PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

9 Ocak 2010 Cumartesi

Frekansı Bozuk Radyo Alıcısı -II-

Keyfimden yapıyorum evet! Uslanmıyorum. Soru sormuyorum. Duyuyorum ama duymamazlıktan geliyorum. Evimde küçücük bir ağaç besliyorum. Büyütmüyorum, besliyorum! Ona göre hava hoş. Neredeyse iki haftada bir suyla doldurmam yetiyor. Yetiniyor onunla. Belki de odamın benden sonraki tek canlısı olan o ağaç, bir yeterlilik halinin aynı zamanda da en iyi kullanıcısı olmayı başarabiliyor. "Yetinebilmek"

Aman diyeyim canım ağaç, güzel ağaç, sen bizim dünyamıza kendi dünyanla ortak olmaktan başka bir halt etme. İnsan olmaya çabalama misâl. Ya da ne bileyim her gün ilgi beklemeye başlama benden. Neme lâzım. Sonra başaçıkamam seninle, çürür gidersin o alçıdan yapılma kabın içerisinde. Aman ne olur açma başıma böyle acayip işler... Herkes yerini bilsin, öyle değil mi?
Hem zaten buralarda işler kesat. Bazen bakıyorsun bir "merhaba'n" var; bazen o bile söylenmemiş gibi. Kış ortasında donarım diye düşünürken, ertesi gün ocak ayında bahardan yaza terk bir hava. İnsan bu değişkenlikte ne giyeceğini kestiremeyedursun, aklını oynatmasını bir kenara bıraksın, feleği şaşıyor be ağaç! İnan canımdan bezdim. Eee, ben de ne yaptım en sonunda biliyor musun? Ruhuma pinokyo elbisesi giydirdim. Olacağı buydu. İpleri oynattıkça başım, bacağım, kolum sallanıp duruyor. Böylesi iyi bugünlerde. Bir tek burnumla derdim yok. Ehh, o da olsun değil mi bunca zamandan sonra. Onu korumak benim hakkım.

Sahi ağaç, sen nasıl oldu da bu yazıya düşüverdin birdenbire söyler misin bana? Oysa az önce senden eser yoktu. Hatta seni çoğu zaman hatırlamam bile. Dedim ya iki haftada bir aklıma düşüyorsun. O da hergün aynı odaya girmesem, unutmaya meyilli notlarımdan biri olmaktan kendini kurtaramazdın. Zaten sesin soluğun da çıkmıyor. Kıvran dur kalan suyunla orada. Ama şanslısın yine de biliyor musun? Senin hemen yanıbaşında duran masa lambam ve bazen kendimden bile çok önemsediğimi düşündüğüm kalemlerim var. Küçük not defterlerim, kitap ayraçları ve bir de makas. Amann, aman diyeyim ben yokken o makası alıp kendini budamaya kalkışma! Korkarım ben kesiklerden. Kan görmeye annemden alışığım fakat bir ağacın kanına alışmadım ben hiç. Bak, görüyor musun yine de seni ne çok önemsiyormuşum ben. Belki de bunları sana söylemeseydim, farkına varamayacaktım. Kim bilir, bu saatte durup dururken aklımı kurcalamanın da bir nedeni vardır.

Ağaç, ben en son ne zaman seninle konuşup sana bir sürahi dolusu su vermiştim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder