PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

12 Şubat 2011 Cumartesi

Frekansı Bozuk Radyo Alıcısı XXX

Bir adam sevdim. Yoo, hayır hâlâ da seviyorum. Bazen hayat bir şeyleri günü gelmeden netleştirir. Güçlü bir önseziyle ayırt edilebilir kılar geleceğe dair düşündüklerinizi. Her şey değişirin aksine, o duygu değişmez. Çünkü kalbin tanımlaması bir tek sizin içinizdedir. Onu en iyi siz anlarsınız. İşte bu nedenle orada her koşulda olabilecek biri hayatınıza bir şekilde girdiğinde, onu kendi bağlarınızla tutmayı istersiniz. Yaşamsal bağlar... Sevgi, önemli olması, değer vermek... Adı her neyse.


Ona geçmiş zaman ekiyle seslenmem bir şeyleri daha katlanılabilir kılar diye düşündüğümden öyle yazdım. Elbette böyle bir şey olmayacak. Bunun farkında olmak bile bu seçeneği elememe yeter bir sebep. Beynimin içinde durmaksızın değişen yollar, sonu olmayacakmış gibi çıktığım yollar ürkütüyor. Uzun zamandan beri düşüncelerimde oluşan eylem adları bambaşka şeyleri yorumlamama neden oluyor. Sürekli bir devinim var. Durmuyor. Hiç ara vermeden yazmak ve okumak istiyorum ama ben ne zaman böyle düşünsem en büyük araları bu dönemlerde veriyorum. Her şeyin sıralaması değişti son birkaç aydır. Farkında olmadığım bir depresyonun belirtileri olabilir mi tüm bu yaşadıklarım, bilemiyorum. Bazen hiçbir şeyi bilememek rahatlatıyor. Rahatlıyor muyum?


Sessizliği sevmiyorum, hayır sessizliği şimdi sevmiyorum. Gürültüler olsun istiyorum her yanımda. Onlara sinirleneyim, onlarla kavga edeyim. Ne olur tek başıma kalmayayım.Gittikçe işkenceye dönüşen bir günüm var. Yedi günden yalnızca bir tanesi anıların soğuk sandığının kapağını her hafta umarsızca açıyor. Uyanıyorum aslında hiç uyanmadan bütün günü devirip de ertesi zamanda kalkabilmek umuduyla. Olmuyor. Nasıl da değişiyor koca bir yaşam salıdan cumartesiye. Oysa her şey ne kadar da yerli yerinde. Günlük telaşlar, iş yerinin kendi yağında kavrulan saatleri, beklenen filmler, satıraralarında kaybolmayı tercih ettiğim bana özel kitap adları... Her şey düzenli ve kuralına uygun.


Pazar akşamı başlayan tatlı telaş, pazartesi akşamında yerini hüzne bırakıp duygulardan sözcüklere dökülen bir dünya sayesinde tek bir hareketle benden çıkıp gidiyor. Okusun diye sayfalarca mektup yazıyorum. (Burayı okumayacağını bildiğimden her şeyi üstü kapalı bir şekilde yazmaya devam ediyorum.) 
Evet, tam da okuduğunuz gibi... 'Açık olması gerekirken' diye başlayan cümlelerinizi buradan duyabiliyorum. Yine de göz ardı ediyorum. Elbette her şeyin bir nedeni var. Nedensiz başlamıyor hiçbir şey ve nedensiz bitmemesi gerektiği için de böyle çırpınıyorum. Ağzından çıkan sözlerin acı gerçekliğini yüzüme vurmasını, 'senden vazgeçtim' demesini, gidecekse de gitmesini istiyorum. Hayır istemiyorum. Böyle dersem hafiflerim diye düşünüyorum. Basitçe, çocukça, özlemlerini ile getirmekten korkmayan bir kadının bencilliğiyle...


Büyük bir çelişki girdabı bu, oysa her şey ne kadar da belirgin ve net. Olup biten aşikâr. Ben de sırf öylesine yazıyorum anlatmak adına. "Öylesine" demek vurdumduymazlığımı, ne kadar da sahtekar olabileceğimi anlatmıyor mu sizce de? Bakın işte bu yazanın ve sözcüklerin bıraktığı iz! Kafanız karışsın istiyorum. Bu karışıklığın nedeni benim samimiyetsizliğim olsun varsın, ne olur ki? 
Ben hangi gerçeğe tutunduğumu bilirim. Onun bana söylemediği gerçeğe...
Onu hep özlüyorum ve biliyorum ki uykumda bile o oralarda bir yerde benimle!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder