PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Ömür Törpüsü Anılar

Benim anı kutusundan ziyade bir anı sandığım var. Ankara'da. Orada bıraktım yedi yaşından beri sakladığım her şeyi. Evet onlar elle tutulabilir şeyler. İlk aldığım şeyse sekiz dokuz tane bilezik. İnce bileklerime rağmen bin bir mızmızlıkla teyzemden istediğim, ailenin en hikâyesi bol, en cadı yeğenine daha fazla dayanamayıp verdiği ve hâlâ da büyük gelen, gümüşten bir çocukluk özeti. 

Sonra o taşlar. Küçük bir çocukken, merdivenlerin hemen bitimindeki beton bölmede, okul çıkışlarında canhıraş oynamak için gittiğim evin hemen altından ilk defa döne dolaşa seçtiğim, sonraları gittiğimiz her ilçeden ve her ilden toplayıp bugüne kadar taşıdığım; o küçük ellerin küçük "beş taş" taşları... Bir de ortaokul sıralarında öğretmen korkusundan çıt çıkaramayıp her şeyi yazarak anlaştığımız zamanlardan kalma, sıra arkadaşımın bana verdiği, arada benimkilerin de yeniden bana geldiği "fısıltı notları"...

Kimsenin okumadığı ilk şiir denemelerim, el işi kâğıtlarından yapılmış origami çalışmalarım ve daha aklıma gelmeyen neler neler... O sandık Ankara'daki evin bodrumunda duruyor. Kocaman. Hepsi yedi-yirmi dört yaş arasını kaplıyor. En son içine atmaya kıyamadığım iktisat ders notlarımı koymuştum. Yazılarına özen gösteren, düzenli not tutan biriydim. Yazmadan hiç çalışamadım ben.

Anılar kuşbakışı görüntüsüdür düşlerin. Birgün zamanı gelir büyürsün, hatta yaşlanmaya başlamışsındır bile, işte o zaman geçmişin kendini sakladığı o zindan daha bir hızlı yürür bulunduğun yere, odana, kalemine, düşüncelerine... Dağınıktırlar. Ne kadar toparlamaya çalışsan da görüntüler öylesine hızla gelip geçer ki hangi duygunun içerisinde tutsak olduğunu, çoğu zaman anlamak kolay değildir. Hayal kırıklıkları, yaşanan aşkların bağbozumları, yalnızlığın ilk defa bireysel tarihinde kazandığı anlam, mutluluklar, sevinçler...

Başka birinin kutusuna sadece "düşlerimi" ekleyebilirim. O kelimelerin hepsini yıllardır yazılarımda, yaşantımda tutuyorum. Bazen fısıldayarak bazen avazım çıktığınca bağırarak. Şimdi dahi yazarken onca şeyi erteleyip bir süre düşündüm de... Düşündüm de yazamıyorum. İçimde bir kapı, hep aynı sesi duyuyor. İlk tık sesindeki görüntüler aklımdan çıkmıyor.

Mutluluk: Kalp atışlarıdır harflerin hangi kelimeye bağlanacağını bilmeden coşku içinde kalemin ucunda pıt pıt...
Kalem: Düşlerimin o cızırtılı sesiyle akıp gitmesini sağlayıp içimdeki okyanusları birbirine katan...
Sevgi: Bilinmeyen öyküsüyle gelip koca bir ormanın ağacı olmak...
Kitap: Boyumdan büyük bir kütüphanenin uzanmak için zıplayıp da başıma düşürdüğüm, kimi zaman canımı yaksa da beni hiç mi hiç bırakmayacak olan bir büyü...
Çocuk: Hep taşan hep taşan ve dizlerimizde onurlu bir iz gibi taşıdığımız yaramazlığımız...
Oyun: Pantolona girmekten kaçıp külotla koltuklar üzerinde yürümenin zevki...
Müzik: Girişini öğrendiğim ama çıkışını bir türlü bulmadığım, bulmayı da istemediğim bir tek bana ait kelimelerle yürüdüğüm lâbirent...
Şehir: Ankara'da başlayan hayallerin İstanbul'da birgün sonlanacağını ve bir zamanın bütün yollarını yazılarla taşırdığım yol çizgileri...
Yol: Hep bilinmeyen...

Saklıyorum her şeyi. Anılar biraz da ömür törpüsü değil midir kulağımızda çınlamasını hiç sonlandırmayan?

3 yorum:

  1. Artık kalbimi kırdıklarına değil, kalbimi kıranların bendeki anıları silmelerine üzülüyorum...

    YanıtlaSil
  2. Yazının başlığı beni çocukluğuma döndürdü.Çocukken çok yaramazdım Annem bana ''çocuk değil ömür törpüsü'' derdi.Annem inşallah hakkını helal eder. Acı tatlı hatıralarla devam eden hayat serüvenimiz bir bilinmeyene doğru giderken arkamızda bıraktığımız izler ve anıların önemi büyüktür.Hepimize ait bir anı sandığımız vardır maddi manevi bu sandığı en güzel anılarla doldurmak dileğiyle...

    YanıtlaSil
  3. Ankara insanda kalıcı anılar bırakır..

    YanıtlaSil