PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

21 Şubat 2010 Pazar

Netlik Ayarı

Hangisinden başlasak saymaya "yedi".
Yok yok bu değil!
"Altı" Bu hiç değil.
Yirmi birinci rüyadan uyanabilir miyiz acaba? Belki deneyebiliriz.
"On - bir'e" ne oldu?

Bir hafta:

Elinden hiçbir zaman bırakmadığı küçük bağcıkları vardı oyun oynarken. Her gece, bakışlarının arasına her nasılsa eklemeyi başardığı müziğin baştan çıkaran melodisiyle, karakterlerin içinde yer değiştirmesi an meselesiydi. An en çok da kırılmış sözlerin yamacında saklanırken dizlerini acıtıyordu.
Niye böylesine hırçınsın ki!
Daha doğmadan ana rahminin saflığı işlenmişti kalbine ve yine daha doğmadan farklı bir kudret eklenmişti bakışlarına. Baldan bozma baldan farklı...
..............ve gün gelecek o da öğrenecekti aşkı.....
................................Döne döne...

En sevdiğim sayı:

Rutubet kokusu sinmiş içindeki bütün odalara. Yağmur o fark etmeden yağmış; bir kaç parça tabağın içine kendini doldurmuş, odalarda saklanmış ama yine de varlığını evinin dokusundan bir türlü gizleyememiş. Hatta bir keresinde, tek hamlede açtığı kapı kilidinin menteşelerinde uyuya kaldığı için kapıyı zorlamasına ve bu yüzden biraz hırpalamasına neden olmuştu.
Ne olurdu anahtara ihtiyaç duymadan birisi açsaydı ya kapısını, bir defada.
..............Kapının açılacağı gün de gelecekti......
..........................Şangır şungur...

Kartlarla yapılan İllüzyon'dan:

Deste deste karılmış yalanların arasından, en doğruyu bulup ortaya çıkarma yarışında er geç bir gerçek nasılsa kartların arasından sıyrılır. Bulunduğu yerin önemi, parmakların hareketiyle doğru orantılıdır çoğu zaman. El çabukluğuyla bir uçurumdan diğerine atlamak, atladığını sanmak, belki de atlatılmak! Bulunulan mekânın illüzyonunda bir harf bile yolunu kaybetse, deste darmadağın olur. Uzun ve kocaman bir uçurum kenarı. Söylenecek pek fazla sözün olmadığı, kendisini saran kabuğun hassaslığının gün gibi aşikâr ve gözlerinin hemen arkasında duran içtenliğini bir perdeyle örtmeye çalışırken, başarısızlığın insanı gülümsetecek kadar sevimli olduğu bir uçurum kenarı...
.............Oysa dudaklarını dokundurduğu yerde başlayacaktı her şey....
............................Yana yakıla....

Sonu anlatırken:

Halatın güçlü kısmı bu noktada. İki yolu tek şeritle kesen bağ, burada! Nereden tutarsanız tutun hep bir noktada kalacak kadar dirençli. Karşı koyabilmek neredeyse imkânsız. Sandıklarınızın arasına konulamayacak kadar da kendini bilmez, biraz da uçarı. Bir kâğıdın uçurumdan aşağı yuvarlanışı, hayır! uçuşu kadar hafif ve dokunulmaz. O yalnızca izlemeyi iyi bilir. Ara sıra kendi sonunun kapılarını acımasızca açıp dışarıda ne var ne yok diye bakabilecek kadar da saklanmayı sevmeyen biri. Aklında elbette bir sıralama var. Meselâ, kesinlikle kendisini gizlemeye gerek duymayacak, bal arılarının diliyle konuşmasını bilecek, dizlerinde çocukluğunu ebediyen taşıyacak ve bir gece yarısı bunu tüm samimiyetiyle anlatabilecek…
.............. ve bu sıralamadaki bilinmeyen sonun kahramanı, konuşturacaktı başka lisandaki, başka insanları
.......................... bağıra bağıra...

Kırılma noktası:

İki bedende yaşarken tek bir bedene dönüşmesi ruhun. Bir olmanın damaktan yüreğe giden tadı. Bir ertelenmenin kâbusa dönüştüğü anlardan birinde, birbiriyle kaynaşmanın biçimsiz geçirgenliği.
Noktaya yaklaşırken rüyalar daha da bir hiddetlenir. Uykuya kendini bırakmanın neredeyse tereddüt haline dönüştüğü bir zaman diliminde, ansızın çalınan kapılar gibi sıçramak olduğu yerden. Soğuk ve rutubetli gecelerin, tek battaniye altına kıvrılan yakınlığı ve tene karışan terin birliği.
.......... Kendi kendisini uyuttuğu en derin uykudan uyanmasını da bilecekti...
........................Feryat figan...

Eski bir melodi:

Mola yerlerinin bir sıcaklığı vardır. Hangi mevsimde olursanız olun, eğer ki aşkın yol üzerindeyseniz, öyle üzerinizi saracak kalın mı kalın giysilere aslında çok fazla ihtiyacınız yoktur. Dudaklar dudakların mızıkası olabilir mesela. Ya da unutulmaz bir boyun ağrısı, hafif tebessümlü gülümsemelere yol açabilir. Hatırlanmalar arasında bir aralık unutkanlıklar peydah olabilir. Yer yerinde değildir ve belki gök kubbenin resmi mevsim geçişleri beklenildiği gibi değildir. Ne fark eder ki?
...........Sokağın hemen solunda bekleyen bir gece yolcusu olduğunu er geç kabul edecekti...
..................Susa susa...

Biri netlik ayarıyla oynamasaydı; heykelin kırılmış bacaklarından tutunup olağanca gücümle bağıracaktım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder