PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

10 Ekim 2010 Pazar

Pusulasız Her Yanılgının Aşkta Karşılığı Yok

Düşler...
İz düşümleri...
Yokluğa sinmiş tüm kokular...
Perdelerin tütünle yıkanmış geceleri...
Bir ses, satırlarıyla yol boyunca, hüzünlü gerdanımdan öpmesini bilen. Usulca, incitmeden...


" Konuşmak istediğinde arayabilirsin, eğer istersen."
" Olur."


Hani bazen rüzgâr inceden vurur ya bedene, titrer ve içinize çekilirsiniz. Güçlü bir soluk gibi kıyıda bekleyen aşk silinmiştir en tenha bakışlarla başbaşa kaldığınızı anladığınız anda. Aynanın soğukluğu, yaklaşan kış mevsiminin karbondioksit kalabalıklığında çoğalan acı kokusu ve bir mağlubun çizelgesi gibi elinize tutuşturulan acı kayıtları teker teker dolar yalnızlığın kapakçıkları arasına.

Yürek gitmek ister; yorgun, bitkin, koşulsuz. Sadece gitmek... Oysa uzun bir yanılgıdır terk etmenin sancısı. Gidenin kalana eşitlendiği ve kalanla aslında eşitlenemeyen, asla da eşitlenemeyecek olan, suale yer vermeyen, komplo ayrılıkları tütsülenir sigaradan çekilen nefesin arasına. Kayıt defterinde mavi yolculuklar tutulur, isimsiz şehirlerin bekleyişi sanki çok eskiden kalmış bir mirasmışçasına...
Bir mirasın kaydı nerede tutulurdu tüm kutsanmış aşkların mahzeni böylesine vurulmuşken, parçalanmışken, yıkılmışken?

Tarih kokan ve son diye atfedilen onca vazgeçişin damardan bir bir çekilişi, tüm varoluş salgılarının azalışı, demin demlendiği vakitler. Tutulan kayıtlar buradan mı miras kalır incinmişliğimize, küstürülmüşlüğümüze? Ona hayır buna evet, her şeye hayır, hiçbir şeye her şey!
Hiçlik...
Dümenin henüz kıyıdayken bilinen belirsizliği; aşkın rotasızlığının sonbahar bitişi, kış başlangıcı bakışları...

Kadınlığım...
Tüm sözcüklerin buğulu camlardan düşen ıslaklığa kendini amansızca teslim edişi.
Yanılgılarım...
Yanılırken ayağımı basıp da üzerinden kaçmadığım onurlu yenilgilerim.

Vedaları kutsuyorum. Mabedin soğuk taşları arasından düşlerimi yırtıyorum. Düşlerin de yırtıldığı bir gece şarkısı düşlüyorum(!)
Kaçılmıyor.

Amaçsızdı başlangıçlarım ve bir gece yarısı ansızın, hep böyle olmamış mıydı, fark etmeden ayak bastığım şehirlerde, sana düş'müşüm. Eğer bir gün kendi canına kıyarsa dilsizliğim, içinde sana dair izdüşümleri bulacaksın. Adım adım derin bir nefes gibi kendi yanılgılarında geçeceksin yokluğu. Bir tek kendinle konuşamadığın an gelince durup bakacaksın sarı sayfalara. Üzerine eklediğin, üzerinden çıkardığın her kelime, mürekkebini akıtacak toprağına ve sen yine de anlamayacaksın!

Sokak taşlarına düşer ya hesapsız bir yağmur, tene dokunur ya kaçamak bir öpüşme hatırası, sen orada kaybettin beni. Biliyordum. Sense bir ömür boyu bildiğimi bilmeyeceksin. O sendin...
Tarihleri aylarla anlatılan bir karenin çocukluğunu avuçlarına aldığında, işte tam da o anda, özlemlerimizden çok uzağa, bilinmeyen bir kıyıya demirlemiştin ayrılığı. O ayrılık ki bizi ayrı ayrı şehirlerden toplamıştı bir daha bir araya gelemeyecek şekilde.

Nişanlar...
Küller...
Limanlar ve aslında hiç gidilemeyecek adresler.


Pusulasız her yanılgının, aşkta karşılığı yok!


http://fizy.com/#s/1nurvc

1 yorum:

  1. Aşk gerçekten bu kadar zehirlimi ? Unutmuşum ben. Yalnızlık ise herkesin sırtını okşayıp kimsenin evine almadığı bir yetim mi oluyor kışın? Güzel yazıydı ama ağırdı. Yoruldum. yazıdan değil kış üstüne çıktı ondandır. Alınma üzerine sakın.

    YanıtlaSil