Organizmanın içine giren ölümcül bir virüsün, nasıl da hayat verdiğine şahit olan bir tarih var. Bir bakışıyla bulaşan ve ruhun içinde fark ettirmeden çentikler açan. Aklımdan neler geçiyor bir bilsen. Her yudumda sen diye içtiğim bu kahve yalan söylüyor. Dudaklarıma dokunan her ıslaklık, ben o değilim diyor. Dilimin üzerindeki her tat zerreciği, bizim tadımız ona benzemez diye kaçışıyor... Çünkü sen... Sen olansın... Gözlerinin ışıltısıyla dünyamı aydınlatan ve bu kadar derine bile parçalanarak girmeyi göze alan bir gökkuşağısın. O renklerin birbirinin içine geçtiği yerde bekle beni. Işık tayflarının gökyüzünü dokuduğu bir ana denk getir ellerini. Seni bilmediğim tüm kelimelerle öpeceğim, kimse bu öpüşün tadını bilmesin diye. Sadece bu sırrın mazharı ben olayım ve içimdeki tüm sırları ellerine bırakayım.
Ben içinin en tozlu yerinde hapşıran bir harfim. Çok yaşa dediğinde hayat verdin. O anda çok yaşamak istedim. Çünkü hapşırmanın o saniyelik ölümüne gizlenmiş aşkı sen, kendi ellerinle bana verdin. Dudakların evrenin kapılarını aralarken, ben gülümseyerek giriyorum teninin gözeneklerinden. Dudakların bu gece bende kalsın. Yollar bilmediğim anlamlar değil. Elbette seni bana getirecektir. Tenine işlemiş her nakışı, her çukuru, her olmazı, her düşü… Çıkaralım üzerimizdeki hayatları olmaz mı? Üzerimizde ne varsa hepsi gereksiz biliyorum.
Neden gözlerin arıyor zamansızlığı? Yüz çizgilerine, yanaklarındaki kıvrıma ve o hiç uyuyamadığım sol göğsündeki yere doğuyor sabahlar. Dizime yat ve kendi masalımızı anlatalım birbirimize olmaz mı? Ben sana annemin rahmindeyken nasıl nefes aldığımı anlatayım. İlk çağları nereden bildiğimi, şimşek çaktığında neden korkmadığımı. Yağmurun altında ıslanırken neler düşündüğümü, bisikletten düştüğümde kalbimin nasıl zedelendiğini, minicik elbiselerin içindeyken nasıl düşler gördüğümü. Hangi gecelerde sıçrayarak uyandığımı… Sen de bana ilk okuduğun cümleyi, ilk defa karakalemle defterine ne yazdığını anlat. Annenin sana kızdığında ne hissettiğini, babanla yaptığın ilk sohbeti… Bir kalbe sahip olmanın canını yaktığı anı, gözyaşlarında taşıdığın en anlamlı hüznü… Çocuk aklının o kimseye anlatmadığı sessiz sözcükleri, ilk isyanını anlat. Ellerin tenimde olmalı. Nefesini içine çekeceğim kadar yakın olmalıyım o an. Bana senden bir ten, senden bir dokunuş ve en az senin kadar bir ses olsun.
Elma dersem... çık... armut dersem... yine çık... olur mu? Ben korkularını gözlerinden almak için geldim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder