PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

25 Nisan 2011 Pazartesi

Uykusuzluk Merdivenleri

Uyuyacaktım. O müzik beni alıp o merdivenlerden aşağıya indirmeseydi. Ama indim ve şimdi yukarı çıkma çabasına girmek istemiyorum. Öyle usul usul da inmedim. Yuvarlanmak deseniz, o da değil. Bildiğim, çok hızlı bir şekilde zeminle kavuştuğumdur. Eskiyle yeninin karmaşasını bu zeminde hissetmek zor olmuyor. Hepsi istediği kadar üzerime gelebilir. Bugün korunaklıyım. Bugün sızıntı yapabilecek, fark etmeden beni alıp bambaşka yerlere götürebilecek yanlarım açıkta değil. İzin yok.

Tek bir yerdeyim. Sonsuzluk hissini hiç anlayamadım. Adını böyle koymak istesem kime ne? Adı öyle olsun. Vardığı yeri bilmediğim ama ötelerde, çok uzakta bir yerlerde olduğunu yalnızca bir kelimenin izinden giderek hayal edeyim.

Sonra fotoğraflar var. Parmaklarını bilmediğim yolcuların makinelerinden çıkan...Duygularını, sesini bilmediğim fakat bir şekilde yanımda olduklarını bildiğim... Boyutları önemli değil. Hangi düzende çekildikleri de. Kare, dikdörtgen belki de bir köşesinden kesilmişlerdir. Olamaz mı? Olsun. Olasılıkları da devre dışı bırakmayı istiyorum. Burası benim yeryüzüm. Yüzüm. Şekillendiği duyguların arta kalan parçalarından toparlamaya çalıştığım, ritimlerin içinde hapsolmasını istediğim yüzüm. Belli belirsiz de olsa adım sesleri duyuyorum. Duymak... Daha yaklaşmadan kapı önüne o en sevdiğin hayali kucaklamaya çalışmak ve birazdan bitecek bir yazının içerisinde bile olsa onunla yol alıp sabahı karşılamak...

Uyuyacaktım. Merdivenlerin en alt basamağında oturup kalmasaydım. Bir hızın önünü böylesine kesmeseydim. Bir mektubun tek kelimesini göndermekle göndermemek arasında kalmasaydım. Göndermedim. Kelimeyi kendi içinde değersizleştirmeyi istemedim. Yüzlerce yazılmış kelimeden birisi eksik kalsın, onu o hiç okumasın istedim. Kararların ardına bırakıp eski bir cümlenin izinden gitmeyi seçtim. O cümleyi bir daha hiç hatırlamayacak olsak bile...

Uykusuzluk merdivenleri bana silinmeyenleri, silmeyi istemediklerimi, zorla silinmeye çalışanları anımsattı. Orada daha başka neler var? Meselâ şu bağıra bağıra şarkı söyleyen kadının ruhundan da izler var mı? Olmalı. Hem o çağırmıştır belki de bütün bunları. Beni bilinmeyen bir şekilde getirip buraya bırakmıştır. O da sonsuzluğun ne anlama geldiğini, nerede olduğunu bilmiyordur. Ayakları yalınayaktır.Yeryüzümü, o da en az benim kadar hissedebiliyordur. Çıplak ayakların tende bıraktığı her iz, yara olmayabilir pekâlâ...Biliyorum, bugün onun da olmayı istediği yer burası. Yanım. Yana yana...

Artık uykunun basamaklarını çıkmanın zamanı geldi. Buraya gelişimden farklı olarak yavaşça kalkıyorum bu son basamaktan. Geceliğimin kenarlarına bulaşan hangi zamandan kaldığı artık çok da önemli olmayan tozlardan kurtulmaya çalışan birkaç hareketle, aynı çukura başımı koymaya gidiyorum. Harfleri yumuşatan bütün şapkalardan özür dileyerek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder