Haliç'in kirpikleri ağarmıştı ve aklım, bir önceki günden kalma boşlukları dolduruyordu. Kısa sürmüştü her şeyi geride bırakmak ve hiç düşünemeyeceğim kadar da sancılı. İnsan korumaya aldığında gidenleri, geride kalanı umursamayı unutuyor çoğu zaman. Aynadaki yüz tanınmaz hale geliyor, saçlar her zamankinden daha dağınık bırakılıyor ve geceleri yastığa sanki baş değil de bütün o geçen zamanların birikmiş sözlerini koyuyor... An geliyor, dizelerine sardığı, dizlerinde uyuduğu sevdasından çok uzakta, hani o Tanrı ile baş başa kalınan içte dar dışta geniş zamanlarda, avunmaya çalışılıyor elde kalanlarla.
Oradaydım…
Omzuma dokunan rüzgârın tenimi titrettiği ve cümlelerinin akışını ruhumda hissetmeye çalıştığım yerde… “Ruhum” derken, ruhundan ayrılan o noktada… Sende, bende, geride bırakılan her şey ve her yerde… Mevsimin iniş çıkışlarını bıraktığım gibi o Perşembe gecesinde.
Delik deşik birkaç anlam, geceye doladığım kahkahalarım ve elbette gidişinin henüz resmiyet kazanmamış dokunaklı uyku araları… Plastik sürahiden kalbine dokunacağını umduğum iştahlı su geçişleri…
Herkes akıl üretirken, aklımın herkesten uzak bir coğrafyada doğrultmaya çalıştığı o yerde, bir gece travmasında, inleyen bir yüreğin defalarca süzgeçten geçirdiği acıların tam ortasında, bir kez daha kendimle başbaşaydım…
Oradaydım…
Ellerinin ilk defa ellerimle kenetlendiği, “seni çok seviyorumu” oluşturan kelimelerin, üzgünlüğünün yanında saklı durduğu ve tüm bunları söylerken, birkaç günlük mahmurluğu arkanda bırakmayı istediğin o yerde, dudaklarının belki de ilk defa zorlanmadığı bir rahatlıkta, kollarının arasında Galata’ya bakarken, seninle, o ıslak bankın üzerinde…
Şimdi onca suskunluğun yerle bir olmuşken, aramızda bir tahterevalli varmışçasına ve biz çocukluğumuzdaki gibi masumca birbirimizin gözlerine bakıyorken aklımı koyveriyorum İstanbul’un zamana aldırmayan günlerine.
Oradaydık, çünkü orada olmanın değerini ikimizden başkası bilmiyordu. Kolayca ithaf edilemeyecek bazı başlıkların onarılmaz sızısını duymasaydın içinde, yine gelir miydin yarınıma bilmiyorum ama bugünümün takvimine koca bir çentik atmayı ihmal etmeden, doyasıya yaşıyorum burada…
İstanbul’u gece yarılarında ayakuçlarında taşıyan adam! Bir devri başka bir devirle kapatabilirsin belki ama bir aşkı kapıyı çekmekle kapatamazsın. Çünkü sen giderken, o kapının ardında kalan bir kadın değildir. Bir kadına yaşarken kattıklarındır ve hiçbir gidiş, ne beni ne de bir başkasını eksiltebilecek güce sahiptir.
Oradaysan, hani seni bana getiren duygunun içinde. Hani bir yokluğu kendi varlığınla çoğaltamadığın zaman diliminde. Uyku öncesi yastık üstü düşüncelerde…
Bu defa orada kal ve sımsıkı sarıl…
Oradaydım… Orada olmanın bütün dirençliliğini dudaklarımda tutarak ve saklayarak…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder