PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

17 Nisan 2010 Cumartesi

Bahsi Geçen Uçuş

Bahsi geçen uçuşta usul usul duruyordum oysa ben. Önce belime sardı ellerini; sonra da yavaşça bıraktı sihirli kelimelerini dudaklarından içime doğru. Bahsi geçen yükseklikte ben hiçbir şey yapmadım…

Kaç tane soru sorduysam, o kadar suskunluk döküldü gecenin nemli bakışlarından. Altı üstü oyun oynuyordum. Kızacak, ortalığı viran eyleyecek ne vardı sanki. Hani bilirsin beni, bazen içim içime sığmaz ya, yaşıma bakmaz dalar giderim küçük bir çocuk gibi oyuncakların sevimli hallerine yani, kelimelerin sesli bahçesine. Oraya seni kaç defa çağırdığımı ve senin de kaç defa beni bir şekilde kandırmayı başarıp gelmediğini iyi biliyorum. Benimkisi biraz da gönüllü bir kabulleniş oluyordu her seferinde nedense. Elbette bana sorsan, anlatılabilecek bir şeyler bulurdum malum kaçışlarınla ilgili. Ama işte, bazen yol vermek geliyor insanın içinden. Irmağı bulandırmanın manası yok!

Dur bakayım saat kaç olmuş.
15.30

Niye benimle bu kadar uğraştığını bilmek isterdim. Sinirlerimi alt üst etmeyi başarabilen yanlarını niye bu kadar çok sevdiğimi de.
Yakın bir zamandaydı, unutmayacağım kadar yakın. Bazı tuhaflıklar peydah olur da şöyle kılınızı bile kıpırdatasınız gelmez demiştim. Birkaç gündür keyifle izliyorum olan biteni. İçimi şeytani bir gülümsemeyle dolduruyor, sonra da o dolan yanları, aklımda kalan bazı izlerle yeniden boşaltıyorum. İçimdeki sokakların arnavut kaldırımlı yollarında eski bir şarkı dolanıp duruyor… dur bakayım nasıldı: “ Kadınım söyle sen mutlu oldun mu? Bu deli adamı unuttun mu? Sevdin mi gerçekten ah, seviştin mi söyle onları da öptüüünn müü?” Nereden musallat oldu bilmiyorum. Akıl perdesindeki kararsızlıktan mı; yoksa ciddi kararların ertesindeki durgunluğumdan mı anlayamıyorum. Bunun üzerinde neden bu kadar duruyorum derseniz, eh o da bana kalsın.‘Merak adamı suya götürürmüş de susuz getirirmiş,’ öyle diyorlar…

Sınırları zorlarken, sınır çizgisi üzerinde eğri büğrü adımlar atan bir adam tanıyorum. Ne zamandır bir şeyler yazacak oluyorum sonra vazgeçiyorum. Tam sırası. Hazır oyun sırası bendeyken… Herkeste bir kumar merakı. Zarları eline al, sesinden tanırsın hayatın kaç geleceğini. Ola ki elinden kaçırdın, tutturamadın bir dahaki sefere inan olsun ki başarırsın! Yok, ben bunu anlatmayacaktım…

Bu da kim?
Ara sıra suyunu değiştirmek lazım. Bu kadar az ile doyan başka bir tür var mı bu hayatta? Ya da fazla bulduğunu bir an önce tüketip diğer dünyayı boylayan? Ben her türlüsünden korkuyorum. Dışarıdan bakıldığında canını yakmazmış gibi duruyorlar. Sen de hiç düşünmeden kaptırıyorsun kendini. Sonra bir bakıyorsun ki işin rengi öyle değil. Birdenbire, beklenmedik bir anda, kendisinden beklenmeyecek bir tepkiyle, olduğunun tam tersi bir yüzle karşılaşabiliyorsun. Canın yanıyor… Dediğim gibi ara sıra suyunu değiştirmek lazım.
İşin aslı bu da değildi…
Gün geçtikçe eskiyen yanlarım var. Çarşı pazar ruhum…

Bahsi geçen koltuk numarasında sakince zamanın geçmesini bekliyordum. Saçlarımı elimle her toplayışımda havaya yayılan kokumun bu denli farkında olacağını düşünemezdim.
Bahsi geçen yükseklikte kemerimi sıkıca bağlamıştım oysa.

Yanaklardaki sürtünme hızı arttıkça dudaklara değen mesafe daralıyor. Yalnızca nefes alıp verirken, buz kesmiş hava ısınıyor. Parmaklarımla kazıdım seni o masum bakışların düştüğü geceye. Şehir kan revan içindeymiş, İstanbul geceden habersiz uykudaymış, ne çıkar! Dağılmışsa bir defa yürekte filizlenen bekleyiş, ilk ürperişin yalan dolanlı yollardan gelişi sarsmıyor! Senin pazarın yok... Senin bir düzenin de yok.

Saate bakmalıyım. Hay lanet olası ters dönmüş. Bir saniye.
00:11..

Bu kokunun tenine sen doğduğun vakit düştüğünü biliyor gibiyim. Sanki hiçbir değişiklik yok. Bu tıpkı sihir gibi! Biliyor musun dilim tutuluyor anlayamadıklarımı düşündükçe. Bunun adı ne ve ben niye bu denli sarhoş bakıyorum gece gözlerine?

Araya biraz zaman girdi. Unutmayacağım kadar bir zaman... Bazıları için sayılı gün çabuk biter; bazıları içinse azaptan beter olur. Çok bekledim. Çok soru sordum. Çok konuştum. Böylesi durumlarda aklıma hep aynı şey geliyor nedense. Uykudayken bir gece ansızın gözlerim açılacak ve birdenbire kendimi, kendi hayatımı oynarken bulacağım, olduğum yerde... Perde bir tek ve daima benim için açılacak. Kısıtlı bir süre içinde, görmediğim ne kadar yanım varsa, hepsi birer birer sahne alacak karşımda. Peşimi bir türlü bırakmayan en güçlü ya(la)nımsın gerçek yanımla savaşan... İçimde döner durur bir büyük gece ve sen olmazlarınla çıkagelirsin yaşamın orta yerine; kuralsız, hesapsız, umursamaz, boşvermiş...

Herkeste bir tahmin hakkı...
Asılsız suçlamalarım var aşka dair!
Kimsenin, 'kimvurdusu' olacak kadar yabanıl değil sözleri/m
Önce ilmek ilmek nota dökülür; sonra en can alıcı yerinde pat diye bitiverir ezgi...
Anlatmayacağım dediğim vardı burada en çok, bilmem anladınız mı?
Biliyorum, sensin! Ara sıra suyuna gitmek lazım. Bu kadar yırtıkken hayat, bu dikiş tutturmak da neyin nesi?

Bahsi geçen uçuşta koridor kenarında o oturuyordu. Ben yalnızca o küçük pencereden dışarıya bakmaya çalışıyor, bulutların üzerindeki bir masalın, beyaz yalanlarının içinden geçiyormuşçasına gözlerimi kapatıyordum. Bahsi geçen yolculuğun, neden uçuş saatinden önce başlamış olduğu konusunda ise hiçbir fikrim yok!












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder