Yıllarca bıkıp usanmadan gelip geçti aklımdan her bir anıyı da içinde barındıran küçük ve anlık kaçamaklar. Geceler boyunca bir kırık aynanın karşısında sayıkladım durdum. Aynadan yansıyan bakışların kaybolduğu gün dönümlerinde, her gün bir öncesinden daha da fazla acı duyuyor, derin ve karanlık girdaplarda boğuluyordum.
Zaman, sorgulanması gün geçtikçe zorlaşan bir yol ayrımı gibi önümde duruyordu. Belirsiz çıkışlarım oldu. İnişlerim de… Seni yaşamak, ağırlaşan intihar nöbetlerine tutulmak kadar güzeldi. Her soluk alışverişimde üzerimde tıpkı bir nefes gibi çoğalan bu tutku, silinmiş bir geçmişin ulaşılması zor sayfalarında kendine bir yer edinmek istercesine peşimi bırakmıyordu. İçimde titreyen, içimde kırılan sendin. Seni bu dar kapılara, yaşamla ölüm arasına sokmak ve sana yeni anlamlar vermek istemezdim. Olmadı işte. Bu da tabiki diğerleri gibi olmadı. Sözler bir yolculuğun sonu kadardı. Başlangıcının nerede olduğunu bilemediğim ilişkiler kadar da uzak.
Gözlerim durmaksızın seni çağırıyordu. Sanki bir ateş olsa, tenin bedenimle barışsa, her şey kendiliğinden geceye karışacaktı. Duvarlar tanık olacaktı iki kadeh şarabın dudakta bıraktığı o saflığa. Yalnızca biz olacaktık gecenin kayıp ve sessiz boşluğunda. İçimizde kırık dökük bir gözyaşıyla, yitip giden bir sarhoşluğun ağır yükünü paylaşacaktık. Ellerimizde sigaranın bıraktığı bağımlı bir arzuyla dışarıda yağan kara durmaksızın lanetler yağdıracak belki de elimize yüzümüze bulaşan simsiyah acıların yerine bembeyaz bir masumluğun karşımızda öylece yeryüzünü sarıp sarmalamasını kaldıramayacaktık.
Yarım kalan bir aşkın son çırpınışları gibi can çekişiyordum. Yarım bıraktığım, cevaplamaktan ölesiye korktuğum öyle çok soru vardı ki! İnsanın bazen her şeyi boşvermeyi istediği ve ne olursa olsun yaşamalıyım dediği anlar vardır ya işte sen de böylesi bir anda karşıma çıkmış ve beni karşı konulması gittikçe zorlaşan bir arzunun içine çekmiştin. Sınırlarımı altüst edip bana bambaşka bir kimlik vermiştin. Elimde son kalan ihanete de ihanet etmiştim. Bu öyle bir yol ayrımıydı ki karar vermekten korktuğum ve hangi yolun doğru bir seçim olduğunu bulamadığım… Bir kez daha böyle bir belirsizlikte boğuşmak beni ve sana dair beslediğim tüm hisleri darmadağın etmişti.
İhanetin karşı konulamayan çekiciliği beni esir almıştı. İstediğim bir başkasıydı oysa. Yine de geçip giden her şey şimdi dönüp baktığımda derin bir sancı ve belki koyu bir pişmanlık olarak yaşantımdaki yerini yavaş yavaş alıyordu. Onca yıl verdiğim savaştan sonra sadece anlık bir dokunuşun tenimde böylesine büyük yaralar açması beni kahrediyordu. Vücudumun her yerine büyük bir hızla yayılan suçluluk duygusu, düşündükçe kalbimde bir ağrıya ve beynimde parçalanmaya sebep oluyordu. Ne yana baksam asıl duygularımı ve sevgimi paylaştığım kişi karşıma çıkıyordu.
Nasıl yaparsın? Sorusunu yüzlerce kez kendime sordum ama her defasında olağanca hızlı bir şekilde kaçtım cevabından. Belki de tek gerçeği, aslında acı gerçeği bilen, ben ve o olduğu için ısrarla kaçındım cevabı vermekten. Aylar sonra yüzüne baktığımda bu kez de bakamayan kişi ben olmamak için kaçtım.
Biliyordum anlamayacaktın. Yine her zaman ki gibi sarılacaktın. O yıllardır beklediğim ve bir tek sen de bulduğum sevgiyi, büyük bir şevkatle ellerime bırakacaktın. Ben sana masallar anlatacaktım. Günün birinde bulmayı istediğim şeyden bahsedecektim. Sen de bana ortak olacaktın. Dedim ya anlamayacaktın! Fakat yine de bunu bilmek bile beni rahatlatmıyor. Çünkü ben sana her baktığımda o ihaneti ve karşı koymakta zorlandığım arzuyu anımsayacaktım.
Ne yapmalıydım? İstemediğim ama buna rağmen kendimden uzaklaştıramadığım ihaneti nasıl yok etmeliydim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder