PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Sekiz Kelime

Bir matem türküsü söyler yağmurlar. Gökkubbede dans eden tılsımlı tozlar, yeryüzüne düşürür her bir mevsimin yoldaşını. Susar ağıdın ilk notasında yürek. Susar ve derin bir uykuya dalar.

Hep bir bakışın gölgesinde hatırlıyorum o küçücük ellerin çizdiği resimdeki düşü. Bir düşün resmi ne kadar yansıyabilirse tuvalin maviyle örtülmüş duvarına, o kadar narin ve belli belirsizdi. Düşler mavi miydi?

Bilinmezdi, söylenmezdi bencil gecelerin akılla örtülmüş derin sessizliği. Hasret düştü mü hıçkırıkların dehlizine, taş olsa erirdi yâr koynunda. Onca unutulmuşluğa, serzenişe, içlenişe, umuda rağmen resmiyeti bir türlü olmamış bir sevdaydı yaşamak! Yaşamak, sıcak bir temmuz akşamında kelimelerin bile içini delip geçebilecek kadar sinsiydi.
Dört yanımız vardı, dört mevsim gözlerimize değen iklimler. Tebdili mekândaki ferahlık, yalnızca cümlelerin geçmişinde kalmış, aykırı sözlerdeki yerini ebediyen kaybetmişti.
İhanet gibi bir sır taşıyorduk alın yazımızda. Oysa o beklenilen değil miydi? Ya da o, beklenilen olmayacak mıydı?
Tutamadık!
Derman mı vermiyordu derdi veren; yoksa derdi mi vardı, sizin benim gibi. Yoksul düşlerin hayratı yapılabilir miydi ve güçlü bir suyun gövdesine yerleştirilebilir miydi geçmişin kana kana çekilmiş nefesleri? Tılsımı bozulmuş bir öpücük kadar değersiz artık dokunuşlar... Tanımıyoruz bile bize ait olanları, bizim isim verdiklerimizi. Düş'sek nafile; düşünsek yorgunuz.

Gün döndü, gece ıssız solungaçlarını kapadı kendine. Kanayarak rüyaların alt yazılarında bekleyip yine kanayarak bir tutam sessizliğin arzulu çekimine bıraktık haykırışlarımızı… Satırların arasına yerleştirilmiş ölüm, paha biçilmezdi. En derinde ve en çok bilinenin izinde.

Giderken kalmak, bir türlü olmayan sabah, güneşin karanlığı…
Olmuyor… Yapamıyor… Durulmuyor… Çünkü asırlık bir arayış düş’künlük!
Senden bir benden iki koysam da bir türlü yedi harfi toparlamayı başaramadık işte…
Devam edelim…
Uykuda ve düşte!
Kıpırdamadan…

1 yorum:

  1. İki yerin altını çizip gitmek istedim.

    Hasret düştü mü hıçkırıkların dehlizine, taş olsa erirdi yâr koynunda. Onca unutulmuşluğa, serzenişe, içlenişe, umuda rağmen resmiyeti bir türlü olmamış bir sevdaydı yaşamak!

    Düş'sek nafile; düşünsek yorgunuz.

    YanıtlaSil