PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

6 Kasım 2010 Cumartesi

Kavisler ve Döngü

Bazı yankıların hiç beklemediğim bir anda, beni neden bu denli sarıp sarmaladığı çoğu zaman aklımdadır. İçimde taşıdığım uzun yolları tanıyor olmasının sersemliğini, aldatmacasını, gerçek olabilme ihtimalini düşünür dururum. Bir iki mızmız kelimedir derim harflerine söz geçirememiş, geçer giderim. Ben gittikçe çoğalır uğultular. Kendi içlerinde kavisler çizerek döner durur cümleler. Baş etmek için bir nedenin elbette vardır geçmiş takvim yapraklarına küçük notlarla birgün anımsarım diye bıraktığın sessizliklerle. 
Belki kızılca kıyamet bağırsa, gökdelenleri devirse gözlerindeki şiddet, rahatlayacaksındır. Oysa en kötüsüdür, en bıçkın kabulleniştir öfke damarlarının bedeninde dolaştığını görüp de bir ufak sesin çıkmayışı... Ses çıkmasına çıkmaz ama katlanamazsın da o yüksek sesli sessizliğe. Çıkagelmiştir bir defa o uğultular. Yastığın bir kenarından diğerine bastırılan yüzün her bir tarafında kendi izlerini taşır geçmiş. Ten susar ve gözyaşların hiç zorlanmadan bulur kendi yolunu. 


Bilinmeyen yokluklar varlığına hükmedercesine karşındadır. Ya küçük bir çocuksundur henüz boyu uzamamış ya da ergenlikten yeni çıkmış bir genç şaşkınlığındasındır. Kâğıttan bir sahne değildir ki buruşturup atasın. Olmaz. Yapamazsın. Gidermez hiçbir şey dokunduğun tenlerin makyajı yüzüne gözüne bulaşmış ayrılıklarını. Sonra bir daha yazarsın. Tükenmek bilmeyen bir küsüp gitmenin koynunda, dolanır durursun en hain uykuların göğsünde. Birkaç saate sığdırılmış, geçmiş zamandan kopartılmış eklerini biçer; şimdiki zamana karışıp giden adımlarını, geniş zamanla beklersin. 


İlginçtir yine de hayat. Kaç kez koparıp attığın, üstesinden hangi aralıklarla geldiğin, kimlerden medet umduğun, bir dönem sözlüğüne sıkça eklediğin kelimelerin neler olduğu, an gelir hükmünü kaybeder. Bir sabah uyandığında, yarım kalmış bir sohbetin soru işaretleriyle doldurulmuş parantezlerini de kapatırsın. Dizi oyuncusunun o sahnede neden kırmızı elbise giymediği için senaristine tepki gösterdiğinin hikâyesini, soğuk bir kış günü yatağın sağ tarafından dinlediğin andan kurtulursun. Kimse bilmez bahsettiklerinin ne olduğunu. Okunup geçilecek her cümle, bir önceki dağınıklığı toparlayamadan, hiç tanımadığın insanların hiçbir şeye anlam verememiş bakışları arasında yitip gidecektir.


Bazı yankıların, üzerinden çok zaman geçse bile, beni neden bu denli karmaşık konuları anlatmaya zorladığını merak ederim. İçimden koparıp atmak istediğim bu birbirinden uzak bağların kendi arasındaki yakınlığının ilk bakışta tahammül edilemez gibi görünen çekiciliğini, tutarsızlığını, gerçeğe yakın keskinliğini kurcalar dururum. Bir iki baştan savılacak düşüncedir derim duygularına yenik düşmüş, sorularımı sorar terk ederim. Ben terk ettikçe azalır döngü. Ben gittikçe çoğalır uğultular. Birbirlerinden kaçarcasına soluk soluğa kalır duygular bir acayip çember içinde. Kendi içlerinde kavisler çizerek döner durur cümleler. Kabullenmek için bütün nedenlerin mutlaka sonuca bağlanmıştır ve baş etmek için de "yeni" bir nedenin yeniden, elbette olacaktır.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder