PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

21 Şubat 2012 Salı

Frekansı Bozuk Radyo Alıcısı -41-

Sabah uyandığımda karanlık bir odadan çıkıp, geceden arta kalan öteki karanlıklara bir yenisini daha eklememek adına yatmadan hem pencereyi hem de perdeleri sabah olmuş gibi açıyorum. Tıpkı şairin kahvaltıyla bağdaştırdığı gibi ben de gün ışığının mutlulukla bir ilgisi olduğunu düşünürüm. Ama son birkaç aydır nedense odaya girdiğimde perdelerin yerinde olmayacağı gibi bir düşünce hasıl oldu. Belki de huysuz kornişimin benim hoyratlığıma daha fazla dayanmak istemediğindendir, bilemiyorum. Ya da kendi kendime böyle bir meşgale bulmayı ben seçtim. Olur ya lüzumsuz işler başkanlığından biri istifa etmiştir ve ben vakit kaybetmeden o yere konmuşumdur. Tıpkı bütün olasılıklar gibi bu da mümkün.


Bu evin her ay için bir konusu mutlaka vardır. En sevdiğim takıntılı yanlarımdan birisidir. Günlerce, haftalarca üzerine türlü komplo teorileri geliştirir dururum. Zihnimin en ulaşılmazmış gibi görünen yanlarına dokunmayı sevdiğimden olacak ki bu birbirinden farklı başlıklar içinde yazarım, notlar alırım. Bilirsiniz, bazen gerçekten ihtimal vermediğiniz bir şeyden, zamanın birinde bulmayı ümit ettiğiniz cevaplara ulaşırsınız. Bu küçük ipuçları birdenbire bütünlüğe kavuşur. İrkilirsiniz. Çoğunlukla iç sesinizden yükselen bir ünlem cümlesi karşılar sizi. Hele ki karşınıza çıkan cevabın karşılığı bir başka kişiyi de barındırıyorsa içinde, evlere şenlik! Ya yüzüne vurma yoluna gideceksinizdir ya da köşenizde uslu uslu oturup cevabı bulmuş olmanın verdiği şaşkınlıkla gelişmeleri takip edeceksinizdir. Çoğu zaman beklentilerin kucağına bırakılan şeylerde zaman oldukça uzun işlediğinden,  yepyeni bir yol haritasının uygunluğu daha cezbedici olacaktır. Ama bu elbette sizin kişiliğinizle de doğru orantılı bir durum. Ben beklemeyi tercih edenlerdenim.


Bugünlerde de beklediğim -her ne kadar cevabını bulmuş olsam da - bir şey var. Yıllarca benzeri olaylarla çok sık karşılaşmış olmamdan kaynaklı ki er geç bir hareketin ya da sözlü bir imanın gelip beni bulacağını hissedebiliyorum. Böyle bir duyguyla yaşamaya çalışmanın ne kadar zor olabileceğini tahmin edersiniz heralde. Benimkisi bilerek bazı şeyleri baltalamak, farkındayım. Yine de insan bazı zararlı alışkanlıklarının farkında olsa da uzaklaşamıyor.


Rüyalar öncü kuvvet gibi yetişiyor. Daha önceleri rüya konusu üzerinde fazla durmazken, daha doğrusu dışa vurmazken, şimdilerde iyiden iyiye merakımı cezbediyor. Sanki benim içimde, benden bağımsız bir kişinin sesi, gördükleri, duydukları, yaşadıkları kol geziyor. Zamanla yapılan değerlendirmeler de değişiyor.


Takıntılarım kervanında bir şey daha var ki o da haftanın salı ve cumartesi günlerinin hem uğurlu hem de uğursuz olmasına dair düşüncelerim. Belki de beni bundan iki yıl önce etkileyen bir olayının kalıntılarının yol açtığı bir şey bu, tam olarak kaynağını kestiremiyorum. Fakat düşününce bütün izler onu gösteriyor. Yahut can sıkıntısının rehavet yaptığı günleri yaşıyorum. Kim bilir bu cümleyi burada kullanmayı istediğim için bile olabilir. Kendisini tartmayı beceremeyen bir teraziyim.


Yazının tam da bu noktasında aklımdakileri bertaraf etmeye çalışan bir sürü kelime ordusuyla mücadele etmekteyim. Merdiven, çocuk, kalem, çubuk kraker, yaş, yanlış, vapur... bunlardan bazıları. Oysa hiçbirinden bahsetmek gibi bir niyetim yoktu. Ama işte birdenbire kendilerini var etmeyi başardılar ve yerlerini aldılar. Karşı koyamadım.


Bana haddinden fazla olur. Aklımdan geçenler hiperaktif bir çocuğun bedensel hareketleriyle benzeşmeye başlar. Oradan oraya atlar. Durduramazsınız. Durduramam.


Yakında bir sinema filminin karelerine bölünecek, bir derginin sayfalarından aşağıya doğru akacağım. 


Unutmadan bu ayın ev konusu: Ne olacak? sorusu üzerine odaklı. 


Şimdi perdeler kapalı. Birazdan her akşam olduğu gibi onları açıp uyumaya gideceğim. Ne dersiniz, yarın sabah kalktığımda sahiden yok olmuş olurlar mı?