PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Oysa Bir Zamanlar Vardın "Mektup Öyküleri" - 3

Yıllardır boşluğa seslenmiştim. Beyhude bir çaba da olsa duyuramamıştım sesimi. Artık seslenmiyorum sessiz çığlıklarla. Sonuçta ne buldum biliyor musun? O saldığım sayhalar (derin çığlık; bir anlamı bu. Bir diğer anlamı, antik kavimlerden birinin bir anda, öylece oldukları yere çökmelerine neden olan korkunç ses) döndü dolaştı beni buldu. Sesimi yine kendim duydum. Eh, fena da olmamıştı doğrusu. Bu, yüreğin suskun kalmasını engelledi. Beni susturmadı anlayacağın. Türkülerimi kendime söyledim uzun yıllar ama şimdi duyuluyor ve bundan son derece mutluyum. Size yazıyorum ve artık kendim çalıp kendim söylemiyorum.

Daha önce yazdım mı bilmiyorum? Yıllar öncesinde yalnız yaşayan bir arkadaşımın duvarında, kendi yaptığı bir yağlı boya tablo, öylece duruyordu. Kalbinden vurulmuş, kanı akan yaralı bir kardan adamı tasvir etmişti ve yanaklarından gözyaşı süzülüyordu. O, aslında bir kardan adam değildi. Bir ‘kardan kadındı ve arkadaşım kendini aktarmıştı tuvale. Bunu ben biliyordum. Çok uğraştığım halde onun hikâyesinin önüne geçememiştim. Nedense, onu hatırlattı yazdıklarınız, bir an!

İnsan, hayatın metaforudur. Hayata nispet edildiğinde, hayatın merkezinde durur ve onun her şeyiyle, her safhasıyla ilintilidir ve büyük bir muammadır. İnsanı çözerseniz, hayatı da anlarsınız. Zor bir iştir. Bu yüzden, sizin işiniz de zor! ‘İnsanda’ çıkılacak yolculuğa tahammül etmek gerçekten zor! Tıpkı uzun soluk isteyen bir sahra yolculuğu gibidir. Bu zahmetli yolculuk ancak bir sahra adamının çıkabileceği türden bir yolculuktur ama sadece zorluk ve zahmetle ulaşılan şeyler değerlidir ve kutsaldır. Bir insanın acılarını erdeme dönüştürerek yücelmesi gibi. 
İnsan yeryüzüne başıboş bırakılmadığı için kendisine verilen, ona dair ne varsa aslında birer hediye ve büyük bir lütuftur. Çoğu kişi ayakta ve dik durmayı başaramaz yaşam karşısında. Sıcak karşısında gevşeyen mum gibi yamuluverir. Hâlbuki ona öyle bir güç verilmiştir ki o taşıdığı gücün farkına varsa insan, sınandığı her olumsuz hâdiseden kolaylıkla sıyırır kendini. Üstelik birçok kazanımla birlikte. Hiçbir şeyle satın alınamayacak olan şey, yani tecrübe! Zâten gâye, tüm yaşanmışlıkları bir faydaya çevirebilmektir. Bunu başaran insan herkesten bir adım öndedir.

Tecrübe dediğimiz şeyi şöyle tanımlıyorum ben. Bilirsin fiziğin temel konusu kısaca harekettir. Hareket de zamana bağımlı bir olgudur. Hem evren hem içindekiler ve özellikle insan için. Bir grafik şeması düşün. Yatay eksende zaman, dikey eksende yüceliş. Dik olarak kesiştikleri noktayı sıfır noktası olarak belirle ve bu noktayı aynı zamanda bir insanın hayatının başlangıcı olarak gör ve sonsuza uzayan bu iki ışın arasında kalan alanı da hayat olarak kabul et! Eğer o insan, yine yatay eksende, yani zaman ekseninde, sadece zaman ekseniyle çakışık ve tamamen kendini o eksene bırakıp üzerinde bir çaba sarf etmeksizin salıp yatay gidiyorsa yaptığı tek şey kendine verilen ömrü zamanın kollarında basitçe tamamlayıp boşluğa akıp gidiyor demektir. Ki bu, zayıf ve silik şahsiyetlerin işidir. Ve eğer aynı insan, bir taraftan yine yatay eksen üzerinde bir çaba içerisinde ise işte o zaman hareket ediyor demektir. Ve artık o insan için, o vektörel alanda yani, hayat içerisinde bir yükselti kaydından bahsetmek mümkün olur. İnsan yaşamında ondan istenenlerin ve beklenenlerin olmazsa olmaz gereğidir bu!

Bu eksenler arasında yaşamını bir bileşke vektöre dönüştürenler, bu doğrultuda bir yükseklik kaydeder. Tecrübe, işte o yükseltidir. Bu da basitliklerden sıyrılış, bir yüceliş ve erdem kazanımı olarak nitelenir. Kısaca insanın olgunlaşmasıdır bu.

Başımıza gelenler ne kadar ağır olursa olsun dik bir duruşla, “biz bunu da atlatırız” dediğimiz anda, yükselir hayat. 

Her insan, hayatı içerisinde yığınla sorunla karşılaşır. Hatta bazıları bu sorunların üstesinden gelemediği için yaşamdan bile vazgeçebilme noktasına gelir. Şayet yaşadıklarını anlamlandıramıyorsa... Bunu başaramayanlar, hayatını bir an evvel tüketebilmek için garip yollara başvurur. Eğer bizi bekleyen bize özel sınavların kıymeti bilinirse, insan için onlar büyük bir ikram sayılır. Ve insan, sınavında zayıflık göstererek belini kendi eliyle bükmemişse hayata daha sağlıklı bakabilmek için büyük bir tecrübe ve güç kazanır, onu atlattığında. 

Bir âlim şöyle der;

“ İnsan için yaşadığı ızdırapların atlattığı sıkıntıların, bir süre sonra elemi gider, lezzeti kalır”

Hayat gerçekten sırlarla doludur. Bizim onu keşfedip, açıp okumamızı bekler. Bu yönde bir adım atabilmelidir insan.“Sır” diye adlandırdığımız şeylerin keşif yolu da bu olsa gerek. İnsandan hareket etmek bizi yanıltmaz ve gerçekte de sağlıklı ve doğru tespitler yaptırır kişiye. Ancak ondan hareketle yine onu buluruz yolun sonunda. Bu bir anafordur ve devinimi hiç bitmez. Galiba arayışlarımız dönüp dolaşıp yolumuzu insanın yalnızlığına çıkaracak. Ve sanırım sonuçta insana kendi serüvenini yazdıracak.

Ben yazılarınızda satır aralarına ustalıkla gizlenmiş bir “hüzün ” görüyorum. Yanılmadığımı da sanıyorum. Ama hüzün, öyle kötü bir şey değil bilesin. Aksine, tüm hayatımızı sarmadığı sürece acılara sıkıntılara katlanabilmek, içinden çıkabilmek adına âdeta yaşamı idame ettirebilmemiz için yaşamsal sıvının, adrenalinin salgılanabilmesi için bir vesiledir.

İnsanın hayatın ‘giz’i ya da ‘sır’larını keşfetmeye çalışırken yaptığı şey, aynı zamanda kendini keşfetmesi midir? İnsanın yüreğine bakma yeteneği mi sağlar bu tür yolculuklar? Eğer öyleyse oldukça zor ama değerli ve doğru bir yol seçmişiz demektir.

Yazılarınızda ve mektuplarınızda böyle bir ışık gördüm. Ve insanda ve hayat içerisinde gördüğüm her ışık, beni son derece mutlu eder. Bilirsin karanlıkta kalanlar için ışık hayat belirtisidir. Bir aydınlığın, esenliğin işaretidir. Bu yolda mesafe kaydetme, insana dair keşifte bulunabilme, hayatı anlama çabalarının sonucu ya da olgunlaşma; bir tabloda, ya da yaşamda, kalbinden vurulduğunda, bir “kardan adam” ya da bir “kardan kadın”ın yüreğinden sızan kanı ve gözlerindeki hüznü ya da yanağında asılı duran gözyaşı damlalarını görebilmek midir?

Son mektubunda nefis ifadeler vardı. Yine içerek okudum bir solukta. Kurgulamadan yazılmış. İrticalen yazabilmek büyük maharet ister ve ben de bunu çok seviyorum.

Bu yazdıklarım ondan bağımsız şeyler. Bir sonraki mektubumda kıymetli mektubunu karşıma alıp her satırına ayrı bir paragrafla cevap vereceğim. En azından şimdilik böyle düşünüyorum.

Saygıyla ve hoşça kal!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder