PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

27 Aralık 2010 Pazartesi

Bahane

Bir bahaneyle kaldırdım tüm fotoğrafları. Nasıl ve ne şekilde yerleşmişti albüme, hatırlamıyorum. Sanırım uzun ve dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkmış, bütün olası iletişim yollarını birer birer yok etmiş, geçmişe dair tek bir nefes bile bırakmadığım günün öğleden sonrasının herhangi bir zamanıydı. Yeniden başlamak ve onca yılın ardından, söz verilmiş cümleleri çiğnemeyi kendime yapılmış bir ihanet olarak saydığım anda kalakalmıştım. İnsan tüm hayatı boyunca kaç defa dönüm noktası yaşar ki! Bir defa ellerine bulaşmışsa toz, hele bir de benim gibi alerjisi varsa, ne yapacağını şaşırıyor. Ağır ve okkalı bir tokat gibi iner bazen aşk!
Öyleydi...

Fotoğraflar... Birer birer yok ettim hepsini. Yüreğime vurulmuş onca mühürden, avucumda terk edilmiş nice sıcaklıktan ve saçlarımda kalmış nefesinin kokusundan sonra sıra onlara gelmişti. Bir düş ne kadar yayılırsa bedenin her bir noktasına, işlerse hücreye, o denli ayıklamak zorlaşıyor. Hâlâ içinde bahar kokan bir bahçe, hâlâ önemsenen bir tarih ve sır gibi tutulan bir kitap kalmışsa eskilerden, yaşanmış an kadar bir zaman gerekiyor yitirmek için.

Çaba sarf etmeden ayağa kalkmaya çalışmanın durağanlığı geceyi öylesine zorlar ki, göz kapaklarına inen uyku da olmasa, düşün'cenin çeperlerine çarpar durur o çemberin içinde kalanlar... Sayısız kere ört bas etmeye kalkıştıysam da bir şeyler dönüp durdu sayfaların arasında. Oysa ayraçları çıkardığımı sanıyordum.

Üşüyor, gecelerden kalan yarım. Susuyor, susuyor, susuyorum.

Kaybedecek neyimiz kalacak geriye, her şey olağanca hızıyla silinip gittikten sonra? Uçurum kenarında bırakılmış birkaç sesli avuntu, yüzüstü uzanılan kanepenin rahat bedeni ve gülümseyerek uyandırılmış bir sabah sonrasında, en sevdiğim kahvaltılıkların başucunda uyuyakaldığımız televizyonun gürültülü eşliğinden başka...
Çok şey!
Yetmeyecek hiçbir an, onca şeyin ardından. İçimde büyük bir okyanus, fısıldıyorum kulaçların ardından... Derine daha derine; suların en derin noktasına...
Yemyeşil bir denizin yeşil bakışlı kızıyım artık, ne çıkar öyle değil mi?

Hızla yokuşu çıkmaya devam ediyorum. Bacaklarımın sızladığını, yorgunluğun ağır ağır kendine kalıcı bir yer edindiğini her geçen gün biraz daha fazla hissediyorum. Sürekli sızlanan bir yanım var. Ne zaman içime kulak versem aynı şeyi duyuyorum...

...
Yağmurun bir damlası süzülmüş küfür,
Bir damlası aşk.
Senin uykuların hayin,
Düşlerin kardeş.
A.Arif

Emanetim, dalgınlığım, sorgusuz suallerim… Her şey içeride bir yerde demirlenmiş. Fotoğrafların bir tarafa kaldırılmışlığı, aslında hiç istenilmemiş bir düşüncede kalmış. Olmamış. Yanmamış. Zehirlenmemiş. Yaranın içinde bir sokak, hangi yönden estiği belirsiz bir rüzgâr. Köşeye, parka, yol kenarına zincirlenmiş herhangi bir bankın ziyaret edilişinden hemen sonraki tekil hali.
Burası benim beyazlığım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder