Daralan yollarda, uzun yürüyüşlerin sancısı vurur ayakuçlarına. Her son kendi tarihinden kaçar, şimdi ile barışıp sevişinceye dek...
Atlasın üzerinde çizgi çizgi ayırt etmişim geceyi. Sağa sola uzanan bakışlar, denizin şaşalı başkaldırışı ve yaşam damarlarımın üzerinde ıslak kum tanecikleri. Bazı geceler sevimsiz bir ifadeye teslim ediliyor gözlerin. Kim tarafından ve hangi çalıntı düş durağından alıkonuluyorsun, çözemiyorum. Dilinde bir tutam aykırı söz. Kör kuyulara bırakılmış ve uzunluğu sahibinden habersiz ip, taş duvarların ırzına geçiyor. Önce hızlı, sonrasındaysa giderek kendinden vazgeçen bir edayla 've belki biraz bıkkınlıkla' sahibinden kurtarıyor kendini.
" Kaç kadını yoldan çıkardın, söyle?"
Uzaklaşmadan...
Üst üste bırakılmış ve her parçası kendisine dokunaklı mabedinin yaralarını sarmak içinse; yek bir güç gerek...
Ses...
Gece homurdanıyor saçmasapan durakların görüntülerden arınmış izbe sancılarında... Dört duvar yankılanıyor sesinle:
Ses...
Gece homurdanıyor saçmasapan durakların görüntülerden arınmış izbe sancılarında... Dört duvar yankılanıyor sesinle:
- Vücudumdaki yaraların sahibi sensin!
- Vücudumdakiiii yaralarınnn sahibiii sensinnnn!!!
Islanmışsın. Metrelerce uzaklıktaki görevinin artık sonuna geldin. Bir kölenin azad edilişindeki seremoni, kuyunun ağız çeperlerine çarpa çarpa havayla temas ediyor.
"Hangi kadının ihanetine yataklık ettin, söyle?"
Mabede dönüş...
- Vücudumdakiiii yaralarınnn sahibiii sensinnnn!!!
Islanmışsın. Metrelerce uzaklıktaki görevinin artık sonuna geldin. Bir kölenin azad edilişindeki seremoni, kuyunun ağız çeperlerine çarpa çarpa havayla temas ediyor.
"Hangi kadının ihanetine yataklık ettin, söyle?"
Mabede dönüş...
Yeniden başa sarılan sözcüklerin dokunuşundaki anlamı kurutmak için; bir aşkı ısıtmak gerek. Uyku çığlık çığlığa öne geçiyor birbirine çarpıp kaçan ışık hüzmelerinin karşısında... Çıplak yatak terliyor bedeninle:
- Aç koynunu...
- Aç koynunu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder