PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

22 Temmuz 2010 Perşembe

Şimdi Yağmuru Seviyorum

Başa çıkmak için zaman kaybetmiyorum. Yaşamak için bırakıyorum kendimi. Yaşatıyorum. Tadını almazsam peşimi bırakmazlar. Sonra değişiyor iklim.

Bugün hiçbir nedeni yokken ya da nedenler henüz beni bulmamışken seni çok sevdim. Sana kızdım. Sarılmak istedim. Her neredeysen, seni orada bir yerde izlemek istedim. Akşam eve yine koşarak geliyordum.  Sonra birden yavaşladım. İzlemek istemedim. Merak ettim. Koştum yeniden. Yetiştim. Gördüm... Sana baktım. Dokunduğum adama. (Bazen, bazı şeyler, biz ne kadar yavaşlamasını istesek de karşı konulmaz bir şekilde kopar gider bizden...) Bir trenin az sonra makas değiştirmesi ve gitmek istediği yola girmesi gibi... İnce ayrıntılar. Ben değişmesin isterim bazen, o makas olmasın isterim. Söz geçiremem, o gider.
-        
      - Dur! Öyle dur. Hiçbir şey yapma ve söyleme. Çok asil bir güzellik bu. Nefesinle ısınan bir ruh, başka şey istemez. Senin asaletinle gidiyorum. Çünkü varlığını, nefesini ve nefsini seviyorum.

Ben.  Ne eksik ne fazla seni çok özledim. Şimdi: “ Az mı fazla mı çok mu?”, bilmiyorum.  Özledim diyebiliyorum. Bunu "iyi" biliyorum.  Bastırdı aniden yağmur.  Bazı kadınların sesinde kendimi buluyorum. Tırnak izi bırakır gibi söylüyorlar şarkılarını. Tırnak izlerinden geçiyorum. Kendi bedenimden geçiyorum. Parmak ucunda.  Parmak uçlarımı iyi tanıyorum.  Onlar izin vermiyor hiçbir şeyi unutmama.  Bakıyorum bazen. Bir elimin herhangi bir parmak ucuyla diğerine dokunuyorum. Tanımaya çalışıyorum. Neden dokunulan değil de dokunan daha fazla hissediyor diye, anlamaya çalışıyorum. Dene bak! Sen de göreceksin. Dokunduğun parmak ucu değil; ona dokunduğun parmak ucu daha fazla karıncalanıyor. Şaka değil. Hem zaten neden olsun ki?

Sana yazılar yazan kadınları okuyorum. Sahi var mı böyle kadınlar? Olsun istiyorum. Olmasa da ben yazıyor diye varsayıyorum. Seni bedensiz okumak ve belki de bedelsiz okumak hoşuma gidiyor. Sen yokken çok şey oldu. Bana verdiğin kurşunkalemle bir mektup yazdım. Mektubun içine en sevdiğim şairlerin dizelerini ekledim. Bir hikâye yazdım. Hikâye mektup. Bir filmin herhangi bir sahnesiyle başlayan, dekorlarını benim oluşturduğum bir film. Düşünsene o mektubun içinde tablo, kitap, defter, lamba her şey olabiliyorum. Bir eşyanın ruhuyla, diliyle konuşabilmenin ne demek olduğunu en iyi böyle anlayabiliyorum. Seni de böyle anlıyorum. Sen oluyorum. İçindeki en sevimsiz yanları, egolarını, tutkularını, keyif aldığın anlarını, seninle anlıyorum. Sadakatle yapabildiğin eylemi, hayallerinin peşinden gitmek için geride bıraktıklarını, huysuzluklarını… Böyle böyle daha fazla sen oluyorum.

Ha bir de sen yokken, şu kapıdan girişini hayal ettim. Mutlu oluyorum.  Evimin kapısını kapatıp içerde olduğum o yeri seviyorum.  Seni de seviyorum. Zaten bütün bunları içinde bir parça sen varsın diye seviyorum.

Neden burada değilsin? Yani orada? Olsan... Orada olmanı da özledim.  Gök gürültüsü çok fazla. Edip Cansever aklıma geliyor. Bilirsin "Bilmez miyim hiç" şiiri işte:

“ Uzun bir cumartesiyi hatırlıyorum, saat on iki
Dalıp gidiyorum, düşünüyorum da, saat on iki
Bir sigara yakıyorum, bir kâğıda bir iki dize yazıyorum
Yerini iyi bilen, onurlu bir iki sözcük daha
Ama hiç kımıldamıyor, akrep de, yelkovan da
Yani tam böyle bir şeye benziyor zaman
Yılgın ve çarpıcı renkler içinde pek kımıldamayan
Çıkageliyor sonra, saat on iki.
 ...
 Sonunda başbasa kalıyoruz gene
Başbaşa kalıyoruz doğayla ben
İşte az önce yağmur da başladı, cumartesi günlerden
On temmuz cumartesi
Bir vapur daha kalkıyor iskeleden
Ve yağmur hızlanıyor biraz
Uzanıp yatsam diyorum otların üstünde çırılçıplak
Tam öyle yapıyorum
Şimdi yağmuru seviyorum, şimdi yağmuru seviyorum, yağmuru seviyorum.”

Sen yokken bir cumartesi akşamı çok içtim. Durmadan saatlerce tango yaptım. Başım dönüyorken dans edince sanki dar bir koridordan geçiyor gibi oluyorsun. Bacaklarımda, kollarımda morluklar var. Dokununca acıyorlar ama eskisi gibi değiller. Geçiyorlar.

*Katil Orospular'ı okuyorum. Şimdi yatmadan önce yeniden okuyacağım.  Yine de şimdi burada olsan, yani orada. Merhaba desem. Canımm desem.  Bir harfin tekilliğini çoğaltsam? Öpmesem. Öpsemmm gibi olsa, yani mesela. Yağmur sesi…  Sen de duyuyor musun acaba sesini? Uyudun mu?

Öyleyse iyi geceler.





















* Roberto Boleno

1 yorum: