“Bir adımda kapanır otomatik kapının yalnızlığı… Küçük, küçücük bir nokta vardır algılamasını durduran. Parmaklarınla dokunursun ve hayat, kapı aralığında donmaya başlar..”
Fotoğraf karelerinde rastladığım hüzünlü adamın sözleri olabilecek kadar tekil cümleler bunlar. Bulutlu şehir masallarının, sabaha kavuşan son saatlerinde dile getirilmiş ya da aynasına düşen düşlerin hoyrat ama bir o kadar da bağımlı var oluşlarından artırılarak, güncenin başköşesine hiç düşünülmeden yerleştirilmiş de olabilir pek tabi. Hayat siyah şeritlerin bitişi kadar kısa değil ne yazık ki. Alttan ve üstten çekersin yaralarının üzerine. Kapatılmaya çalışılan gerçeğin alın yazısı, görmezden gelinir. Çekildiği andaki sıcaklığı gün geçtikçe kaybolan fotoğrafın akılda kalan tek yanı; geriye dönük, can sıkıntısı yürüyüşlerde sahibinin yüzünde belli belirsiz oluşturduğu kısa tebessümlerden başka bir şey olmayacaktır.
Erken uyur..
Gece yarısını geçirmişse, ya çok güzel bir filmin alt yazısını sökmeye çalışıyordur ya da irili ufaklı deneysel cümleleri gözlerinde biriktiriyordur. (Elbette, günü gelince başkalarının göz çukurlarına düşürmek için..) O saatlerde kalp atışlarını duymalısınız. Tıpkı, yeni doğmuş bir aşkın ilk uyku gecesinde, kendini rahatça yatağa koy vermiş olmanın huzurunda olduğu gibi, sakin, ürkek ve biraz da kırılgandır… Çengelli iğneyle bir o kenardan, bir de bu kenardan tutturulan gecede, yaralarından bihaber mışıl mışıl uyur. Anlayacağınız, şehrin yıldızları göz kapaklarındadır ve yeni bir hikâyenin başlangıcını yapana kadar da yolculuğu yapan, uykusundaki diğer yarısıdır…
Gün içerisinde ve akşama doğru röntgenlenen göğüs kafesinin bir kenarında, hazırda bekleyen uzun yolları vardır…
Köşe başında bir taksi daima bekliyordur. Birazdan ona doğru yürünülenecek, kapısı açılacak ve makyajlarından arınmaya çalışan adam ve kadın, bedenlerini yan yana getirecek bir yolculuğa çıkacaklardır. Biraz ötede yanan sokak lambasının hemen altında olmaktadır aslında tüm bunlar. Gözlerdeki fiziksel yanılsamanın etkisiyle değişen mekânsal görüntüler, okuyucuların da algılamasında ufak; ama bir o kadar da anlamsız derinliklere yol açmaktadır. Düzeneğinden kurtulmuş herhangi bir şey gibi akıp gider sözcükler… Daha, “ne demek istemiş burada yazar” diyemeden, o dünyanın içerisinde bir yerde, tepe taklar olur us.
“ Sessizlik pirelenmeleri tüm bunlar. Devrin ne olduğu, aslına bakarsanız çok önemli değil. Bağcıklarından kurtulmuş ayaklar, kendi kozası içerisinde meraklı gözlerle, doğurganlığının resmini küçük kâğıt parçacıklarına bir akşamüstü çizmeye başlamıştır. Kadın ve çocuk arasındaki ilk karşılaşmanın tarihi de, çizilen resmin hemen altında, kendine çoktan bir yer edinmiştir bile.”
Kimse ama hiç kimse henüz bilmiyor hangi kapıdan girdiğini… Saatin yeni yetme tavrına şaşmamak lazım. Usulca süzüldüm içine, biliyorum..
“Fark etmeden…”
Birkaç yalnızlık tıkırtısı, kendilerini toprağın huzurlu derinliklerine hapsetmişti. Düşler, beş çayının demini almasıyla kendilerine güzel birer köşe seçmişti. Bilindik hücreler de bütün bu olup biteni kendi doğalarına uyumlamaya karşı, işe koyulmuşlardı bile..
Oysa biri, yani herhangi birisi geceden çok sabahı düşünse, her şey anlaşılacaktı.. Belki de güzel olan tarafı, bir bilinmezliğinin olmasıydı.
“ Son sinyali…
………….Kimsesizliğin anahtarını çevirdi. Yoldan geçen yeni yüzleri teker teker durdurup adlarını sordu. Birkaç nota durağında bekledikten sonra, o bilindik güzergâhında yoluna kaldığı yerden devam etti. Daha gidecek kaç yolu olduğunu, kendisi dâhil hiç kimse bilmiyordu.”
Sokağın başında duran çocuklardan birini, belki de bir kaçını, çok iyi tanıyordu. Onu, çocukluğunun izlerini taşıyan sözlerinden bulabilirsiniz. Sırtı açık kalmış her aralıktan kolayca tanıyabilir, kendi gözlerinize bir gece yarısı ansızın bakarken, onu görebilirsiniz… Değil mi ya, hemen hemen herkes bir şeyler bildiğini sanıyordu. Öyle ya da böyle…
Hangi yolun başında bu fotoğrafın şeritlenmeye başlanıldığından, kimsenin haberi yoktu oysa. Vazgeçilen yokluklardan, ısmarlanmış düşlerin özlemle yaptığı talihsiz işbirliğinden, verilmiş kararların yüz üstü bırakılıp aşkın yaptığı suç üstüden, kimsenin haberi yoktu…
Bilmeyin… Hesaplamayın… Anlamayın… İzlemeyin… Yormayın… Sormayın… ve lütfen, daha fazla sorgulamayın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder