PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

5 Haziran 2011 Pazar

Parantezler ve Hayat

Bir parantezle çok şey açılabilir hayata. Aslolan ne parantezler ne de sanal ortamın kişiliklerimize giydirdiği görünmeyen ancak anlaşılabilirliği gerçeklikle bütünleşince zor olmayan yanlar. Birileri bir şekilde buraya giriyor. Birileri bir şekilde kapımızı çalıyor. Ya evdeyizdir ya evde olup saklanıyoruzdur ya da aslında hiç orada var olmamışızdır. Var olduğu sanılan kapıysa çoğu zaman koca bir hiçten başka bir şey değildir. Hiçliği doğuran kelimeler belki de hayatımızın geri kalan bölümlerinden toplaya toplaya bir araya getirdiğimiz gerçeklerdir. İnsan bir defa gerçeklerle “gerçek” anlamda karşılaşmaya görsün, zaaflarını kenarda tutmak için öylesine güçlü mücadele veriyor ki aynı hataya bir defa bile yaklaşsa içindeki ses onu yerle bir etmek için yalnız bırakmıyor. Bundan sonra alınması gereken kararların netliği, yola devam sirenlerini duymak için yeterlidir.

Yaz geldi. Yine türlü umutların sokak başlarında oturup yüzünüze tatlı tatlı gülümsediği bir mevsimin hemen başlangıcındayız. Bulunduğunuz yerlerdeki kokuları bilmem ama haziran ayında İstanbul mis gibi hanım eli kokuyor. Erguvan kokuları usul usul terk ediyor şehri. Bahar çoğu zaman hafif esen rüzgârlı havasıyla, insanı çarpmaya meyilli ve birileri her defasında aynı çarpılmaya müsait olsa da yaz, kontrolü ele geçirmek için daima mayısın hemen ardında bekliyor. Cankurtaran bir sıcaklık anlayacağınız.
Sabahları ara sıra yolda giderken takıldığım şarkıların sözlerinde, onca anının kımıldadığını hissetsem de bazı şeylerden yavaş yavaş uzaklaşıyor olmanın mutluluğu, kalbimin derinliklerinde beni rahatlatıyor. 

Uzun bir zaman dilimini geride bırakıyorum. Şimdilik. Belleğimde hafızama kazınmış ve orada olmasından hiçbir zaman şikâyet etmeyeceğim anılarım duruyor. Hayatımın hiçbir evresinde unutmaya meyilli olmadım. Çünkü hep inandım ki unutmak diye bir şey yok aslında. Bu belki de hem ruh hem de kalp sağlığımız için yine onların uydurduğu koca bir yalan. Biliyorum, geçmiş zamanlarıma ait, sorulduğunda ya da ortak sohbetlerde konu edildiğinde anımsamakta güçlük çektiğim her türlü yaşanmışlığım, orada, beynimin bir odasında huzursuz edilmemek üzere inzivadalar. Söylesenize, şimdi neden durup dururken onların bu uyumlu hallerini bozup bu zamana kendilerini uyarlamalarına neden olayım ki?

İster inanalım ister inanmayalım, bu hayatın tılsımlı bir yanı var. Bazı şeyler nedensiz yok olmuyor. Bazı şeyler zamanı geldiğinde bizi terk edip gidiyor ve bazı şeyler, bir sonraki adımın nedeni olmak için bir önceki nedeni ortadan kaldırabiliyor. Gerçek anlamda yaşama tutunmanın sırrını arama kaygısı devam ettikçe ve yeni bir şeyleri inşa etmenin insanda bıraktığı heves sürdükçe, uzaklaşıp gittiğiniz yılların ardına gülümseyerek bakabilmek zor değil.

Parantezler açıldığında, içine girmesine izin verdiğimiz şeyleri alırız. Ucu bucağı yoktur isteklerimizin. Her ne kadar bazen, kendi aklımızı bilinçli veya bilinçsizce sınır dışı etme gayretinde bulunuyor olsak da açılan parantezin, uygun bir virgülle ayırdığı yeni yetme sevinçlerimizin peşi sıra yuvarlanırız. Noktalama işaretlerinin hayatla olan bu anlamlı benzerliği hiç de şaşılacak bir durum değil. Anlamı nereye koyarsak, orada şekillenir anlatılmak istenen.

Dışarıda gürül gürül bir hava var. Güzel, sevimli bir bohça hazırlayıp denize ve güneşe durmalı. Bu kış, hatırı sayılır derecede çok konakladık evlerimizde. Zaman, İstanbul’u yükselen sıcaklıkla ve geceleri esen ılık rüzgârla kolaçan etme zamanıdır. Uzaktaysanız, kendi şehrinizin yazını doldurun ruhunuza. Kim bilir belki de hayatınıza yepyeni parantezlerin açılacağı bir güne başlayacaksınızdır bugün. İçinizdeki kıpırtıları hiçe saymayın. Hazırlanın, mis kokular sürünün, kapıyı kapatıp çıkın evden. Yaz sonunda görüşmek üzere…

1 yorum:

  1. evet unutmak diye bir şey yok haklısın. unutmuş gibi yapmak var sadece...

    YanıtlaSil