PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

29 Aralık 2012 Cumartesi

Yıl Düştü 'Şeyler' Üşüdü

Böyle kolay işte başlığa aldanmak. Kim bilir neler neler geçiverdi o kısacık anda aklınızdan. Canım, elbette tutmayınız. Bırakınız. Geçip gidecek olduktan sonra ne ehemmiyeti var öyle değil mi?
Öyle olmuyor işte! Bazı şeylerin "ha deyince" cevabı bulunmuyor. Bulunmadığı gibi de uzun uzun zamanlarca aklınızın bir köşesinde pis pis sırıtarak oturuyor. Varsın otursun. Bir yılı da ha geride bırakıyoruz. Yeni yıla yeterince anlam yüklemenin vakti geldi de çattı bile!

Korkmayın, kalbinizi yoracak kadar bir döküm yapmayacağım buraya ama ille de 'dokunmadan geçmeyeyim' dediğim bazı noktalar var tabii. Hem kendime bir not olsun diye hem de yeri geldiğinde olur ya geri dönüp de bakmak istersem, unutursam, uçup giderse diye yazılı birkaç kelâmımız olsun. Ne de olsa yazsam da yazmasam da oluyor bir şeyler. Hayatın keskin ve sivri akıllığı sayesinde biz de payımızı alıyoruz.

Yılın ilk aylarında kasırga yaşandı benim bu tarafta. Hem ne kasırga. Aralıksız süren sohbetler, karşılıklı meraklar, sesimden bir süre mahrum bırakmaya çalışıp ama sonra gardımın düşmesiyle 'merhaba' dediğim insanlar... 
Her şey olabildiğince hızlı başlamıştı. Zaten öyle bir an geliyor ki kontrol mekânizması diye bir şey kalmıyor insanda. Tedbirlerini teker teker yerle bir ediyor, en azılı kararlarından vazgeçiyorsun. 
Bazen düşünüyorum da çok çabuk kanıyorum sahte güzelliklere. Tabii şu anda bahsediyorum o sahtelikten. Yaşarken toz kondurmamamdan ileri geliyor. Oysa 'bal gibi' de biliyorum gelişen olayların nereye varacağını aslında varmayacağını. Olsun, ben yine de güvenmek isterim.

Sonra ne oldu? Tepetaklak bir düşün koynunda uyumaya çalıştığım fark ettirilip uyandım. Bütün uykular gibi bunun da son bulacağı aşikârken sürekli bir uyku haline tutunulamayacağının da farkına vardım. İlerleyen günlerde aynı durumlarla elbette yeniden karşılaşacaktım. İflah olmayan bir kanma benimkisi. Aranızda kandırmanın keyfini yaşamak, tadını çıkarmak isteyen varsa şayet buyursun gelsin. Ben de bu azim olduktan sonra daha çok...

Gel zaman git zaman bahar kendi müziğiyle gelip hayatıma aniden yerleşiverdi. Hepiniz uyurken ben uyanıktım. Hepiniz dediysem konuya dâhil olan birkaç kişiyi kastediyorum. O zamanlar birinin varlığından haberdar değildim zamanla -hatta birkaç hafta içerisinde- sosyal medyanın fotoğraflı baskısında onunla da karşılaştık. Ama ne karşılaşma! Durumun mahiyeti gereğince detaylardan uzak duruyorum. Fakat bu detaylar da kara tahtaya tebeşirle yazılan yazı kadar apaçık ortadaydı. Ama kahramanımız bilin bakalım ne yaptı? Evet, evet. Görmezlikten gelme tuşuna bastı. Akorlarını bozdu. Kulağa hiç hoş gelmeyen bir müziği dinlemeye başladı. Vardır dedik hayatın yine anlatmaya çalıştığı bir şeyler. Kırdık dizimizi oturduk. Şu oturma işi de tuhaf bir durum. İnsan alışınca bir bakıyorsun ki sürekli oturuyor. Gıkını çıkartmıyor. Elâlem dünyayı sömürüyor, sen öyle sakin, öyle bi başı mağrur olup bitenin içerisinde yerleşik duruveriyorsun. Muhakkak ki karşılığını ağır ödedim. Kendi bedelimin cezası yine benimle kesildi. 

Bu konuya nereden gelmiştik? Kasırga. İşte bu da kendi nev-i şahsına münhasır bir kasırgaydı. üstelik diğer kasırganın hemen yanıbaşında vuku buldu. Eh, biz ne dedik sonunda. Yine hayat!

Gelelim kitaplara... Bu sene eskiden okuduğum kitaplara ağırlık verdiğim bir yıl oldu. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Kürk Mantolu Madonna, Virginia Woof Mrs. Dalloway, Nabokov'dan birkaç kitap, Yusuf Atılgan, Sait Faik Abasıyanık'la dolu dolu vakitler geçirdim. Arada okumadığım başka kitapları okuma şansım da oldu elbette. Jonah lehrer - Proust Bir Sinirbilimciydi, Jean Rhys - Geniş, Geniş Bir Deniz, Pelin Buzluk - Deli Bal, Mahir Ünsal Eriş - Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde, Georges Perec - W Ya da Bir Çocukluk Hatırası, Max Frisch - Günlükler, Barış Bıçakçı - Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra, Sinek Isırıklarının Müellifi, Hakan Günday - Az, Hakan Bıçakçı - Karanlık Oda, Yekta Kopan - Kediler Güzel Uyanır, Chuck Palahniuk - Ölüm Pornosu, Mihail Bulgakov - Usta ile Margarita... Tabii bu kitaplar arasında olmazsa olmazım şiir kitapları da hep vardı. Cemal Süreya ve Turgut Uyar bu sene ağırlıklı okuduğum şairler oldu. Edip Cansever ve Nazım Hikmet de geçen zamana tanık olanlardandı. Ve aklıma gelmeyen diğerleri. Kitap listeleri beni hem heyecanlandırıyor hem de ne kadar kaldığını bilmediğim ömrümde, neyi hangi zamana yerleştireceğimi bilememek dolayısıyla da bir yandan ürkütüyor. 

Bütün senenin ayrıntılarına girmek elbette mümkün değil. Gözünüzü korkutmayacağımı söylemiştim. İnişleri ve çıkışları bol olan bir yıldı. Denge dedikleri her neyse onun bende olup olmadığını çoğu zaman kestiremediğim anlarım fazlaydı. Çok fazla sohbet ettim kendimle. Fazla fazla... Kimi zaman aklımı yitireceğimi bile düşünüp kendi kendime güldüm. Şu 'kendi kendime' meselesi de uzun bir konu olurdu ya, neyse...

2013'e günler kala koca bir yılın planlaması da kafamda yavaş yavaş netleşmeye başladı. Yapılacak listem şimdiden kabarmaya başladı bile. Daha bunun beklenmedik olaylarla karşılaşma ihtimalleri de var. Onları da düşünürsek bu senenin yine epey yoğun ve çalkantılı geçeceğini kestirmek güç değil. Fakat önemli bir şey var ki o da bu sene aksattığım blogun -bahar sonrası-  geçmiş yıllardaki gibi renklerine yeniden kavuşması birincil hedeflerim arasında. Zaten senaryo çalışmalarıma da yavaş yavaş başladım. Yeniden okullu olmanın o ilginç duygusunu her gece yaşıyorum son bir aydır. 
Hayaller var ve o hayallere ulaşmak için yol üzerinde geçilmesi, aşılması gereken engeller. Yine de başlamış olmak, üzerimdeki yükü hafifletti. Bakalım bir sene sonra neleri yaşamış, neleri bekletmiş, kimlerden uzak düşüp kimleri hayatıma eklemiş olacağım.

Şimdiden herkesin hayalleri gerçek olsun diyorum.  Malum yıl düştü 'şeyler' üşüdü. Aman diyeyim bu sene çok fazla soğuk kapmayın. Kendinizi koruyun. 

Metaforun dibine vurdum, hadi kalın sağlıcakla...