PEKİ, NEREYE VE KİME DOĞRUDUR bir kadının yatağındaki(!) GÜRÜLTÜYSE KELİMELER?

19 Ağustos 2010 Perşembe

Kaderin Nokta Vuruşlu Çıktısı

Böyle damar damar döküldüğüm anlar, sanki içimdeki canları bir bir arttırdığım zamanlara esiyor. Belki de kademesiz bir yükseliş sürerken, ruhum ve bedenim o yapının genişliğine kendini uydurmaya çalışıyor. Hiçbir şey böyle tenin kadar tenime sinmedi; özlem bu yüzden. Belki de tam anlamıyla çıkmışken kafesimden, nereye kanat çırpacağını bilemeyen o küçük kuşların yüreği gibi atıyor kalbim. Anla ki o kadar hızlı. Yani bir anlamda bağışıksız bırakıyor aşk. Bir yandan tüm hücrelerini yenileyip geliştirirken, bağışıksızlık bazen özüme dokunuyor. Bazen güne, yalnızlığa bilemiyorum ama dokunuyor işte... Çünkü herhangi bir savunma sistemi yok gönlümün, sardığın kollarından başka. Çok düşünüyorum böyle zamanlarımda.

Nedenlerini yoklamıyorum, nasıllarında yürümüyorum. Hangisidir diyemiyorum.  Aklımda olmadığın saniyelerim olmadığındandır. Belki kana kana içmektedir ruhum... Bir an olsun o bakışlarının ömrümden yittiğini düşünemiyorum. Sonrası yok diyecek kadar açık parantezler... Sıkıştırmıyorum. Yayılsınlar, işlesinler içime istedikleri kadar rahat etsinler... İstanbul’a benziyor bulutlu hallerim. Yer yer yağıyor.

Boğazın üzerindeki renkleri gördüm bugün. Öyle bir yağıyordu ki araba kullanmasam gidecektim korkulukların kenarına, oradan izleyecektim. Sonra tepelerden birine çıktım. Hâlâ yağıyordu. Şöyle bir baktım. Bulutların arasında bir delik. Bir kaç tane daha dalga dalga düşmüş denizin üzerine. Ben böyle bir İstanbul görmedim. İşte o anımdaydın. Biliyordum bulutların arasından gülümseyeceğini... Öyle olmasa o renkleri göremezdim ama her şeye rağmen sızılarım sızıların oluyor. Bil ki sızıyorsam, içinedir. Oluk arıyorsam, mazgallara koşuşturuyorsam ya da duş başlığından üzerine şıpırdıyorsam sevdiğimdendir. Başka hiç bir sebebim yok. Belki aşk saydamlaştırıyor. Transparan bir beden yaratıyor. İçinden geçiyorlar. Sormuyorlar. Çünkü bir başınalığımda ellerin gerekiyor. Ne bileyim, dokunman… Uyurken nefes alışlarını duymak meselâ kulağımın hemen dibinde.

Bugün o tepeden seyrederken büyüyü, içime çektiğim bir geleceğin kokusunun güzelliğini bir kez daha fark ettim. Bronşlara dolan her neyse, şöyle bir gezdi durdu içimde. Basmadık yer bırakmadı. Ne geçmişim kaldı ne anılarım. Tek tek dokundu. Ayırmadı hiç birini diğerlerinden. O anın fotoğrafını çektim. Sanki yirmi yıl sonrasından bu güne geri dönmüştüm ve bize bakıyordum. Kendimi o fotoğrafı çekerken, bunları sana anlatırken görüyordum. Biz aslında o kasvetin içinde, bulutları ellerimizle ayırmıştık. Güneşin böylesine güzel bir şekilde denizi okşaması da bundandı. Daha buna benzer o kadar çok şey anlatabilirim ki sana...
Yeter ki üfle sadece... Üfle, bulutlar toplansın..

Biz nasıl bir şeyi yaşıyoruz ki parça parça ekleniyor birimiz diğerine. Eğer sen "bensen" hemen söyle başka bir ihtimal daha aramayayım. Bende "senin" olmadığın tek bir sokak yok. Evlerin kapı numaralarında sayılıyor günlerimiz. Kaldırımlardaki tüm arnavutluğu ellerimizle dizmişiz. Dokunacak mıyım şimdi ben sana, çok mu sıkı sarılacağım? İstanbul mu dikizleyecek gecelerimizi?

Sen gelince alacağım senden giderken içimde tuttuğum nefesi.  Bıraktıktan sonra ben de süreceğim bir ömür boyu tenini tenime.

Bizde de aşk böyle yazılır. Kaderin harfleriyle. Kaderse avuçlarımızda büyütmeyi daima sevdiğimiz şeydir. Bazen gözyaşı bazen dudak kenarındaki ılık gülümsemeler. Yatağın sıcak hali. Nokta vuruşu.

1 yorum:

  1. aşk ve istanbul, istanbul da aşk, aşkın istanbul hali... ne dersen de, nasıl bir araya getirirsen getir.
    aşk olmuş, istnabul... istanbul olmuş aşk.
    ben olmuş. ben ve o... o ve ben... ben de o... onda ben...

    YanıtlaSil