Hiç akla gelmeyen bir zaman diliminde, öylece beklerken şehrin uzak bir köşesinde umulmadık bir sesle irkilir insan. Farkında değilsindir birazdan meydana gelecek karşılaşmanın aslında çok zaman önce tasarlandığının. Bilmediğin caddelerde yürümek gibidir o köşede bekleyen yalnızlık. Hiçbir şey tanıdık gelmez. Yalnızca bir dürtüyle adımlar atılır, caddenin sonunda nereye ulaşacağını bilmezsin. Sokak adlarını taşırsın göz ucunda. Kimi zaman bir şair olur mısralarıyla bacaklarına ortak olan, kimi zamansa adını sanını çokça duymadığın çiçek adları... Bildiklerinle yola devam etmenin huzuru başkadır, bilmediklerinse huzursuzca takip eder seni gideceğin yere kadar.
Bir ses duyulur apansız.Taşıdığın yükleri oracıkta arkanda bırakıp çoğalmak istersin. Aynadaki parçalanmışlıklarını, kapısını defalarca kilitlediğin evin soğuk yalnızlığını, ezbere bildiğin kitaplardaki öykülerin başkahramanlarını unutup yeni bir öykü yazar gibi heyecanla çoğalmak...
Sana ve diğerlerine anlatılmaz ki ötekinin sesi, kâğıda düşürdüğü gölgeleri, ismimi hecelerken ki o coşkusu... Ötekine anlatılmaz ki senin ve diğerlerinin defter sayfasını koparır gibi itinasız ve alelacele geçip gittikleri ve diğerleriyle paylaşılmaz ki senin ve ötekinin hasbelkader bir yangının suç ortağı olduğu...
Ses.
Umulmadık.
Ama bazen karşı konulması imkânsız.
Sen, diğerleri ve öteki ne fark eder ki?
ses, aşk gibi...
YanıtlaSilyürekten geliyorsa eğer
YanıtlaSilve de yürekten duyuluyorsa
nasıl anlatılabilir ki...