak 2010 Cumartesi

Oysa Şimdi

Bir boşluğun çekmeceleri neden böylesine çekicidir ki! Boşluk, içte veya dışta hep aynı bilinmezliğin kollarına sahip değil midir? Sarıldığında, uzandığında veya merakla gecenin kanatlarını sıvazladığında, yalnızsan ve lanet olsun ki bunun farkındaysan, durup da o boşluktaki çekiciliği nasıl peydahlarsın kelimelere. Uçacak, bunu sen de pekâlâ biliyorsun ve arkanı dönüp baktığında, orada olan her neyse ve sen onun varlığından böylesine haberdar bir şekilde adım atıyorken, küçük bir çekmece neyi değiştirebilir ki?

Kimi yalnızlıklar sahibinden aslında çok uzakta doğarlar.

Yerle gök arasında sıkışmış bir coğrafyanın, kilitleri henüz belli olmamış bir aşkın ya da sonsuzluk çağrısının kulaklarda çınladığı bir anın hemen sonrasında, o, çıkagelmiştir. Bazen kapıların o güçlü oluşumlarının hemen arkasında duran bedenlerin bile, gürültülü davetleri vardır ona karşı. Siz farkında olun veya olmayın, sinsi bir ayrıntı gibi çepeçevre sarıverir düşlerinizi.

Kimi çığlıkların sesi yoktur. Damarlarınızın içinde dolaşıp duran kin, öfke, serseri bir ruhun izdüşümleridir.

Aşka yataklık yapıp aşkın faili olmak!

Kimileri umursamazlıktan geliyormuş gibi yapıyor "oysa bende"; kimileri cesaretsizlikten uzak duruyor "oysa bende"; kimileri aldıklarını sanacak kadar emin, "oysa bende değiller"; biri ise aldı bir gün, nereye koyduğunu bilemiyorum "oysa bitti" .

Karanlıklar!!!Yol haritasında resmedilmesi güç girdaplar. Bir başkalaşımın içinden geçerken ruhun incinmiş sayfaları, diğer bir karşılaşmanın hesabını tutamayacak kadar yorgun ve kıpırtısız..

Ey sancısını bedeninde taşıyan sessizliklerim...

Kelimelerin aksanı bozulmamalı ve sahnenin her yerinde aynı tozların olduğu unutulmamalı. Ağırız ve dünden geçitsiz bir yol ağzına, gönüllü çıkmışız. Sus payı var içte, söylenmemeli. Bir tek gece sahip çıkar pusulasız ihanetlere. Gündüz, yalnızca geceyi hazırlayandır.

Kimi yalnızlıklarsa sahibinin koynunda ölüp giderler. Bırak yoluma gideyim.

Gece, komşuluğu yitirilmesi zor bir yâr gibidir. Alırsan koynuna kokusu bırakmaz; alamazsan kokusu seni çağırır.

İstanbul, soylu bir gelin gibi eteklerini, uykusunu, bir diğer yarısını bıraktığı sandalyeden yavaşça toplayıp pembe tülleriyle kaplı, bol düşlü yatağına doğru usulca uzanıyor...

Öyleyse, her ikisini de bulmuşken gitmeli...

 
Uykularda....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder