Yorucu bir gündü. Hâlâ da deliler gibi yorgun hissediyorum. Şarap dudaklarımı gittikçe uyuşturmaya başladı. Bordo bir tutsaklık! Uykum var. Yenilmek istemiyorum bu gece ona. Ne çok özlemişim seni. Bazen olur ya giydiremezsin duygularını. Denediğin hiçbir şey onun üzerine olmaz. Giyersin, çıkarırsın; sonra bir başkasını alır ve yeniden denersin. Kimi zaman böyledir. Gemide olmak ve kıyıda olmak! Derken, gelir aklıma o sevimli şarkı : “Ah, deniz olayım, tuzumu rüzgârda savurayım, deliyim. Ah, ne yelken ne yel, köpüklerde kaybolayım, deliyim.” Sen de işte hem o deniz, rüzgâr, yelken, yel ve köpüksün. Sen yokken seni yazmayı, içime hesapsızca bırakıp o denizi, yani seni anlatmayı seviyorum. Küçük hediye cümlelerim bunlar benim sana. Baş etmeyi öğrendiğim sessizliklerim. Bir kâğıdın, hani kurşun kalemle buluştuğu o an vardır ya cızırtılı bir ses bırakır düştüğü yere, koyu karaltısında buğulanarak akıtır kendi rengini sayfalara. Sen benim bazen bir benzetmeden bile kıskandığım parçamsın. Bir adamın ne güzel düşüşüdür bu bir kadının aklına ve yüreğine. Öpebilsem şu anda, tam da şimdi seni! Ki bilsen hep dudaklarımın ucundasındır. O rengi sabahla belirginleşen uslu/yaramaz tazelikte.
Bazen yeryüzünün damarlarını hissederim yürürken. Bu, tarifsiz bir sancılanma duygusu uyandırır. Ayaklarımın altındaki yerden geçen insanların duyguları düşermiş gibi olur yüreğime. Onların sevinci, mutlulukları, ayrılıkları, hüzünleri, kavgaları, tek başınalarken akıllarından geçen düşünceleri gelip oturur aklımın bir kenarına. Misafir ederim onları. Yorulacağımı bilirim bilmesine de yine de vazgeçmem, kapılarımı açarım. Sonra değişen her duygu yoklamasıyla irkilir bedenim, gözlerimi kısarım. Alnımda koca koca çizgiler oluşur. (Karmaşık düşüncelerin yol haritası gibidir ya onlar) Annem hep kızardı bana: 'Yavrum bu genç yaşta iz bırakacaksın yüzünde, yapma şöyle' diye. Gülüp geçerdim.
Yüzüme koca bir mimik ordusu çöreklenir. Kendi duygularımla baş etmektense onların, hiç tanımadığım yüzlerce, binlerce insanın duygusuyla uğraşırım. O yüzden sancılanırım. Kimi zaman keyiflidir. Kimi zamansa işler sarpa sarar. Onca değişkenin olduğu bir dünyada, bizi en çok meşgul edenleri yaşantımızda daimi kılma çabasının verdiği mücadele, zora sokar bazen her şeyi. O mücadeleler geçip gider ayaklarımın altından. Belki de bu yüzden yoğun hissederim. Bu yüzden tutunmak isterim sıcak bir ekim gürültüsüne... Sonbaharın aynası, rüzgârındaki melodide gizlidir. O melodiyi duyarsan, insan ruhu daha bir derinden algılar bu mevsimi ve böylece kendi içindeki yansımasını görebilir. Ayna kırılabilir ama bu melodi ölene kadar duyulabilir. Farz edelim sağır oldu kulakların; o zaman rüzgâr sana yol gösterir, tenine bıraktığı nağmesiyle...
İşte böyle, ben bugün senin geçtiğin yerlerdeydim. Seni hissettim. Ya bıraktıklarını topladım senden sonra ya da aynı anda başka başka yerlerde bırakacaklarına doğru yürüdüm. Yani bugün, seni saatlerce gördüm kesişmesek de! Ben gülümsemelerimi bıraktım geçtiğim her yerde senin için sen ise adımlarını. Böylece yüzyüze geldik ve ben işte o anda sana sarılıp seni doyasıya öptüm.
Bu akşam çok içtim gece olmadan. Bu akşam seni sevmenin ne kadar güzel olduğunu düşündüm. Kayıplarımın önemsizliğini, yaşamın sessiz mırıltılarla gelen coşkunluğunu. Sesinde, gözlerinde, göz kenarlarındaki çizgilerde bulduğum sendeliği ama çokça bendeliği. Parmak izlerimin seni her an anımsatan gücünü.
Ben bir deniz kızıyım kendi derinliklerinde yüzen. Ellerim çok küçüktür benim. Kadınlığım saklıdır o küçüklüğün içerisinde. Dokunduğunda sevginin damarlarına sızmayı iyi bilen ama onları uzaklaştıranlar olduğunda bir tek kendi içine sızan, dışarı taşmayan. Bütün duygularını derdest edip toplamayı bilen ve çekene zarar vermekten her ne olursa olsun ölesiye çekinen... Bu yüzden durmadan bir merak içerisindedir bu kadın. Şüphelerinden, sorularından öte en çok neyi bulduğunu merak edip durur. Çünkü bulmak zaman ister çünkü bulmak kimi zaman kayıtsız olmayı gerektirir. Neden ürker bu kadın bilir misin en çok, 'ürktüğü şeylerle gün gelir karşılarsın' düşüncesinden. Karşılaştığında er geç yol üzerinde gidecek bir yön seçer kendine. En çok da bunun için bir armağandır kalbi ona. Yine de ürker onlardan. Tanrı'nın özenle yerleştirdiği bir parçayla yol alıyorum. Hiçbir zaman tamamlanamayacak olsa bile. Onun sende olmasını çok isterdim. Şimdi kısırlaşan sözcüklerimi nereye koyacağımı bilemiyorum. Oysa bir ömür boyu susmayacak kadar çok sözüm var.
Unutmadan, yeşil renk yakışmıştı o gün. Çok heyecanlanmıştım sen girince salona. Sandalyede kalakaldım. Ara sıra böyle arkana yaslandığında, gözgöze geleceğiz diye tutmaya çalıştım kalbimi. Anlatılmaz bir güzellikti seni dinlerken, orada olmak. Nefes aldığım odaya nefesinin karıştığını bilmek... Gözbebeğine değmese de bakışlarım, gözbebeğimin karşımda oturuyor olduğunu görmek. Kısacık bir zaman diliminde, başbaşaymışız gibi o salonu boşaltabilmek zihnimde. Sözcüklerine gülümsemek, karşımdaymışçasına tepki vermek…
O yüzden susmak bazen iyidir. O yüzden saatlerdir bana bıraktığın harfleri kolaçan ediyorum. El yazına düşmüş harflerin gölgesinde oturuyorum. Orası sıcak. Orada sen varsın ve ben, yarınki yokluğunu böyle avutacağım evden çıkana kadar.
... Gidiyorum. Seninle birlikte, seni de yanıma alarak. Bakalım bu sürprizin içerisinde daha neler varmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder