PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

3 Eylül 2010 Cuma

Örgüler ve Gün Dönümü

Kale surlarının başında konaklayan bedenimin, zamanla duvarları yıkıp gürültülü bakışlarınla ısındığı ve yaşama aşk iksirinin yeniden bulaştığı bir anda, yanındaydım. Dakikaların artık gittikçe belirginleşen sancısını sol aynamda rahatlıkla görebildiğim bir gecede, yazılarımın gerçekliği oluvermiştin. Şaşkınlık. İçimde konaklamayı seçen bir gülümseyiş,  yaklaşıyorum dediğim bir gün dönümü…

- Yalnız bir barın sevimsiz müşterisiyim
süt tozu dudaklarımda
yan yatmış bir balık oturur...
- Bu da mı çizgi filmden?
- Yok, o benim.

Barmen kirli gülümsemesiyle iç derken 
kusuyorum.


- Şimdi mi yazıyorsun?
- Yok, eski arşivi karıştırıyorum.

Gündüzün geceye eş değer duygu seremonisiyle düşüncelerimde varlığını hissettirdiği ve kayıp yanımın yeniden bahar gibi açılıp saçıldığı çemberin içerisindeyim... Çok yürüdüm buraya gelene kadar. Yolun hemen başında tökezlediğim, fedakârlık ettiğim ve koşulsuzca ortaya kendimi  koyduğum büyük bir mücadele vardı. Böyle zamanlarda, uzun bir bekleyişin bundan sonra getireceği olası düşünceler hiç durmaksızın beynimi zorlar. Yol önümde durur ve ben yola çıkmak için yanıma alacaklarımın kararını vermiş olmalıyımdır. Ama her zaman hazırlıksız yakalar aşk...

- Düşümün arasından kayan birkaç parça kırmızılığa bulanmış ellerim. Kimseye benden bahsetmiyorum. Gecikmiş bir ölümü tanımazlar çünkü. Kamp ateşlerinde geçen bir zamanın düğümünü, sessizliğimin düğününü. Kim var dediyse o kadar öldürdüm aşkı...
- Birkaç gündür içinde neler oluyor? İlginç bir şey var.

 - Adrese teslim yaşamaların arasında bilmez kimseler. Bilmesinler. Aklımın hamağında olmayan düş(üş)lerim tembellik yapıyor. Düş-eş gelir mi bir yalnızlık ama geliyor. Attığın gelelerin hiç bir önemi yok. Artık gelmelerinden bahsediliyor sokak aralarında, fısıltılarda. Ben de penceremden dinliyorum. Hayaletler şarkı söylüyor. Bir zamanlar gençtim oysa diyorum. Heyecanlanma arifesindeydim. Yani anlamasalar da kabulümdür.

- Kahverengi tokamın teki kaybolmuş. Yıldızlı tokamın da yıldızlı yerindeki boyası biraz dökülmüş, şimdi ben ne yapacağım?

 - Örgülerinde dans edebilir miyim?
 - Yer vardır demiştin derinlerde herkese. Neden olmasın?
 - Gülümsettin. Ben eve gidiyorum. Bu gece seni nasıl görmeliyim?
 - Nasıl görmek istiyorsan
 - Nasıl görünmek istiyorsan.
 - Evet, yazmadığım cümle tam da böyleydi. İyi de ben hep böyleyim... Ses rengim kayar gider, hatırlamadığım çocukluğuma inat.
 - Hatırlatamadığım çocukluğuma inat.
- İlk vuruşlar hep bir yokluğa sarılır zaten "a" gibi."
- Nokta vuruşlu atlaslardan çıkar geçmiş.
- Bir prenses elbisesi ve bir maske. Aradan kayan ufak bir tebessüm. Seni yolcu ediyorum evine.
 - Adını bilmediğim dudaklarına bir yanak konduruyorum...
 - O zaman yanağımdaki gülümseme, adını bilmediğin dudaklarımdaki titreme senin olsun.


Bir bekleyişe kurulan saatin ilk nüshası, aydınlık zaman diliminde yankılandı kulaklarımda. İçimde konaklamayı seçen bir gülümseyiş,  yaklaşıyorum dediğim bir gün dönümü…



1 yorum: