Rüyalardan geçiyorum. Yine nerede başladığını bilmediğim sokakların herhangi bir yerinde uyanıp büyük şaşkınlıklar yaşıyorum. Kaldırım taşlarındaki telaşı izliyor, köşeyi hemen dönünce karşılaşılmış bir yakınlaşmanın izini sürüyor ve olabildiğince hızlı hepsinden kaçmaya çalışıyorum. Sanki varlığımla bir çokluğu oluşturuyorum. Oysa her yerim eksildi. Daha önce de buraya gelmiştim. Belki de çok benziyordu. Ama hissettiğim şeyler, seçilmiş kelimeler aynılığı çağrıştırıyor. Sıkılıyorum çoğu zaman ve bunu söylemeye korkuyorum. Çünkü içimdeki mazgallardan geçmek artık eskisi kadar heyecanlı değil. Meraklarımı yitiriyorum. Eylül ortasında başlayan sessizliğin içinde bir çığ gibi büyüyorum.
Oturduğum yerden çok uzakta Mozart kulağıma bir şeyler fısıldıyor. Flütün deliklerinde dolaşıyor ve her nefes alıp verişimde başımı olmadık bir sesten çıkarırken buluyorum. Olmamam gereken yerlerin sancısında, süregiden telaşların gölgesinde, hiç bitmeyecekmiş gibi yüzüme bakan gözlerin ikircikli anlamlarında ayları devirirken bir tek rüyalarda sığınabilecek yerler seçiyorum. Oysa çoğundan hiçbir anlam çıkaramıyorum. Üstelik ürküyorum. Yine de insanın en korunaklı yeri belki de kendi düşüncelerinin içi. Çıkmazlarıyla baş başa olsa da orası çıplaklığın özgürce kendini gösterebildiği büyük yalnızlığı... Herkes kendi sözcükleriyle ifade edebildiği kadar yalnız ve kendi hayatının geride kalan zamanı kadar deneyimli ama yetmiyor. Bir adımda her şey bambaşka bir şeye dönüşüyor. Hayatın ilerisi de gerisi de var olan zamandan farklı işliyor. Akıp gidense zaman kisvesine büründürülmüş yalnızlığımız oluyor.
Tek kanatlı bir göz beni uzaklardan izliyor. Gözün içinde neyin saklı olduğunu çözebilmek uğruna peşinden gidiyorum. Artık sonunda beni neyin beklediği umurumda değil. Ben o sonları düşüne düşüne başlangıçları kaçırdım. Gözlerin kendi sıcaklıklarında neleri saklayabileceklerini unuttum. Kendim seçtim. Bile bile bir çift göz yerine tek gözle yetinmenin yollarını aradım. Şimdi kalan o tek gözle ne yapabileceğimi, ondan ne beklediğimi, bana kazanabileceğimiz herhangi bir duygu verip veremeyeceğini görebilmek için gidiyorum. Bu bir rüyanın içinde saklıysa rüya rüya geziyorum. Karanlık ormanların, gürültülü nehirlerin, apartmanlar arası geçişlerin, bir sokaktan diğerine çıkan sokakların, yapılan yolculukların, dalgaların öfkesinin, kayalıkların en uç köşesindeki uçurumların içinden geçiyorum. Her rüya sonrasında açılacak kapıların ardında gizleniyorum. Çünkü bir bilinmezin insanın canını, yüreğini nasıl yaktığını çok iyi biliyorum. İşte bu nedenle korka korka da olsa rüya dehlizlerinde kendimce kahramanlık öyküleri yazıyorum. Aydınlıklar ve karanlıklarla iç içe yaşıyorum. Bir çoğunuzun inkâr ettiği kimlikleri ben teker teker ruhuma asıyorum. Hepsi benim, hepsinde bir parçam var. Kimilerini sizden kimileriniyse kendimden aldım. Ödünç verilenleri iade ettim.Farkına varmadınız bile oysa biliyorum siz onların bende uzun zamanlar kalacağını düşünmüştünüz. Özür dilerim. İhtiyacınız olmadığını bilsem de yine de her şey için bir teşekkürü borç bilirim. Ama önce geri verdiklerimin farkına varmalısınız. Bana ait bir parçaymış gibi bakışlarınızın bir kenarında asılı duran imalardan kurtulmalısınız. Çünkü size baktığımda her şey aydınlanıyor. Neden mola verdiğimi ya da neden türlü yolculuklara çıktığımı o teslimiyetten sıyrılınca anlıyorum. İnsan bazen nasıl da kendinden uzaklaşıyor sayenizde bunu da görüyorum.
Mozart hâlâ rengârenk... İsyanına kulak veriyorum. Çünkü ben de isyan ediyorum. Belki de o flütün deliklerinde ufak da olsa bir yer edinip sadece bana ait bir sesim olsun istiyorum. Böylesine uzak şehirler kurmaktan, bilinmez bir derinliğe doğru bakmaktan, aslında ne anlatmak istediğimi anlamamakta direnen insan ordusundan yoruldum. Yorgunluksa, bir tek kelimelerin arkasından gittiğimde kendisini var ediyor.
Uzun ayrılıklardan sonra geldim. İçimde büyük bir sarmaşık ordusunun hükümdarlık sürmesine izin verdim. Onca yol, onca anıdan sonra birikmiş ve asla telaffuz edilmemiş cümlelerin, hüzünden sıyrılıp kendisini yepyeni anlamlara bezediği bir rüya geçişinde, herhangi bir sokak köşesinde oturmuş bana ayrılanları izliyorum. Buradan hepiniz çok daha güzelsiniz. Sizinle yaşamak ne kadar da zor. Fakat şimdi olduğum yerde bunları düşünürken her şey karmakarışık bir sıralama içerisinde de olsa yine içinizde kalacağım. Ben dışarıyı hiç öğrenemedim. Denedim. Orada yapamadım. Ben içinizde kalmalıyım. Oradan bakmalıyım dünyaya. Hepiniz farklıydınız. Hiçbirinizin gözlerinde aynı ifade yoktu ama sözleriniz hep daha fazla tanıdık oldu. Aynıydı. Değişmiyordu. Yıkımlarım işte bu yüzden hep daha büyük oldu.
Her yerim eksildi. Olsun. Bugüne kadar hissetmediklerimi böyle böyle öğrendim. İnsan, en çok içten içe hissettirilenlerle kendisini ateşe veriyormuş, yanınca anladım.
Şimdilik buradayım. Rüyalar ve sözler arasındaki köprünün üzerinde hepinizi bekliyorum. Kimin hangi taraftan yanıma geleceği hakkında hiçbir fikrim yok. Önemli de değil. Hiçbir şey için söz vermiyorum. Sözlerin bir harekete dönüşmediğinde nasıl havada bir yerde asılı kaldıklarınıysa...
Söylememe gerek yok. Siz bunu gayet iyi biliyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder