PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

14 Nisan 2010 Çarşamba

Zaman Ayracına Takılan "Karşılıksız Bir Hikâye"

(00:04):
 Özledim. Bak yine buradayım. Sesin olmadan, tekinsiz. Bugün bir kuş kondu ayaklarıma.  Korkmadan. Korkmadım. Oysa ani kanat çırpışlarından hep korkarım.

(00:05):
 Eğildim. Tutmak istedim aslında biraz dokunmak. Kanatlandı birdenbire. Ardından baktım. Uzaklaştı... Uzaklaştı... Kayboldu birdenbire apartmanların arasında.
 Yaşam da böyle bazen dokunmak istediğinde kaçıp gidiyor.

(00:06):
 Sonrası işte bildiğin gibi tanıdık telaşlar ve ara sıra bilinmezlikleriyle heyecanlandıran belki kızdıran büyük bir muamma.

(00:07):
 Kitapları karıştırdım biraz, eskiden okuduğum altlarını çizdiğim yerlere baktım. İnsan ne garip oluyor geçmişte alıntıladığı yazıların ardından yıllar sonra dönüp yeniden okuduğunda.

(00:09):
 Bazı şeylerin değiştiğini, eskisi gibi yerinde durmadığını anladığında kekremsi bir burukluk yerleşiyor ruhuna.
 Bazen de inceden gülümsüyor tanıdık bir şeylere rastladığında, seviniyor. Öyle ya da böyle altı çizilmiş cümlelerin sarhoşluğu bir süre peşini bırakmıyor insanın.

(00:12):
 Yine çokça kahve içtim. Oysa benim de senin gibi bitip tükenmek bilmeyen mide ağrılarım var. Umursamadan yudumladıkça, ilerleyen saatlerde keskin bir baş ağrısıyla birlikte bedenimi zorluyor mide ağrısı da. Her zamanki gibi göz ardı etmeye çalışıyorum. Niye böyle? Yani bazen insan, canını yaktığını bile bile neden zorlar ki bir şeyleri?

(00:14):
 Apartmanın merdivenlerinde bir sürü yazı vardı bugün. İrili ufaklı harflerle kurulmuş, yazan için anlamı büyük cümleler. Çocukken bayılırdım ağaçların köklerinden çıkardığım topraklarla, kum saati akışında yazılar yazmaya. Hani avuçlarsın toprağı ve sıkarsın avucunun içinde. Badi parmağının orada ufak bir aralık kalır. İşte tam oradan akıtırsın. Kum saatleri de böyle değil midir? İnce bir aralıktan sızar zamanı usulca.

(00:15):
 En son hangi ağacın altında oturduğumu bile hatırlamıyorum. Aylar önce, zorlu bir yürüyüş sonrası dinlenmek için uzandığım tepeyi saymazsak.

(00:22):
 Kim bilir ağacın altına yazdığım o yazılara ne oldu? Benden sonra birileri gelip okusun diye hiç bozmadım yazdıklarımı. Sahi, bir okuyan olmuş mudur? Çoğu zaman birbirinden farklı, bir yere varmayan kelimeleri dizerdim. Hani olur ya ruh halinin devingen olduğu zamanlar vardır. Hızlı hızlı geçersin içindeki köprülerden sanki yıkılacakmış gibi...

(00:25):
 Kimse istemez düşmeyi, bu kendi kurduğu köprüler bile olsa. Tamam, bazen umutsuzluğun kapıları ısrarla çalar. En kestirme yol buymuş gibi düşünürsün. O kapıyı ne kadar çabuk açarsan, o kadar çabuk kurtulursun sanırsın. Biliyorum, hiçbir zaman böyle olmaz.

(00:33):
 Karşılıksız hikâyeler vardır. Hiç kimsesiz. Öylece dururlar sahibinin düşürdüğü sessizliklerin koynunda. Kendi aralarında, bağırır durur kelimeler.

(00:37):
 Su isterler, yemek isterler ama duyan olmaz. Boynu bükük tıkanıp kalırlar sararmaya yüz tutmuş defterlerin arasında. Ne kadar özgür de olsa içimizdeki ruh, bir yerde sıkışıyor işte. Belki de böyle düşünmek anlamsız insanoğlu için. Benim için...

(00:42):
 Söylemeliyim. İnan bu kadar süre kalacağımı tahmin etmemiştim. Özlerken geçip gidemiyor insan hiçbir şey olmamışçasına, biraz soluklanmak belki biraz gündelik hayatın yorgunluklarını tatlı tatlı paylaşmak istiyor.

(00:45):
 O kuş gibi doğasına uygun hareket etmek istemiyor. Huzurlu bir misafirin karşılıksız kelimelerinde, o varmış gibi onunla konuşmak ve günlerin, anıların sepetinden çıkanları heyecanla anlatmayı tercih ediyor.

(00:52):
 Bir düşteyim. Yeniden okuduğum kitabın sayfalarına dönüyorum. Eskiye dönmek zor ama birilerinin yazdıklarıyla bazı şeyleri hatırlamak mümkün olabilmekte. İhtiyacım olduğundan değil; birileri bunu iyi yapabildiğinden. Çünkü zamanında sahip çıkılmayan birçok şeye, kitaplar bir şekilde sahip çıkmayı başarabiliyor.

(00:53):
 Sonra da ölümün kıpırtısız kucağına usulca bırakıyorlar kendilerini. Yazanlar kayboluyor ama sahne yazdıklarına kalıyor.

(00:54):
 İyi ki gönül verdiğimiz şeyler var bu hayatta. Bulamayacağımız bazı yaşamlar olsa da...

1 yorum:

  1. Cenâb-ı Hakk ın fânîlikten muaf tuttuğu bir canlı yoktur.Önemli olan sahneye güzel bir eser bırakmak değilmidir?.Bu sahneye sizin de güzel eserler bırakacağınıza hiç şüphe yoktur.

    YanıtlaSil