PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

6 Haziran 2012 Çarşamba

Kanepeyle Yanağım Arasındaki Boşluk

Yükseklerden, çok derinlere belki de göremeyeceğim kadar büyük bir uçurumun dibine kadar bakmak istiyorum. Yalnızca göz ucuyla hissedilebilecek heyecanlar bekliyorum. Bedenim nasılsa bana hatırlatacak her şeyi eninde sonunda. O yüzden olduğum yerdeyim ve bir adım dahi atmaya niyetim yok. Burada böylece beklemek, herhangi bir sarhoşluğun koynunda uyanmamak için kâfi. Biliyor musun sen de benim gibisin. İşte sırf bu nedenle sana, yapılması gereken olası şeylerden bahsedip zaman kaybetmeyeceğim. Dilersen gelip benimle birlikte aşağıda neler var görmek isteyebilirsin. Ya da kısa bir hikâye anlatımı kadar yanımda durup mırıldandıklarımı dinleyebilirsin. Ne de olsa sen seçeceksin.


Burada değildim. Çok kısa bir zaman önce kendimi en korunaklı bulduğum yerlerimden birine hapsetmiştim. Kalbimde kalacak yer yoktu. Akciğerlerimdeki hava beni rahatsız ediyordu. Beynimdeki seslerden bazen kendi dediklerimi bile duyamaz hale gelmiştim. Ellerim durmadan kelimeler üretiyordu. Sonra onlar bir yığın garip duyguya, düşünceye açılıyordu. Kayboluyordum. İnsan kendi çizdiği haritanın detaylarında yok olabilir. Bunu böyle belledim.


Sonra birgün, uzun yağmurların yağdığı günlerden birinde daha önce hiç fark etmediğim bir yer buldum. Kanepeyle yanağım arasındaki boşluk! Oradaki küçücük yerde huzur ve yalnızlıkla karşılaştım. Evet, yalnızlığı mutsuzluğum olarak seçmemeyi nihayet öğrendim. Sen de bilirsin, hayattaki her kelimenin karşılığı bir başkası için akla gelmeyecek anlamlar içerebilir. O kelime yeni bir şekle, belki bir mekâna ya da bir insanı anımsatacak en gözde şeye dönüşebilir. Düşünüce hiçbir şeyin ucu bucağı yok gibi geliyor. En çok bilinmeyenler rahatsız ederken bil bakalım ne oluyor? Yine o bilinmeyenler en cazip hale geliveriyor. Kendiliğinden değil elbette; bilirsin aslında her birimiz sahnesinin yerini yurdunu bilmeyen oyuncularıyızdır çoğu zaman. Oysa biletleri çok önceden satışa çıkmış, yer ve zaman belirtilmiştir. Görmeyiz. Hani şu malum bakmakla görmek arasındaki farklardan biri de bu... Yaşamak isteme dürtüsü gelip yerleşti mi içimize kendimizi bile talan etmesini iyi beceririz. O yüzden kalbin yeri yurdu yoktur. O hep misafirperverliğini korur. Her an hazırlıklarını yapmışçasına kapakçıklarını açar. Açmalıdır da... Yaşamak istiyorsa(k) kendini "kendi" gibi var etmelidir.


Biraz da bu yüzden olduğum yerde kalmak istiyorum. Öyle çok yürüdüm ki artık parmak uçlarımdan bahsetmeye, yeni bir şeyler anlatmaya, türlü ispatlara girişecek ruh hallerimle debelenmeye gücüm yok. Kurduğum bütün cümlelerden yardım diliyorum. Ucunu açtığım kurşun kalemlerden, daha eskitmeden bir kenara bırakıp gönlümü bir başkasına kaptırdığım defterlerden... Sezen Aksu'sundan Bülent Ortaçgil'ine, Fikret Kızılok'undan Ezginin Günlüğü'ne ve şimdi ne kadar yazsam da bu satırları dolduramayacağım bütün iyi niyetli müzisyenlerden ve şarkı sözlerinden beni duymalarını bekliyorum. Hepinizde bir şeylerim kaldı. Yıllar geçti, siz beni iyileştirirken ben o dinlenen yanlarımla her defasında o tınılarda, sözlerde bana ait geçip giden bir ömrü bıraktım. Kızılok sorardı: "Kalbim neden hep olmazlarda, neden hep çıkmaz sokaklarda? Ben düşünürdüm. Zaman değiştikçe içi değişen, yiten duyguları; bir türlü kurulamayan bağları, oyunları, vazgeçilmezleri; nedenleri belliyken çekip de gidemeyişleri; kalp kapakçıklarının ritmini zorlayan ne varsa önüme dökerdim. Meğer ne zormuş böyle bir düşünmek! O zaman da bocalıyordum şimdi de bocalıyorum. Değişen hiçbir şey yok. Bu yakanın ağır düşünce hapsindeyim. Yan kalbim...


Kendi kendimi dizlerime yatırdığım zamandı. Kanepe ve yanağımdaki boşlukta buldum birdenbire kendimi. Sıcak göz yaşları, ardından gelen gülümsemeler... Kime sorsan depresyon belirtisi. Olsun, ben buna da gülüyorum. Yakıştıranlardan, fiyatı belirleyen duygu gözlemcilerinden, fırsatını bulsa ağzını doldura doldura içindekileri kusmak için sıra bekleyen öfkeci şirinlerden bahsediyorum. Ne yapsaydım, size ortak olup birkaç kelâm da ben mi etseydim yaşatılanlara? Üzgünüm. Yeteri kadar gönül boşluğum varken bir de bu boşlukta sırf sizin hatırınız için durmayacağım. İstediğiniz kadar çekiştirin beni. Buradayım. Duruyorum. Bekleyeceğim. Hayata, inat olsun diye gelmedim ama inatçıyım. Kanepeye dayandım ve oradaki boşlukta yanağımla bir bağ kurdum. Yalnızlığımla tanıştım. Yıllardan sonra onu ilk defa bu kadar büyük bir gerçeklikle kabullendim. Hem biliyor musun an geliyor insan geçmişte kabullendim dediklerini bile kabullenmediğinin farkına varıyor. Kalbin ve beynin sana ait olan ama aynı zamanda da birbirinden oldukça bağımsız hareket etmeyi başarabilen parçaların... Duyguların tıbbı... Yolu yordamı yok!


Uykum geldi. Senin için mırıldandıklarımı duyabildin mi acaba? Çok vaktim kalmadı. Bir adım dahi atmaya niyetim yok. Öyle ya sen de bekleyeceksin. Ne demişti Ortaçgil: " Kimseye Anlatmadım"


Hadi gel şimdi uyuyalım. Bakarsın yanağım sana değer...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder