PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

10 Ocak 2011 Pazartesi

Frekansı Bozuk Radyo Alıcısı XXVIII


Burada değilim. Aslından çok uzakta, fotoğrafın eskimiş kenar uçlarında ve kokusunu bilmediğim yatağının kırışmış, çarşafların birbirine karışmış yalnızlığındayım. Bazen orada bazen burada, kim bilir hangi yolda?
İstanbul soyunurken yatak odalarının küfürlü duvarlarında, gözlerime yansıyan yalnızca kaybedilmiş bir şiir. Birazdan ahşap düşlerin koynuna gireceğim. Sen uyuyor olacaksın. Kısa ama geçici bir ürperiş yaşayacak, tırnaklarımın ucundan koca bir geçmişin usulca düşüşünü görecek ve artık düşenleri tutmayacağım. Senden, daima kapalı duran perdelerinin aralığından, uykuya her vakit davetkâr yastığının başucundan, fark ettirmeden sıyrılacağım. Bu gece, düşük seyirde adımlar.

Gölgenden düşür gözlerimi, kaleminde saklı kalsın adımlarım. Geceye bin küfür döksem, yine de susuzluğu eksilmez ruhumun...
Masa altından dokunuyordu ellerin yabancı düşlerin kadınsı dürtülerine. Koşuyordun durmaksızın. Baktıkça kayboluyordu tüm o anlar, anlarımız.. Alkol hep mi kendinden geçirir terk edilmişliği? Yükselen kahkahalar geceye bırakılmış davetin kapağını hep mi aralar? Ya sen, hep mi böyle dağınıksındır bir yaşamın sevişmeleri kurumamış ıslaklığından kaçarken? Taştı. Hiçbir şey hissetmedim. Öylesine bağları kopmuştu ki saçlarımda bıraktığın düşlerinin, nafileydi bir sabaha uyanmak... Yeniden, yeniden... Öyle ya unutacaktın!

Kimse farkında değildi. Kısa bir aralık bulmuş ve bulduğum o aralıktan sana kaçmıştım. Sen ile sana arasındaki uçurumun hiç kimse farkında değil hâlâ, biliyorum. Belki de tarifsiz bir haz saklı cümlelerimde. Gülümsüyorum ya noktalama işaretlerinin serseriliğinde, sanırım burada da fısıldadığım mesajları kimse anlamayacak. Bekledim, eğer uyumamışsan ve eğer yanımda olmayı seçeceksen gelecektin. Biraz daha masanın küllerini temizleyebilecek sabrım vardı. Zaten yapacak başka bir seçeneğim de yoktu. Oysa:
Kalkıp gidebilirdim. Karanlık sokaklara ayakuçlarımı sertçe sürtebilirdim. Bir başka güne devreden isyanımı soğuk rüzgârın yüzüne tükürebilirdim. Boş verebilirdim. Ama ben tüm çığlıklarımın olası bir patlamayla raydan çıkabileceğini göze alıp sana uzanacağım anı, sigara ve alkol komasında tutunmaya çalışanların gözlerine utançla bakarak bekledim.

Geldin...
Sana ait söz dizimleriyle... :

" Görecesiz bir yalnızlık bu ikimize, dört duvar..."

Öyle ya, görecesiz bir yalnızlık bu...
Sadece "sana" ve "bana"
Bizden başkası bilmiyor... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder