Kadın güçlüdür. Ne kadar gözyaşlarına hâkim olamasa da ve her ne kadar büyülü bir yalnızlığın pençesinde yürüse de kadının doğası gereği ona biçilen Tanrısal bir armağanı vardır.
Yerle bir olduğum ya da öyle olduğunu bir müddet sandığım bütün sanrılı yaşanmışlıkların ardından, tek bir ses zamanı geciktirmeden onu yanına alır: Kendi sesim.
Böyle anlarda kelimeler çığlık atmaya başlar. Durduramam. Her şey hızla ve yuvasından bir an önce uzaklaşmak isteğiyle döner durur etrafımda. Bağlarını kopartıp kaçan bir köle ya da bir hükümlü gibi özgürlüğün tadına varırım. Yüksek sesle kalırken ben, sessiz gidişlere içten içe ve sevgiyle gülümserim. Kızarım da. Hatta ağza alınabilinecek en sağlam küfürlerle de hoşça kal derim. Kadının iştah kabartan bu soyluluğunu, en olmadık zamanlarda dirilişini ve bedenindeki şehveti yeniden fark edip doğruluşunu kutsarım.
Güzelliğin bir tek "güzel" kelimesi olsun diye varlığına inananlardanım. Aklı ve zekâsıyla fazlasıyla üretkendir kadın bedeni. Vazgeçilmez dişiliğinin en önemli sihri, kapıları ve bedenleri açabilen gözü karalığı ve bitmek tükenmek bilmeyen arzularıdır.
Kadınım... Kelimelerin şimdilik anlatmakta pek başarılı olamadığı bir dilden geliyorum. Önce dilsizliği de bilmelisin. Henüz okumadığın şiirleri tırpanlamalısın. Yeni bir tohumun sevincini hissetmeli ve tıpkı o çiftçi gibi ekmelisin.
İçinde/içimde yerleşenleri ve sınırsız isteklerin[m]i anlarım. Baş etmekte zorlandığım korkularımın alın yazısını bozmak için en çok savrulduğum zamanlarda varolurum. Kimi zaman anlatamadıklarında uyurum. Kimi zaman da en çok anlattıklarının arasında aniden uyanırım. Yersizliği sevdiğim kadar yurdun olmayı da anlayabilirim eğer anlatmayı denersen.
Yüzüme bir tokat gibi inen gerçeklerin değeri, yerini bir başka gerçeğe bırakacak kadar değersizleştiğinde, parmak uçlarım yeniden hareketlenmeye başlar. İstesen de istesem de durduramam. Çünkü evet ben senin bana yazmadığın, kendinden uzak bir kimlikte paylaştığın arzularının en güzel ve en verimli yansımasıyım.
Vazgeçilmez olmadığımızı bilecek kadar akıllıyız. O nedenle zamanın çengeline takılan tenin şimdi soğuyan sıcaklığı, iste[n]diğinde yeniden kendini açabilecek kadar da doruklarda tutar o gizli şehveti...
Her şeyin "uç" noktası ne kadar da gizemli ve davetkâr öyle değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder