PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

25 Şubat 2010 Perşembe

Frekansı Bozuk Radyo Alıcısı -VII-

Zamanla ölçülmüyor bazen kelimelerin hızı. Ben de ölçemedim. Beklemiştim. Hani olur da gelir ve içimdeki bütün tedirginliği alıp götürür diye. Gelmedi. Biliyorum o artık çok uzaklarda. Bilsen ne çok şey yazmak istiyorum bu ahşap masanın damarlarına. İçim el vermiyor onu incitmeye. Bir ağaç da olsa ve belki yazdıklarımı hiç anlamayacak da olsa ona bunu yapamam.


Günlerdir elimdeki kalemi izliyorum. Kimi zaman benden habersiz yol almaya başlıyor. Belli ki onun da içinde bana söyleyemediği bir sıkıntı var. Olamaz mı? Ondan da ses çıkmayınca anladım ki daha fazla buralarda duramam. Yola çıkma vaktinin sadece bir zaman ekinin hatırlatmasıyla geldiğini bilmek canımı sıkıyor. Hayır sıkmıyor, yakıyor! Tamam, seni daha fazla zor durumda bırakmayacağım. Bilirim bazen kolay değildir içinden geçenleri söylemek.
Kapılarını kapadığım şehrin bakışları düşerken üzerime, göz kapaklarımdaki ağırlıkla birazdan yola koyulacağım. Üzerinde saatlerin geçtiği, kelimelerin de aslında bir dokusunun olduğunu anlatan bütün cümleler, silüet halinde geçip gidiyor içimden. Tanıdık dosyalar içinde, geçmişin resimleri. Odanın benden sonra başlayan çoğulluğu...

Kabuklarını çıkaramamış yaşamlar omuzlarımdan seyrediyor bir şeyleri. Bana ait olmayanlar:

Hani, kutulanmış hediyelerin altına yerleştirilmiş anlamlar gibi...
Hani, tüm yaşama savrulması gibi sol yana vuran anlayışsızlığın...
Hani, kandırılmışlığı gidişlerin; yakarken-vururken-sürüklenirken...
...ve içinden çıkıp kendi içime bırakıldığında anladım varlığından ellerime uzatılmış hediyenin gerçek anlamını...

Uykusuzluktan harmanlanmış parçaları bir kenara koyarsak:
Bu şehrin düşünce(!) dizleri ağrıyor. 

Olsun, birdenbire de gidebilir insan. Ama sen yine de gitme olur mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder