PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Yüksek Sesli Bir Tokat: DOT Shopping and F***ing

Sakin sessiz bir gündü. Cuma sabahlarının kokusunu seviyorum. Hele buna baharın o muhteşem ıhlamur ağacı ve hanımeli çiçeği kokuları da eklenince keyif bir kat daha artıyor. Kasım ayının başından beri planladığım ama bir türlü ya bilet bulamamaktan ya da gündelik olağan koşuşturmalardan dolayı DOT'un yeni oyununa gidememiştim. Zaman ilerledikçe gerek gazetelerin röportajlarında gerekse bazı dergilerde oyunla ilgili yazılar okumaya başladım. Merakım giderek artmıştı.

Uzatmaya gerek yok. Dün nihayet tam üç hafta önce aldığım biletimle, Shopping and F***ing' i izlemeye gittim. Kırk beş dakika önceden oradaydım. Heyecan işte!
Daha oyun başlamadan, dışarıda kapıda beklerken, oyuncuların yüksek sesli müzikle içeride bağıra bağıra şarkılar söylemesine tanık olmak keyifliydi. Samimi ve doğal... Oyunun heyecanı dakikalar kala iyiden iyiye içime yerleşmişti.

Mısır Apartmanı'nın insanı büyüleyen o atmosferinde zamanı doldurmak için birkaç kare fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedim. Kapılar açıldığında sahne dekorunun sadeliği ve yerin tıpkı bir kapalı kutu gibi oluşu dikkatimi çekti. Meselâ monitörlerin bana neler anlatacağı merak ettim. In Yer Face (Yüzüne/Suratına Karşı) tiyatronun Türkiye'de ilk defa DOT tarafından uygulandığını duymuştum ama işte karşılaşana kadar her şey koca bir muammadan ibaretti.

Oyun şiddet, eşcinsellik, bağımlılık konularını başarıyla işlemiş. Oyun süresince yüzüne bir tokat gibi inen cümleler, yüksek sesli ve iddialı. Yaşanan her şeye birebir dâhil oluyorsunuz. Sanki oynanan oyun adeta sizin içinizde oynanıyormuş gibi tuhaf bir ürpertiyle irkiliyorsunuz. Hızlı akan oyun içerisinde kendi gel-gitlerinizi ve yaşamınızın herhangi bir anını değerlendirebilme şansınız oluyor. Üstelik bunu yaparken öyle durup oyundan kopmanıza da gerek yok. Bu tıpkı seyir halinde giden bir trenin camından dışarıya bakıp geride bıraktığınız manzarayı görebilmek gibi...Hatta oyun içinden herhangi bir şey size gelip dokunabilir de :)

Bol küfürlü ve belki birçoğumuza itici gelebilecek cümleler, aslında çok da yabancısı olmadığımız bazı gerçeklerle yüzleşmemizi de sağlıyor. Bilmek bazen tedirgin etmezken izlemek o tedirginliği kimisinde daha fazla arttırabileceği gibi bazıları için de tam tersine, birilerinin bunu açık yüreklilikle dile getirebiliyor olmasından dolayı da rahatlıyorsunuz. Bu anlamda oyunun yönetmeni Murat Daltaban'a teşekkür etmek gerekiyor. Onun üstlendiği rol yadsınamaz. Cesaret işi. Oyun çoğu insana dik açılı, keskin bir çizgi gibi gelebilir.Ama o bana kalırsa bu ihtimâlin fazlasıyla bilincinde olup bir şekilde DOT'u bir anlamda formülize ederek yapısını kurmuş. Seyirci bir şekilde o sarmalın içine giriyor. İyi ki de giriyor.

Her ne kadar oyunu böyle güçlü etkilerle ve çoğu zaman yüzünüzde oluşan sert ve yaşama dair bir şeyleri anlamış olmanın verdiği ifadeyle gerilmiş bir halde izlerken, aniden gülmeye başlıyorsunuz. Ama o duyguya çok fazla yanaşmanıza izin vermeden, yeniden günlük yaşantımızdaki şiddetin o korkutucu yanıyla yüzyüze getiriliyorsunuz. Sadizmin kenarından köşesinden değil; direk içinden geçerek birebir yürüyorsunuz oyuncularla birlikte. Ciddi ve yadsınamaz bir performans sergiliyorlar. Kimi zaman yoruluyorsunuz ama tıpkı oyunun içinde anlatıldığı gibi bir şekilde bağ kuruyor ve bağlanıyorsunuz. Bu çoğumuzun hiç de yabancı olmadığı bir konu. Belki de hepimizin.

Daha anlatacak çok şey var. Ama siz oyuna gitmeden tam olarak ne demeye çalıştığımı, bırakacağı izleri, benim burada anlatabilmem olanaksız.
Oyun mayıs ayı sonrasında devam edecek mi bilmiyorum. Ancak kesin olan bir şey var ki bir defa daha, DOT'un, suratıma suratıma bu oyunu haykırmasını istiyorum. Oyundan çıktığımda uzun bir süre bedenime yükledikleri enerjiden nasibi aldım ve duygu kilitlenmesi yaşadım. Kişisel bir tokat yedim de denebilir. Oyun çıkışı, İstiklâl Caddesi'nin kalabalığına karışmak da bütün o izlediklerinizden ve anlatılanlardan sonra cabası. Unutmanıza imkân yok. Bir süre birlikte yürüyorsunuz Shopping and F***ing'le.

Ravenhill'in 1996 yılında bugünün dünyasına ayna tutan bu oyunun ve o dönem içerisinde söylenmiş cümlenin hali hazırda halâ geçerliliğini koruması ve çok uzun yıllar da koruyacak olması düşündürücü.

Ne diyordu "Para medeniyettir, medeniyet paradır!"

Gerçek olan şu ki DOT, yapılması gerekeni yapıyor. Kim ne derse desin, yüksek sesli bir tokat onların yaptığı. O tokadı yemiş olmaktan dolayı da mutluyum. Yüzleşmek isteyenler buyursunlar DOT oyunlarına.

Serkan Altunorak, Tuğrul Tülek, Ece Dizdar, İbrahim Selim, Cem Özeren ve elbette Murat DALTABAN hepinize birkez daha teşekkürler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder