Sesindeki sessizlikten mi bilmem bir yanlışlık doğuyor yokluğunda bu evde. İçim eziliyor. Uykular düzensiz, uyanışlar sancılı; sanki bu dünyanın düzeninde başıboş bir gürültü etrafta kol geziyor. Ben duymuyorum. Sen susuyorsun. Aklımı yitirecek gibi oluyorum özlemden. İnanmazsın. İnanmıyorsun da... Öyle olunca gidiyorsun. İnanmamak için kayboluyorsun. Sen yokken, kalbimin incinmiş sözlerini toparlıyorum yol çizgilerinin üzerinden. Dağılmış günleri sevmiyorum. Gittikçe gelmeyen haftanın sonlarını da...
Eski kokulu harflerle yan yana oturuyorum. Bana öğrettiklerini tıpkı sayfalar dolusu bir metni ezberler gibi hatmediyorum. Bir elin parmağını geçmeyecek kelimeler büyüdükçe büyüyor. Kayboluyorum o eski dilin harfleri arasında ama bilmiyorsun . Sonra sen geliyorsun. Ellerin ha dokundu ha dokunacak ama bekliyorsun. Hava yeni yeni kararmaya başlıyor. Tanığı olmadığım gecelerden kalmasın. Gözlerin dağ eteklerinde uzanıp soluklandığım yeşil bir örtüye benziyor. Ilık. Yorgun. Kendi uykumdan sana vermek için uykularımla pazarlık ediyorum. Karşılığında benden ne istiyorlarsa vermeye razıyım.
Göğsümde uyumak istiyorsun. Alıp başını yatırıyorum, uyuyorsun. Henüz daha çok erken. Sen yeter ki orada kal. Oramda... Sağdan sola yazmaya başlıyorum. Parçalı bulutlu bir resim çıkıyor önüme, çözemiyorum. Seni uyandırmaya kıyamıyorum. Kaybolup gidiyor sonra. Niye?
Eski kokulu harflerle yan yana oturuyorum. Bana öğrettiklerini tıpkı sayfalar dolusu bir metni ezberler gibi hatmediyorum. Bir elin parmağını geçmeyecek kelimeler büyüdükçe büyüyor. Kayboluyorum o eski dilin harfleri arasında ama bilmiyorsun . Sonra sen geliyorsun. Ellerin ha dokundu ha dokunacak ama bekliyorsun. Hava yeni yeni kararmaya başlıyor. Tanığı olmadığım gecelerden kalmasın. Gözlerin dağ eteklerinde uzanıp soluklandığım yeşil bir örtüye benziyor. Ilık. Yorgun. Kendi uykumdan sana vermek için uykularımla pazarlık ediyorum. Karşılığında benden ne istiyorlarsa vermeye razıyım.
Göğsümde uyumak istiyorsun. Alıp başını yatırıyorum, uyuyorsun. Henüz daha çok erken. Sen yeter ki orada kal. Oramda... Sağdan sola yazmaya başlıyorum. Parçalı bulutlu bir resim çıkıyor önüme, çözemiyorum. Seni uyandırmaya kıyamıyorum. Kaybolup gidiyor sonra. Niye?
Yüzündeki çizgilerden mi bilmem bir kuş havalanıyor içimden sana bakınca. Ansızın yuvasından olmuş da sanki çırpınır gibi sağa sola koşturup duruyor. Gökyüzünün özgürlüğünü tadan biri yeryüzünde neyi arar ki? O kuş benden şanslı. Bugün ilk defa o kuşun ne kadar da yükseklere çıkabileceğini gördüm. Havalandı, havalandı bir türlü bitmek bilmedi yükselişi. O çıktıkça ben irtifa kaybettim. Parmak uçlarım uyuştu. Göğüs kafesim sıkıştı. Duramadım, attım ben de kendimi dışarıya. Yağmur döküldü. Yüzüm yandı. Hiç ıslanmadım. Bir sigara yaktım duvarın arkasındaki barakada. Eski evlerin virane duvarlarını izledim. Yıkılmış hikâyelerini okudum. Hepsi aynı şeyden bahsetti. Göç edip giden kuşların hikâyesinden .. Kelimeler yoktu. Dilsizdiler ama ben onlar için seslendirdim. Herkes duysun, bilsin istedim. Belki göğüs kafesinde bir boşluk kalmıştır. Belki ben oraya sığarım. Biraz uzansam ya yanına. Alıp öpüversen ben uyurken. İşte o zaman uyansan.
Kuş beni de yanına alıp gitseydi ya, havalandı gitti işte içimden. Aşk, bir kuşun havalanması belki de dedim. Ben ona yetişemedim. O günden sonra da uyuduğum saatlerde bir daha hiç uyuyamadım.
Kuş beni de yanına alıp gitseydi ya, havalandı gitti işte içimden. Aşk, bir kuşun havalanması belki de dedim. Ben ona yetişemedim. O günden sonra da uyuduğum saatlerde bir daha hiç uyuyamadım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder