Sözlerini karşıma aldım, öyle yazıyorum. Böyle yaptığımda zaten konuşulması gereken konu da karşında duruyor, kalem de kendiliğinden yazıyor. Bu benim en sevdiğim şey. Kişiyi konuşmak. Şimdi olduğu gibi, mektupla yapılan içten bir sohbet.
İlk paragrafına, hüzünle başlamışsın. Sonra geçmişe dönüp bir bakmışsın.
(Hüzün güzeldir, geçmiş de öyle. Bir süre sonra yaşanmış acıların elemi gider lezzeti kalır demiştik. Bunu da konuşmuştuk. Bir de bilirsin, türkülerimizde bile hüzün vardır bizim. Türküler ise her şeye rağmen, yaşanan bütün acılara katlanabilme gücü verir insana. Yalnız kaldığımızda, içimiz burkulduğunda, hüzünlendiğimizde söyleriz, gözlerimiz dolu dolu. Ya da bir şarkının sözlerini mırıldanır, ayrılıklara dair biraz olsun rahatladığımız hissederiz. Acı ya da tatlı )
Çok şey yaşamışsın, ayrılıklar dâhil. Yalnızlığı da yazmışsın deftere. Hepsini anladım hepsine saygıyla eyvallah. Kendinden nefret etmen hariç! Eğer pişmanlıksa kastettiğin, buna da eyvallah, çünkü o duygu da insanı olgunlaştıran ve yücelten bir duygudur ama kendinden asla nefret etme! İçinde ihanet olmayan hiçbir şey asla affedilmez ve ölümcül değildir. Tamir edilebilir, dönülebilir, düzelebilir... O, sırayla saydıklarının içinde olmadığı için, kendinden nefret etme düşünceni, sana yakışır bulmadım. Üstelik acıyı, aşkı, terk etmeyi ve terk edilmeyi, yoksunluğu, yalnızlığı yaşayan ve geçmişe baktığında, kendi için ancak bunları sayabilen biri(ki aralarında ihanet yok) insan biridir. Ve böyle bir insan için ben, kendinden nefret etme düşüncesini asla kabul edemeyeceğim gibi alabildiğine üzüntü duyarım. Eğer halen devam ediyorsa, lütfen bunu yapma! O saydıkların insan olmanın gereğidir ve hayatın da ta kendisidir.
Bir de eğer durduğun yerden ruhunla, düşüncenle, umutlarınla uzaklaşma becerisini elde edebilirsen zindanda bile olsan saray hükmünde olur orası. Ve şayet kişi kendini kendi içine hapsetmişse kendindeki, etrafındaki, ruhundaki güzellikleri göremiyorsa, sarayda bile yaşasa, orası zindan gibidir.
Bir aziz değilim. Sözlerim de öyle hayat kurtaracak cinsten kutsal şeyler değil. Hayatı da dünyayı da tozpembe görmüyorum, göstermeye de çalışmıyorum. Buna zaten hem gücüm yetmez hem de inanmıyorum. Sadece empati kurmaya çalışıyorum. Kendimi bir an için yerine koydum, anlamaya çalıştım o kadar.
İnsan olmanın getirdiği, aynı sıkıntıları paylaşıyor olmanın verdiği bir ortak payda biliyorum ki o da düşünen ve akıl ve yürek sahibi her insanın buna benzer şeyleri yaşadığıdır.
Bütün olana bitene rağmen birçok güzel şeye de sahip oluşumuz ve asla yalnız olmadığımızı bilme düşüncesi adına paylaşabildiğimi söyleyebiliyorum. Seni teselli edecekse eğer ya da sıkıntılarını biraz olsun hafifletebilecekse bu da bir mutluluk sebebidir.
Çok istediğimiz, arzuladığımız bir şeyi daha henüz elde etmemişken, onu şimdiden kaybetmiş olma endişesine, karamsarlığına kapılmamız neden? Bunu bir düşün dilersen!
Yazdıklarında yüreğini aralamışsın. Bu beni kendi adıma sevindirdi. Aklımın erdiği bir şeyse, saygıyla karşılık vermeye hazırım. Portakal suyunun bittiğini biliyorum, gözlerinden uyku aktığını da. Dilersen, mektubu daha fazla uzatmadan, noktalayayım sözlerimi, gecen için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder