PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

23 Haziran 2010 Çarşamba

Doğasındandır

Kurtarılmaya yüz tutmuş bir cümlem vardı az önce. O da tıpkı anlatılanlar gibi uçup gitti. Oysa ne çok şeyi dökmüştüm dilsizliğimle yana yakıla. Şimdi yalnızca kesik kesik yarım kalmış bir anlamı almış yeniden yaratmaya çalışıyorum tüm sıkılganlığımla. Son kalanın ölümsüzlüğü, son anın dönülmezliği. Kabuklar... İsli görüntüler ve İstanbul.

"Hatırlamak için uzaklaşmak gerek" diyordu bir replikte kadın. Yeterince uzaklaşmış olmalıyım. Onca yitirilmişliğin üstesinden gelmişim demek ki. Oradan oraya koşan adımlarım artık bir tek kendine dönük ve kendine gülümseyen. Anımsama defterinin sayfalarında, sözsüz yaşantılar. Dilsizliğimle gelmiştim bu gece, düşündüklerimle ilerliyorum şimdi.

Kısa bir görüntü gibi bazen an. Yerleşiyor, seçiyor ve sonra kayboluyor. Gece yeknesak ilerlerken, birdenbire açılmış bir sayfanın satıraralarına döşemeye çalışırken akılda kalanları, ya da içte bir türlü duramayanları, anlık bir tedbirsizlik o anı yerle bir ediyor. Sonra neyi nerede anlattığınızın veya neyi nerede bıraktığınızın hiçbir anlamı kalmıyor... Gideni bırakmak neden bu denli zor, anlayamıyorum? Gelemeyecek olanın kendine has bir büyüsü mü var? Gitti işte, bir daha yazılamayacak...

Dalından kopup yere düşen bir yaprak gibi geride kalan cümlelerim. İnce bir dal gibi aklımdadır, o sonbahar akşamı. Çat diye bir ses gelmişti yüreğimden. Bilseydim kolay tamir edebilirdim belki benden gideni. En çok da tanımsızlığı yakıp yıkar ya aşkın. Yeri, varla yok arasında bir yerdedir hep. Hiçbir eylem tam olarak ona ulaşamaz; ya da herhangi bir kelime... Doğasındandır belki de... Bir mevsim hep eksik, ya da fazla... Doyurulamayan yanları açıkta kaldıkça, huysuzlanır. Geceyi alır koynuna, susuz bırakır teni...

Yapamıyorum... Olmuyor. Sıkışıp kaldı işte içimde onca söz.. Biraz bağırsam, var gücümle haykırsam. Kanayan yerlerimi biraz daha anlatsam...

" Sen, ben daima... " diyordu bir replikte kadın ve erkek. Yeterince âşık olmalılar birbirlerine. Sevince yeter hale mi geliyor duygular? Ya da bütünselliği oluşturan, karşılıklı dillendirilmesi mi bu cümlenin?
Bu da değil, biliyorum.

Sonbaharın içinde taşınır durur bir kopuş. Doğasındandır. Bilir anı gelince çekip gideceğini dal, yaprağın. Çırpınışları geçersizliğinde saklıdır mevsimin. Bu bir geçiş anıdır; yerini devredecektir yaprak. Doğasındandır...

Kapanmayacak.

Yürüyüş yolu üzerinde olası karşılaşmaları saklar zaman. Bir kapıdan bakacaktır geçip giden mazi. Kapının gıcırtısında anımsanacak unutulmuş sözler. Sonra kapı yeniden kapanacak ve sırt sırta doğrulanacak ayrılık...
Doğasındandır.


1 yorum:

  1. senin kelimelerle oynayışını seviyorum. her geldiğimde ses vermesem de...

    YanıtlaSil