PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

8 Ağustos 2010 Pazar

Tuvalin Gözyaşları

Tuvale dökülen siyahlığın tedirgin bakışlarında konakladım kısa bir an için. Koyu uçlu kalemin salına salına oluşturduğu çizgilerin bütünleştiği beyazlıkta, eski bir kahramanın ağıtı yol boyunca içime aktı. Ellerini ovuşturarak, hareket halindeki minübüsün çukurlara düştükçe sarsılmasından hiç rahatsız olmayan genç kızın daralan duygularını, koluma değen sıcaklıkta hissettim. Ağlıyordu. Göz ucuma yuvarlanan herhangi bir damlanın varlığının olmayışı, yanımda duran küçük hanımefendinin iç çekişini görmemezlikten geleceğim anlamına gelmiyordu elbette. Ki yol boyunca tüm vücuduma yayılan gözyaşlarının ıslaklığında ben de ağladım.

Siyah saçlarında kaçacakmış gibi takılı kalan ufak tokaların, isyankâr bir sahibinin olduğu anlaşılıyordu. İstemeden de olsa geçiştirilmiş bir sabah öğünü gibi duran kot pantolonuna takıldım. Parçalı kumaşların desenlendiği, renkli kalemlerin en sevdiği notalarda birleştiği bir yığın, çoğu okunması zor yazının arasında resmedilmiş silüet halindeki erkeğin duruşu tıpkı yanımda duran kıza benziyordu. Bilinçsizce kalıbına girdiği erkeğin, bir duygu sızması sonucunda kendi hücrelerine kadar inişinin farkında mıydı acaba?! Muhtemelen askıda olan yaşamının ayrıntılarıyla benim kadar ilgilenmiyordu.

Saate baktım. İyiden iyiye devrilen günün yorgunluğu kirpiklerimden sızıyordu. Ağırlaşan hareketlerimin ucundan tutmak için gerekli olan kuvveti bulmam gerektiğini biliyordum. Birazdan, her akşam yokuşun sağa kıvrılan dönemecini biraz geçince seslendiğim şoföre, aynı cümleyi tekrarlayacaktım.

Sola ve sağa açılan çantanın fermuarı, öne doğru yaptığım hafif hamlenin etkisiyle sahibinin aceleci parmaklarıyla sonunda buluştu. Silgi parçaları silindirik ruhlarından mutlu bir şekilde ve yumuşak dokunuşları silmiş olmanın verdiği huzurla ayak uçlarımdaki yerini almıştı. Belli ki yanımda duran ve yol boyunca bir şekilde takıldığım küçük kızın da benim gibi inme vakti gelmişti. Onun konuşmasına fırsat vermeden ayağa kalktım ve şoföre seslendim:

" Müsait bir yerde durabilir misiniz? "

Ağır adımlarım ve arkayı görmeye çalışan meraklı halimle baş başa kalmıştım. Bir ara solumdaki gölgenin o olduğu sanıp heyecanlandım. Değildi. Aynı sokakta oturup oturmadığımızı anlarsam bunun neyi değiştireceğini bilmiyordum ama; yol boyunca hiç tanımadığım birini böylesine düşünmüş olmanın verdiği garip bir duyguyla, yokuşu çıktım.

Bazen hiç tanımadığımız bedenlerde saklanır tuvale yansıyanlar. Ve birileri, sizin yerinize eline bir kalem ya da bir fırça alıp baştan aşağıya boyamaya, karalamaya başlar. Kendi içimizde sese dökülmeyen her ne varsa, bambaşka birinin işleyişinde anlam bulur; tuvalden dökülen gözyaşları kalbe vurduğunda... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder