PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

17 Mayıs 2011 Salı

Gökdelen Dünyası

Yükseklerin bakış açısı...
Uzun ve yorucu bakışlar...
Gökdelen dünyası...
Ben buradayım.

Her şey çok tanıdık. Kelimeler kesişiyor ve içimde dillenen sen, biz ben'den öte. Bazen açtığın parantezlerle bitiyorum, içindekiler gibi. Henüz buradayım -ki bunlar fazlasıyla tanıdık.

Her öne doğru eğilişinde, ekranımda bir dudak izi kalıyor. Bir deniz kabuğunun içinde mi yolculuk ettin? İzliyorum, burada olsaydı diyorum. Atlantis’ten gelen adamla tanışmış olurdun. Bir tek sen. Yaklaş, öpeceğim. Her duraktan bir aşk daha binecek. Kocaman bir öpücük verirsen yorgunlularını asmaya, düşe koşmaya gideceğim.

Damlaların arasından küçük adımlarla yürümeye çalışırken, serinliğine karıştı bu ten. Her noktada bir yalınlık, tatlı bir karmaşa. Gözlerinde başladı gece bakınca unutkanlığım olan...

Dosya uzantılarında çoğalan paylaşımlar.

Bir türlü gerisini dolduramadığım düşüncelerin ağırlığında geçirilmiş garip bir kış yorgunluğunun ardından, tanıdık dünyanın kapısını biraz telaşlı, biraz da ürkekçe araladım. Kapının arkasında uzun süreden beri ara verdiğim bir sesin orada olup olmadığını, olsa bile bana açacak bir kapısının olup olmadığı bilmiyorum. Belki de bu nedenle üzerimdeki hafif tedirginlik. Giderken bırakılan eşyaların yerine konan sözler kim bilir hangi tarihin hangi bilinmeyen satırları arasında sıkışıp kaldı. Eski ve tanıdık bir konuşmanın penceresine sığınıp, olmayan; ama olması umut edilen bir birlikteliğin düşlerime vuran gölgesinin altında şaşkınlığımı, ulaşma çabalarımı saklayamıyorum. Elbette ki kendimden... Sen orada mısın ya da orada olacak mısın henüz sezemiyorum.

Gelirken hüzünlü yanımı, günlerden sonra belki atabilirim umuduyla yanımda getireceğim. Bir başlangıç koyuyorum harflerin üzerine...

Günün mönüsü yollara endeksli. Çıkmaz dediğim bir beyazlıkta, belki de aslını ürkütecek şekilde beyaz, yârin dokunuşu… Bilmediğin bir tenin gece uykusunda uyumanın verdiği rahatlık dilime; yün çilesinden ayrılan ip, ruhuma dolanıyor. Henüz yağmuruna karışmasam da şehrinde, büyür sevda...

“ - Yani senin yanındayken, konuşmasak bile birbirimize anlattığımız hikâyelerimiz ve anlamlar geçecek içimize. Sonra diyeceksin ki ortak bir hikâye yazalım ama gerçek olsun. Elleri, kadının elleri arasındaydı" yazarken, sen ellerimi avuçlarının içinde tutuyor olacaksın. Böyle bir gerçeklik. “Dudak” yazdığında, öpüyor; “saçların” diye yazdığında, saç tellerini tırmıklayan parmaklarımı bulacaksın. Ne zaman adam “gidiyor” diye yazarsan; onu hep sana dönüşlerinde karşılayacaksın.  Sonra “uyku” yazacaksın; göğüslerinin üzerine başını yaslamış, huzurun titreyen tadıyla uyuyan adama bakacaksın. Tıpkı “gözyaşı” yazdığında, ağladığın geceler gibi balkonunda evreni seyreder gibi

Uyku ve uyanıklık arsında saçmasapan bir yer. Gökdelen dünyası ne de olsa. Şaşkınım.
Bir ses duydum ama o sen miydin?

Omuzlarını öyle buruk bırakırsan, her an sarılmak isterim.  Yanağım yanağına merhaba der, sonra bir elimle kulağını kapatır, açık olana fısıldarım: “Gecene sarıl.” Sabah sana uyanmam için uyumam gerek. Uç uç böceği kanat çırpıyor.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder