PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

30 Haziran 2010 Çarşamba

Yaylım Ateşi

Kekik kokusunun yaylım ateşi gibi havaya saçıldığı bir özlemin ara bulucusuyum. Hem keyiften başdöndürücü bir haz anına geçiyor hem de o kekiklere dokunma telaşı içinde, avuçlarımın hırpalanmasına izin veriyorum. Boşlukların içinde, belki bir dağ yamacının hemen üzerinde, kollarımı rüzgâra açmış duruyorum. Bütün dünya duruyor sanki. Bütün mevsimler beklemede. Hangi mevsimdeyim? Bu rüzgâr tanıdık mı? Burnuma gelen kekik kokusuyla başlıyorum hatırlamaya. Peki ya gerçekten hatırlayamıyorsam? Yani, olamaz mı böyle bir şey? Sanmak... Hatırladığımı sanıyorsam.
Yine de buradayım. Boşlukların içinde, aslında bir dağ yamacında. [İkinci tekildim ama ne olduysa birinciliğe oynadım.] Sanki başıboş sokaklarda dolaşmaktan korkuyorum.
Ben boş değilim. Boş değilim. Değilim.

Günler ekseninde çoğalmaktan yorgun düşeceğimi sanıyordum. Düşündüklerim gerçekleşmedi. Olmayan işlerle, olmayacak bir geceyarısında sayfaları kolaçan ediyorken, ani bastıran kapı zilinin telaşında bilmem kaç defa kilitlediğim kapımın kilidini açtım. (Açmamış da olabilirim.) Varsayımlardan yola çıkacağım. Başka çarem yok. İkinci tekil olmaktan vazgeçmenin bir bedeli illaki olacaktı okuyucuya. Elbette, kendime biçmeyeceğim gün gibi aşikâr bu bedeli. Yazan cezalandırılmamalı. Belki, belli mi olur, siz de okurken benim gibi fikrinizi değiştirebilirsiniz.
Evet, kapıyı açmakla açmamak arasında kalıp bir yerde bıraktım. Ama eminim tam açılmamıştı. Zaten ne fark ederdi ki? Ufak bir aralıktan öyle çok şey hayatımıza sızıyordu ki? Herhangi bir şeyin birdenbire gelmesiyle daha sonra gelmesi arasında zaman ayracının nüktesi dışında nasıl bir başkalık vardı ki?

Dağ yamacını unuttum. Zaten hatırlamamıştım da! Hatırladığımı sanmıştım. Bir an, kısacık da olsa hatırlıyorum dediğimi hatırlıyorum sadece. Şimdi buradayım. Kulağımda az önce yarım bırakılmış, durdurulmuş bir filmin müziği var. Filmler...Yarım bırakılan...Bıraktırılan. Belki de bıraktığımız.

Hiçbir şeyin önemi yok! Her şeyin önemli olduğu kadar. Yansımalar gittikçe büyüyor gözlerimde. Dilimin bağı çözülüyor. Baş harfi "." olan bir kelimeyi sayıklıyorum. Noktalama işaretlerinden sana isimler biçiyorum. Hiçbir zaman söylemeyeceğim, senin de bilemeyeceğin... Adının seslendirişini ona benzetiyorum. Sıkılıyorum. Yorulduğumu sanıyorum. Sahipleniyorum.
Sonra, kapıyı hatırlıyorum yeniden. Kapının kilidini açtım. Evet, açtım. Üzerinde ne vardı? Varlığını anımsatacak herhangi bir iz, renk, koku. Bilmiyorum.

Üzerinde ne olduğunu saatlerce düşünse de hatırlayamadı. İçeri girişini ve sonra sessizce o mevsimden arınışını izledi. Yüksek rakımlı sözlerini dinledi. Her sözcükte biraz daha irtifa kaybetti. Bir dal, belki bir kaya parçası ya da herhangi bir şey aradı kurtulmak için, bulamadı.
[Üçüncü tekil. Anlatıcı değişti.] Yorgunum.

Kekik kokusu saçlarımı sardı. Kollarım hala açık bir vaziyette bekliyorum ve durdurulmuş filmin müziği her nasılsa bu herkesten uzak dağ yamacında. Duyuyorum. Müzikle aramda hiçbir şey yok. Belki rüzgâr... Ama o da vazgeçti. Dirseklerimin oradan yavaşça terk ediyor bedenimi. Müzik devam ediyor. O susmuyor. Bir tek o susmuyor. Sanki tanımadığım birinin gözleri üzerimde. Keman çalıyor. Yalınayak çalıyor. Ruhu çırılçıplak. Kollarımı indiriyorum elimi uzatmak için -ki kemanını bırakmayacak, çok iyi biliyorum. Çıplaklık bırakılmazdı değil mi?

Belki birkaç dakika kemanını hiç susturmadan çalmaya devam etti. Ayak uçlarında, serin dağ yamaçlarında konaklayan kekikler vardı. Her notada ufak adımlarla üzerinden geçti. Canı yandı. Kekikler derisinden içeri süzülüp yavaşça damarlarına sokuldu. Sokulmak böyle bir şey miydi? Apansız. Özgürce. Durmadan. Dik başlı. Cesaretli...

Bütün dünya duruyor sanki. Her şey beklemede. O adama ne oldu? Az önce gelen müziğin sesi neden şimdi duyulmuyor? Kayalıkların üzerinde parçalanmış kekikler var. Kim koydu onları oraya? Görmüş müydüm? O gözleri gördüğümü biliyorum. Üzerimdeydiler... Peki ya gerçekten görmediysem? Olabilir mi böyle bir şey?
Olmak...Sanmak...Görmüş olduğunu sanmak...

Buradayım. Sanrıların peşimi bırakmadığı yerde, bir dağ yamacında. Hep birinci tekildim. İkinciler ve üçüncüler gelip geçiciydiler...
Ben vardım. Varım. Ben hep vardım.

Bak, dans ediyorum. Bu bir vals... Kemanlar, o adam, rüzgâr, kekik, bütün şahıs ekleri ve BEN bir yaylım ateşinin tam ortasında, kimi zaman kenarda ama daima orada bir yerde VARIZ!




http://fizy.com/#s/1h1j2s

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder