tag:blogger.com,1999:blog-72114458169898020782024-03-18T06:03:18.504+03:00Kalabalık OdalardaHarfler...Kelimeler...CümlelerBurcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.comBlogger258125tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-48740143424399971272023-05-16T01:52:00.001+03:002023-05-16T01:52:07.427+03:00Unutma Perdesi<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;">O uzun geceyi hatırlamak için yola çıktım. Bir yerlerde muhakkak kapısını açmadığım bir kilit, tadına bakmadığım bir yemek, bir kâğıt parçası, belki bir saç teli ya da onu hatırlatacak bir koku olmalıydı. Zamanla, anlara dair ufacık ayrıntıların bile kaybolmaya yüz tutması ne kadar da tuhaftı. Bir öfke patlamasının hafızamda koca bir delik açacağını, en ihtiyacım olduğu anda geride kalana artık sığınamayacağını bilmenin bu denli zor olacağını tahmin edemezdim.</span><br style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;" /><br style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;">Artık rüyalarım bile bana yol göstermiyordu. Sanki etrafımdaki her şey: "Bundan sonra başının çaresine bak." dercesine bütün ip uçlarını ortadan kaldırıyordu. Oysa yıllarca kaybettiklerimi onlarla, onlarda bulmuştum.</span><br style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;">Aklıma gelen olmadık fikirlerin huzursuzluğuyla günlerce bilinçten yoksun dolaşırken, karar vermemin gittikçe zorlaştığı yol ayrımlarında bocalarken ya da kaybolan bir eşyamın peşi sıra ağlamaktan bitap düştüğümde onlara sığınırken bana mutlaka bir cevap, bir yol, yerine konulabilecek herhangi bir şey vermişlerdi. Şimdiyse bölük pörçük uykularımın arasında varlıklarından bihaber uyumaya çalışıyorum. Gece yarıları en çok da sabaha karşı uykumdan uyanıp büyük korkularla yattığım yerden sıçrıyorum. İşin aslı, uyuduğumu bile düşünmüyorum. Bir gözüm açık, geleni gideni kontrol etme çabasından kurtulamıyorum.</span><br style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;" /><br style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;">O geceye dair aklımda kalan tek şey, gözünü karartmış bir gölgenin elini kolunu sallayarak ve bir daha asla duymayı istemeyeceğim şekilde bana bağırarak bir şeyleri yapmamam gerektiği hakkındaki cümleleriydi. Ne o cümlelerin içindeki anlamın ne de o geceyi var eden olayların neler olduğu konusunda bir fikrim var.</span><br style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;">Hiç durmaksızın: "Ne olur beni dinle. Anlatmama izin ver." dediğimi ve sonrasındaysa iki elimin ulaşabildiği ölçüde gözlerimi ve kulaklarımı bu rahatsız edici ortamdan ve bağırışmalardan kaçırmak için kapatmaya çabaladığımı hatırlıyorum.</span><br style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;">O gölge kimdi? Bana herhangi bir zarar vermiş miydi? Sisten duvarları olan o ev kime aitti? Tüm bunların cevapsızlığı zihnimde huzursuz bir uçurum yaratıyor. Koca bir boşluktan ibaretmişim gibi gözlerimin içinde saklanmış birkaç görüntüden başka elimde kayda değer hiçbir şey yok. Hepsi bu.</span><br style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;">Yine de bu esaretten kurtulamamın tek yolunun o gecede saklı olduğunu biliyorum.</span><br style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;" /><br style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;">Evin içerisinde ne kadar eşya varsa hepsini ortalığa saçtım. Makyaj malzemelerinden, mutfaktaki tencerelere, elbise dolabından türlü ıvır zıvırları doldurduğum kat kat sepetlerime kadar her şeyi... Düzeltmekten yıllarca kaçındığım kütüphanemi bile yerle bir ettim. Kitap aralarına notlar yerleştirmeyeli epey olmuştu. İnsan otuz beşini geçtikten sonra aklına ve kalbine yazmayı seçiyordu. Sanki bütün yükü onlar taşıyabilecekmiş gibi.</span><br style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;" /><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;"><br /></span></span><div><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;">Filmlerdeki gibi bir 'uyanma' halini mi umuyordum? Ya da ne bileyim, bir aydınlanma anında başıma gelen şeylerin bana kendisini hatırlatacağını mı düşünüyordum?</span></span></div><div><span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="background-color: white; caret-color: rgb(34, 34, 34); font-size: 12.8px;"><br /></span></span><div><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;">İçimde yükselen ve kalbimi kökünden burup savuşturan gücün ağırlığı altında eziliyordum. Canım hiç bu kadar yanmamıştı. Unutma perdesinin kalın ve sert bir noktasında sıkışıp kalmış olmalıydım. Başıma gelenleri nasıl bir duyguyla kapattıysam altında kalmıştım. Ne hatırlayabiliyor ne kaçabiliyor ne de kaldığım yerden hayatıma devam edebiliyordum. Tek bildiğim, yüzlerce isim ve bana ait olmayan bambaşka renklerdeki giysilerin olduğu bir çekmecede kalbimi bıraktığım günden beri içinde yalnızca benim olduğum bir boşlukta nefes almaya çalışıyordum. </span></span></div></div><div><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;"><br /></span></span></div><div><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;">Uzun bir zaman bu tuhaf halimden sıyrılmayı başaramadım. Bir büyük oyunun içinde kendi gerçeğimi, bana yapılanları unutacak kadar kör olmayı becerebildim. Böyle diyorum da hiçbir şeyi becerebildiğim falan yoktu. Bu düpedüz kendini kandırmaktan başka bir şey değildi. Hayata devam edebilmem için önümde duran engele tekmeyi savuracak kadar elinde her şeyi olup da o tekmeyi saçmasapan bir bahaneyle saklamayı tercih eden de yine bendim. İnsan istedikten sonra öyle güzel saklanabiliyordu ki kendinden ve birgün bulmak istediğindeyse geride bıraktığı gel git duyguları içinde çıkış yolunu bulmakta zorlanıyordu. Çünkü bütün kapıları hep aynı yokluğa çıkartıyordu. Bildik ve artık iyiden iyiye ziftleşmiş acıların yol arkadaşlığına nedense daha fazla güveniyordu. Tek bir kapı, her şeyi değiştirebilmek için yeterliyken onu görmezden geliyor, aynı yoldan yürümeye devam ediyordu.</span></span></div><div><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 12.8px;">Devam ettim.</span></span></div><div><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: Georgia, "Times New Roman", serif; font-size: 12.8px;">Üstelik sen bile bana ne olduğunun farkına varmadın. Evet ‘sen!’ Gerçekte kim olduğunu etrafından gizleyen, kalın duvarlar arasında içinde kök salmış kötülüğü günden güne büyüten sen! Keşke adını söyleyebileceğim cesareti gösterebileceğim kadar sevebilseydin beni. Hayatındaki ayrık otlarını temizlemek için gelmeseydin. Bardağı taşıran özlem sokulmasaydı ikimizin arasına. Bahar başlangıçlarında beni aklına düşüren yanılsamalarınla yüzleşebilseydin. Olmadı. Her gelişinde bir gerçek bir gerçek daha sakladığın yerden sokuluverdi hayatımıza. Ben yalnızlığım uğruna sustum sen ise çoğalmak için… </span></div><div><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: Georgia, "Times New Roman", serif; font-size: 12.8px;">Birkaç saate sığan çarşafların dalgalanması da işte böylece son buldu. Erkenden uyandım. Tenine sığınmış benleri bir bir dudaklarıma toplayıp birkaç temasla kalkıp gittim. </span></div><div><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: Georgia, "Times New Roman", serif; font-size: 12.8px;">O sabahın ayaklarıma vuran şaşkınlığıyla aynı sokaklardan geçtim. Adım adım sessizliğine doğru yürüdüm. Seni sakladım. Geride bıraktığımız şahitler huzurunda kollarından indim.</span></div><div><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: Georgia, "Times New Roman", serif; font-size: 12.8px;"><br /></span></div><div><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: Georgia, "Times New Roman", serif; font-size: 12.8px;">O geceye dair aklımda kalan tek şey…esaret… Tek bir saç telinin hafızamda bıraktığı yangının ne gerçeğe ne de rüyalara sığabilen yalnızlığı. O sabah ayrılırken yatağın bir köşesine düşmüş saç telini alıp sakladığım bu hikayeyi ben yazdım. İnsan en zor kendisini hatırlıyor. En çok kendi boşluğunun içine düşüyor. </span></div><div><span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="background-color: white; caret-color: rgb(34, 34, 34); font-size: 12.8px;">O kavga senin. Adına özlem dediklerimiz de bir başkasının hayatından çalıp bana getirdiklerin. </span></span></div><div><span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="background-color: white; caret-color: rgb(34, 34, 34); font-size: 12.8px;"><br /></span></span></div><div><span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="background-color: white; caret-color: rgb(34, 34, 34); font-size: 12.8px;">Haberin olsun. Unutma perdesini aralıyorum. Sokağı dönmek istediğinde kapatacağım.</span></span></div><div><span style="background-color: white; color: #222222; font-family: Georgia, "Times New Roman", serif; font-size: 12.8px;"><br /></span></div>Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0İstanbul, Türkiye41.00527 28.97695999999996340.621820500000005 28.331512999999962 41.3887195 29.622406999999964tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-75533320563599922202022-07-11T03:41:00.001+03:002022-07-11T03:41:25.966+03:00SEN HEP HAYATIMDA KAL OLUR MU?<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Uykunun hafifletemediği düşünceler arasında kayboldum. Saat
gece yarısını çoktan geçti. Birkaç haftadır kendimle uğraşmaktan evle
ilgilenememiş, her şeyi bir tarafa atmıştım. Biraz ortalığı toparlayayım dedim,
olmadı. Bir yerden aldığımı diğer bir yere koyuyordum. Üstelik olması gereken
yerine de değil. Dağınık bir hayat, iş ve ev arasında gidip geliyordum. Oysa
hayatımın hiçbir anında bu denli bırakmamıştım kendimi. Son altı yıldır yalnız
başına yaşamanın verdiği sıkıntılara bana mısın dememiş, hepsinin üstesinden
gelmiştim. Sanki zora sokmadığım, akışına bıraktığım için her şey yolundaydı.
Buna inanmak kolaydı. İnandığım işlerde başarılıydım. Ne zaman bu duygudan
uzaklaşsam başıma olmadık işler açardım. Şimdiyse inandığım onca şeyden uzakta,
bu evde, garip bir telaş içindeydim. Ortada büyük bir resim vardı. Zaman yoktu
ve ben bu resmin içinde bir yerlerde hapsolmuştum.</span><br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span><span style="font-family: georgia, times new roman, serif;">Koca bir cumartesi gününü dişe dokunur bir şey yapmadan
geride bırakmıştım. Tanıdık televizyon programları arasındaki gel gitler de bir
işe yaramamıştı. Saat neredeyse iki buçuk olmuştu. Haftalardır bir türlü
bitiremediğim kitabımı elime alıp yatağa yattım. Birkaç sayfa okuduktan sonra,
okuduklarımın aslında kitap cümleleri değil de kendi cümlelerim olduğunu fark
edince çaresizlik içinde ışığı kapatıp yastığıma gömüldüm. Serdar aklımı ele
geçirmişti. Her yerde o vardı. Onun sesi, onun kokusu, o, o, o… </span><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Ellerimle kulaklarımı tıkadım. Saçlarımın siyah bir perde
gibi yüzümü kapatmasına izin verdim. Kıpırdamadan, öylece uykuya dalmak için
bıraktım kendimi. Ne duymak ne de görmek istiyordum. Her zamanki kaçışlarımdan
biriydi. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Küçükken de böyleydim. Ne zaman bir şeylerle baş edemeyecek
kadar sıkışsam, kaybolurdum ortalıktan. Bir iki mızmızlanır, sonra doğru yatağa
kaçardım. Kapıyı da arkamdan kilitlerdim. Annem peşimden gelir, kapı önünden “
Kıçını dönüp gitmeyi büyük marifet sayıyorsun değil mi?” derdi. O an çığlık
çığlığa bağırmak gelirdi içimden. Susardım. Annemle kavgalarımız hep tatsız
biterdi. Ona karşı diklenmeyi sevmesem de incelikli bir yerimi bulur, beni
kanatmayı başarırdı. Alttan almayı bir
türlü beceremezdim. Hala da becerebildiğim söylenemez. Ben onun küçültülmüş bir
kopyasıydım. Otoriter tavırları, dediğim dedikleri, bir şeyi kabul
etmediğindeki isyanını genetik bir mirası devralmışçasına üzerimde taşıyordum.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Gece, ben ondan kurtulmaya çalıştıkça bir süre daha geçmiş
defterleri açarak üzerime gelmeye devam etti. Çoğu zaman, birilerine vakti
geldiğinde anlatmak için hatırlamakta zorlandığım birçok hatırayı da
beraberinde getirerek. En son hangi anıdan kaçarken uykuya yakalandığımı
hatırlamıyordum bile. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Her zamanki gibi yapılacak bir sürü işin arasından seçim
yapmanın oldukça güç olduğu bir pazar gününe uyandım. Aklımdaki liste sürekli
değişiyordu. Önce kahvaltı yapılacak, sonra geceden bırakılanlar toparlanacak,
öğleden sonra da geçen haftadan ertelenmiş randevular değerlendirilecekti. Uzun
süredir göremediğim o kadar çok arkadaşım vardı ki, Gökhan’la birlikte olmaya
başladıktan sonra neredeyse hiçbirini göremez olmuştum. Bu benim kendi seçimimdi.
Bilinçli yaptığımdan şüpheli olduğum bir seçim. Sanki hayatımdaki kişi için
kendimden, kendi yaşadıklarımdan vazgeçmeyi anlamsızca yeter şart sayıyordum.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Gökhan benim hayatıma fazla karışmazdı. Hiç karışmazdı.
Kendi iş hayatı ve sosyal çevresi arasında kurduğu yollar arasında gidip
gelirdi. Çalışmak için bir zaman planlaması yoktu. Gecenin birinde bile bir
müşterisiyle buluşabilir, ciddi pazarlıklar içine girebilirdi. İlk başlarda
buna anlam verememiştim. Belki de alışık değildim. Sonraları kanıksamaya
başladım. O da benim bu rahatlığımdan olsa gerek beni görmeyi hep ertelerdi.
Bazen on beş günde bir görüşürdük. Bazen bir ay. Hiç söylenmedim ona karşı.
Anlamasını bekledim. Olmadı. Karışık bir hayatı vardı. Ben de o karışıklığa
dâhil etmek istemedim kendimi. Bir gün, İtalya’dan döndüğü günün ertesi,
konuşacak gibi oldum “Yalan mı söylediğimi düşünüyorsun?” deyince, vazgeçtim.
İzin verseydim saçmasapan bir yere doğru gidecekti konuşmamız. Hayatında benden başka bir kadın olduğunu hiç
düşünmedim. Yine de bu ilgisizliğiyle tek başıma bırakılmaktan dolayı
kızgındım. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">İlk adım her zaman zordur. Dün gece yatağın içindeyken
aklıma gelen, sonrasındaysa büyük bir hızla aklımdan kovaladığım o adam,
Serdar, bir türlü yakamı bırakmıyordu. Evet, bir sevgilim vardı. Ürkütücü
derecede, insanların gözlerimin içine bakarken ne düşündüklerini
anlayabiliyordum. Hoşuma gitmiyordu. Birileri için kendinden türlü
fedakârlıklarda bulunmayı bir türlü becerememiştim zaten. Oldubitti kafamın
dikine gitmeyi sevmişimdir. Başkaları umurumda bile olmadı. Ne derler, nasıl
düşünürler, neyi ister ve beklerler. Bu tarz yaklaşımlara karşı içimi, hiç de
hoş olmayan uyuzluklarla dolduruyordum. Yeri gelince de karşımda kim olursa,
onunla savaşıyordum. Babam hep derdi. “Ne kadar da asisin bazen. Seni
dizginlemek için bilmiyorum ki ne yapacağız. Burnunun dikine gitmeye
bayılıyorsun.” Bense hep bir ağız dolusu bağırarak kızardım babama.
Durduramazdım içimdeki öfkeyi. Asi… Asi... Asi… Yıllarca peşimi bir türlü
bırakmadı bu kelime. Ne zaman buna benzer bir şeyle karşılaşsam sanki babam
yanımdaymışçasına kulağımda, beynimde,
çınladı durdu. Tanrı biliyor ya bir tek onun söylediklerini
unutamıyorum.<o:p></o:p></span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Söylene söylene yataktan kalktım. Serdar’a küfrediyordum
içimden. Bana yaptıkları için. Oysa neydi. O beni yalnızca sevmişti. Bitmek
bilmeyen bir arzuyla kendini bana adamıştı. Adanmışlık? Ruhuma bir zamanlar
oldukça yakın olan bir duyguydu. Sonra ne olduysa oldu buz gibi soğudum bu
duygudan. Kime adasam kendimi daima bir yerlerim budanmıştı. En sonunda kesip
atmıştım. Bir eksik bir fazla ne fark ederdi ki! Nasılsa er geç yeni bir şeyle
karşılaşacaktım.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Kalkıp uzun bir duş almanın keyfini hatırlamak istercesine
banyoya attım kendimi. Bedenimden akan su ısındıkça o adamın beni ikna
edebilmek uğruna döktüğü cümleler de damla damla üzerimden akıyordu. Bir yandan
Gökhan’ın hayatımda gittikçe boşalan yeri, diğer yandaysa Serdar’ın o yere her
nasıl olursa olsun girme isteği. Karışmıştım. Aklım da saçlarım gibi birbirine
dolanmıştı. Serdar’ın bu eve her gelişinde üzerimde kalan kokusu kaçmaya, ondan
uzaklaşmaya çalıştıkça daha da fazla siniyordu üzerime. Kimi zaman hafızanın
türlü oyunlarla unutturmaya başardığı bazı anlar, söz konusu kokular olunca
unutulmuyordu. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Duşa girerken, ‘bir daha ne olursa olsun onunla görüşmeyeceğim’
diyor, suyun altına girişimle bu sözü hemen unutuyordum. Ya da ben, onu
unutmayı hiç istemiyordum. Bazen itiraflarla yüz yüze gelmek, insan kendisiyle
baş başa bile olsa kolay olmuyordu. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Sıcak su, Serdar’a olan bağımlılığımı gün geçtikçe artırıyordu.
Eve ilk girişinde yayılan taze parfüm kokusu ilerleyen dakikalarda yerini, uzun
bir sevişme sonrasında birbirimize kattığımız o kokulara bırakıyor ve sıcak
suyun tenime değmesiyle tüm o anlar, şaha kalkıyordu. Ondan arta kalanlardan
arınamıyordum. Bir daha bir daha istiyordum onu. Dudaklarımı öperken kendini
kaybedişini, elleriyle göğüslerimi okşarken içinde zapt etmeye çalıştığı
duygularını, her seferinde yeniden yaşamak için deliriyordum. Bana neler
olduğunu bir bilsem? Uzaklardan, çok uzaklardan gelen bu yabancının beni
böylesine baştan çıkarmasına nasıl izin verdiğimi bir anlayabilsem… <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Yok işte, sorumun karşılığı olabilecek bir cevabım yok.
Kendimle dahi baş başa kalamıyorum. Serdar’sız kalamıyorum. Gökhan’ın
varlığından kopamıyorum. Üstüne üstlük bildiğim tüm değer yargıları da alt üst
olmuş durumda. Yine de bu yaşadıklarımdan vazgeçmeyi düşünemiyorum.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Apar topar çıktım duştan. Bornozu kaptığım gibi odaya
geçtim. Önceden olsa kurulanır, üzerime rahat bir şeyler giyer öyle çıkardım.
Canım istemedi. Belki de üşendim. Kanepenin sağ köşesine geçip dizlerimi
neredeyse çeneme kadar çekip oturdum. Kumandayı aldım. O kanaldan bu kanala
dolaştım. Her zamanki gibi hiçbir şey yoktu. Yumuşak tüylü yastığıma koydum
başımı. İstemsizce derin bir nefes aldım. Kokusunu alınca irkildim. Serdar ne
zaman buraya otursa, ‘bu evin erkeği gibi hissediyorum kendimi. Baksana köşem
bile var gelip kurulduğum. Çok huzurlu’ derdi. Gözlerine bakar ve gülümserdim.
Dayanamazdı. Köşeye, sıkıştığım yere, usulca uzanıp dudaklarımı öperdi. Sonra
da belimi sıkıca kavrayıp kendine doğru hızla çekerdi. Karşı koyamazdım. Bir
şeyler söyleyerek onu durdurmaya çalıştığımdaysa hafifçe toparlanıp köşesine
geri giderdi. Hafifçeydi çünkü bir parçasını daima benim yanımda bıraktığını
hissederdim. Gitmesini hiç istemezdim ama o bunu bilmezdi. ‘Peeekii, madem uzak
kalmak istiyorsun, o zaman kalalım’ der, bordo renkli, bol tüylü yastığımı sağ
kolunun altına alıp otururdu. Dayanamazdım. Birkaç dakika sonra ufak diz üstü
sürünüşüyle bacaklarına dolardım bedenimi. Yüzünü avuçlarımın arasına alır,
gözlerinin altındaki o derin çizgilerde yavaşça dolaştırırdım parmak uçlarımı.
Parmak uçlarının tehlikeli olduğunu söylemişti bir defasında. ‘Parmak uçları
hafızayı zorlayan, unutkanlıkları ortadan kaldıran şirin ve aynı zamanda baş
belası bir şeydir’ diye eklemiştim hemen. O görmemişti ama ben, bilgiç bir
edayla gülümsemiştim. O çizgiler sayesinde onun yokluğuyla baş edebiliyordum.
Orası, onu ve onun gizli varlığını sakladığım tek yerdi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Uzun bir süre hiçbir şey yapmadan uzandım. Masanın üzerinde
duran kitaplara baktım. Hangi arada bu kadar çoğaldığını fark edemediğim
çakmakları saydım. Tam altı tane çakmak vardı. Bu kadar çok çakmakla ne
yaptığımı anlamadım. Yüzümü çevirdim. Kanepenin gülkurusu rengiyle yüz yüze
geldim. Burnumun ucunu bastırarak tanıdık bir şeyler ararcasına olduğum yerde
daireler çizdim. Ellerime baktım. Tırnaklarım renksizdi. Parmaklarımdaki
yorgunluğun sebebini düşündüm. Parmaklarım yorgun muydu gerçekten? Gökhan
aklıma geldi. Bu kadar küçük ellerin güçlü olmasına bir türlü anlam veremezdi.
Kontrol et şu parmaklarını diye durmadan kızardı. Güya kendisini,
şakalaştığımız zamanlarda, benden ona karşı böyle bir güç gelecekmiş gibi
ayarlamamıştı. Ne demekse? Sanki onu usulca sevmemi istiyormuş da ben karşı
koyuyormuşum. Zaten onunla birlikte olmaya başladığımdan beri, ona dair hiçbir
şeyi anlayamadım. Ne zaman konuşmaya kalksam, ilişkimizdeki rahatsızlıkları
dile getirmeye çalışsam ‘dırdır etme, bir kere de sessiz kalmayı’ dene derdi.
Dırdır eden kadınlardan haz etmem. Dırdır eden bir kadın olmadım hiç! Bunu bile
açıklamama izin vermezdi. Varsa yoksa geçit vermez duvarları. Yıkılmayan.
Muhafazakârlıkla modernlik arasında sıkışmış bir benliğin, can çekişen
cümleleri. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Üzerimdeki miskinliği atamıyordum. Bıraksalar saatlerce
uyumak, yan gelip yatmak için sebepler bulabilirdim. Kalkıp üzerimi giyindim.
Bu eve, birbirine karışmaya başlayan seslere daha fazla tahammül edemedim. Ne
zamandır saçlarımı kestirmek istiyordum. Bir iki yıldır nereden musallat olduysa
saçlarımla uğraşmaya başlamıştım. Murat, kuaförüm, beni her gördüğünde yine ne
isteyecek benden bu deli kadın diye şaşkın gözlerle yüzüme bakardı. Hep aynı
şeyi isterdim aslında. Biraz kadınsı, biraz çılgın kimi zaman da çocuksu
ifadeye sahip olabileceğim bir model. O da makası eline alır almaz hızlı el
hareketleriyle oradan buradan kesmeye başlardı. Bilirdi benim uzun süre o
koltukta sabit kalmayı sevmediğimi. Eli hızlıydı. Bu yüzden yıllardır ona
gidiyordum. Hatta bir defasında, kesimi bitirdikten sonra aynaya bakmış ve
kendimi bambaşka bir şekilde bulmuştum. Düşündüğümden daha çılgınca olmuştu.
Otuzunu geçen her kadın anlamsızca, ilerleyen yaş buhranlarına girer ve yaşını
küçültmeye çalışır ya ben de tıpkı onlar gibi kendimi yirmisinde taş gibi bir kadın
olarak görmüş ve kocaman bir çığlık atmıştım. Ayağa kalkıp Murat’a teşekkür
ediyordum ki ‘sen şimdi bana sarılırsın
da bu sevinçle’ demişti. Sarılmamı istediğini biliyordum. Sarılmak ne kelime, boynuna atlayıp iki tane kocaman
öpücük bile kondurmuştum yanaklarına. Murat’ın hayretler içinde kalmış halini
dün gibi hatırlarım. Murat beni severdi. Çok konuşmazdım. O ise sevdiğim
kitaplardan, tangodan bahsedip sorular sorarak beni konuşturmaya çalışırdı.
Aynadan hafif tebessümlerle geçiştirirdim. Sinir olurdu sessizliğime.
Aldırmazdım.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Yaz günlerinin en sevdiğim saatleri, havanın yavaşça
kararmaya başladığı anlarıdır. Ne sıcak ne soğuk olur. Rahatsız eden sıcak,
yerini tatlı bir ılıklığa teslim eder. Keyifli bir yürüyüş için bundan iyisi
can sağlığı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Dışarı çıktım. İstanbul’un gürültüsü hiç bitmiyordu. Günün
hangi saatinde olursanız olun bir yerden bir yere gitmeye çalışan insan
kalabalığını görmek mümkündü. Bu şehirde insanın kendisiyle bile baş başa
kalması neredeyse imkânsızdı. Onca saat evde pineklediğime kızdım. Hava
muhteşemdi. Otobüse binip bu güzel havayı kaçırmak olmazdı. Yolum oldukça
uzundu ama yürümeye karar vermiştim. Serdar’ı düşünüyordum. Hayatıma girişiyle
alt üst olan her anımı… [İşin tuhaf olan tarafı da mutluluktan alt üst olmuş
bir hayatım vardı artık.] Uyandığım ve uykuya daldığım zaman dilimleri
arasında, aklıma ne zaman düşeceği belli olmuyordu. Hoş oradan hiç çıkmıyordu
ya! Eksik bırakılmış yanlarımı, unuttuğum cümleleri, kendini deliler gibi mutlu
hissetmenin ne demek olduğunu onunla yeniden hatırlıyordum. En güzeli onu
özlüyordum. Birini, içinde herhangi bir şüphe olmadan özlemek güzeldi.
Beklemek, geldiği dakika ona sımsıkı sarılıp onu bir daha hiç bırakmamak
isteği, çok çok özeldi. Zaten bu yüzden kapıyla oturma odasının arasında bir
yerde, uzunca bir süre birbirimize sarılır kalırdık. Sanki oracıkta ondan
kopsam bir daha sarılamayacakmışım gibi gelirdi. Sağ yanağının altına
dudaklarımı, başımı boynuna koyup kokusunu doyasıya içime çekerdim. İlk orada
fark ettim. Ne olursa olsun kalmalıydı. İçimde, aklımda, sözcüklerimde,
dinlediğim müziklerde, yolculuklarda, kalbimde, bana ait olan her duygu ve her
yerde. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Yürümeye başlayalı bir saat olmuştu. Neredeyse durağa
yaklaşmıştım. Sesini duymak istedim. Arayamazdım. Ama buna da alışmıştım. İnsan
her şeye alışabiliyordu. Adımlarımı hızlandırdım. Çünkü ne zaman bir duygudan
kaçsam böyle yapıyordum. Koşarcasına yürüyordum. Düşüncelerimle hızlanan
adımlarım arasında bir şeyleri hatırlamak daha zordu. Otobüs çabuk gelmişti.
Yine tıklım tıklım doluydu. Kokular, bedenler, yüzler, koltuk başlarını tutan
eller, her şey birbirine girmişti. Kimseye dokunmadan arka köşede kendime bir
yer bulmuştum. İstemediğim hiçbir şeyin tenime dokunmasından hoşlanmıyordum.
İki büklüm o köşede, aklımda Serdar’la gidiyordum.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Otobüsten birkaç durak erken indim. Ne zamandır, bu şehre
ilk geldiğim günlerde yaşadığım zor zamanları atlatabilmek için kendime
bulduğum kırık dökük, boyası dökülmüş o bankta oturmamıştım. Hani bazı şeyler
vardır, birine anlatamayacağınızı ya da anlatmanın zahmetli olacağını düşündüğünüz…
İşte o bank, benim dile dökemediklerimi dinleyen sessiz sedasız arkadaşımdı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Haliç her zamanki gibi tek başınaydı. Nedense bu her yandan
kıstırılmış su parçasını kendime benzetirim oldum olası. Sanki Hasköy’den,
Fatih’e uzanan bir yalnızlığın karşılaşması gibi bakar gözlerime, sessiz ve
yalın. Tüm giysilerini üzerinden çıkarıp bir kenara fırlatmıştır.
Çırılçıplaktır ve üşüyormuşçasına titrer. Havanın sıcaklığına aldırmayışı kendi
yazgısına düşülmüş tarihtendir belki de. Onca hezeyan, onca savaş ağır
gelmiştir yüreğine de böylesine kapana kısılmıştır Haliç’in bahtı. Sessizliği
canımı yakar. Oysa konuşsun isterim. Acılarından, çekip gidenlerden…Sesini duymasam da bana bir şeyler
fısıldasın. O susmayı tercih eder ama ben anlatırım içime binlerce kor bırakıp
kaçıp gidenlerin öyküsünü. İşte bugün de sırf birkaç söz söyleyeyim de beni
duysun diye buraya gelmiştim. Sesimi duyurabildiğim için şanslıydım.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Başladım anlatmaya vakit kaybetmeden. Kuş sesleri karıştı
mırıldandığım cümlelere. Gülümsedim. Doğanın cana yakın, insancıl tarafı beni
her zaman kendime getirmiştir. Böyle anlarda bir dostun bile kapısını
çalamayacak kadar insanın kendi başına kalmış olması acıydı. Birkaç defa
dilimin ucuna gelse de söylemek için çırpınsam da başarılı olamamıştım. İçteki
sızıyı dağıtacağını düşündüğün an geliyor sanki hiçbir şey paylaşmamışsınız,
onca arbededen birlikte çıkmamışsınız, her ne olursa olsun yan yana kalacağız
sözleri hiç söylenmemiş de, sana uzak bir şehirmiş gibi orada öylesine
durabiliyordu. Yargılanma olasılığının böylesine ağır bir duygu olduğunu en
nihayetinde ben de öğrenmiştim. Korkuyordum. Belki bana o an içinde,
yaşadıklarımı anlatırken sessiz kalacaktı. ‘Seni anlıyorum can dostum’
diyecekti. Peki ya sonra, sonra hiçbir şey olmamış gibi mi davranacaktı?
Davranabilecek miydi? İçten içe bana kızarken ağzından çıkan kelimeler beni mi destekleyecekti? Ya da gönülsüzce bana mı bırakacaktı seçimi. Samimiyetsizlik kadar sinirlendiğim çok az şey vardı. O yüzden bütün olanları kendime saklamak daha kolaydı.
Hiç değilse kendi kendime attığım tokatların üstesinden gelebiliyordum. Ama
onun tokadını hiç yememiştim. Biliyordum, ağır gelecekti. Kendimi aşağılanmış,
aşağılık bir şey yapıyormuş gibi hissedecektim. Sustum. İçim yana yana sustum.
Bazen vicdanın içten gelen sesini duymak daha gerçekti. Ona birisi müdahale
ettiğinde baş etmek için çok daha fazla çaba sarf etmek gerekiyordu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Güneş iyiden iyiye kendini gözden kaybolmaya başlamıştı.
Gökhan kim bilir neredeydi? İlişkimizin gideceği bir yer yoktu. Birbirinden
haberdar ama aynı oranda da uzak olan iki insandık. Varsa yoksa Serdar’ın
kuşattığı bir evrenin ayak izlerinin peşinden gidiyordum. Haliç bile içimdeki
birden fazla sesin durulmasına yardımcı olamamıştı. Ne kadar anlatsam da her
cümle bambaşka bir anı da beraberinde getiriyordu. Boşalan duyguların yerini
yenisi alıyordu. Oturduğum banka gözüm ilişti. Hiç tanımadığım insanların bıçak
darbeleri, isimleri, muhtemelen yağmurdan silinmeye yüz tutmuş birkaç kelime, hepsi
bir hikâyenin dile getirilmiş kahramanlarıydı. Onlar da benim gibi burada
oturmuş, bir şekilde kendilerini ifade etmeye çalışmışlardı. Bir yerlerde hiç
tanımadığımız ne kadar da çok ortak kader anlatısı vardı. Bu nedenle
sahiplenmek kolay oluyordu. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Gökhan’ı aradım. Her zamanki gibi uzun uzun çaldı. Ses yok.
Birkaç gündür ona ulaşmak neredeyse imkânsız hale gelmişti. Operatörlerin
sevimsiz bant kayıtlarını dinlemek sinir bozucuydu. “Aradığınız kişi şu anda
bir başkasıyla konuşuyor, aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, aradığınız
numara artık kullanılmamaktadır.” Benimse aradığım numara artık açılmıyordu. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Biraz daha oturdum. İçimden geçenleri söylemediğim
zamanlarda başlayan kaybolmuşluk hissi içtiğim sigaranın dumanı gibi etrafımı
sarıyordu. Yine de burayı seviyordum. Bir şekilde beni anladığını, varlığımın
bile anlaması için yeter bir sebep olduğunu hissedebiliyordum. Nesnelerin
dünyası sadeydi. Bizim gibi hesapları yoktu. Düşünmek, insanoğlunun ödediği en
büyük bedeldi. Yollar iç içe girmeye ve o yollar üzerinde lâbirentlerimizi
kendimiz yaratmaya başladıkça, mutlak sona kadar devinim devam edecekti.
Fedakârlık yapmayı hiç bilmeyen bir insan bile olsa, eninde sonunda herhangi
bir şey için yapacaktı. Güzellikle olmayan zorla oluyordu nasıl olsa.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Eve gitmeyi istemiyordum. Ağır ağır doğruldum. Karşıda,
Balat tarafında havai fişekler patlıyordu. Yaz, kış demeden aşina olduğum bir
görüntüydü. Balat ve o taraflar için havai fişekler, geceyi karşılayan güneş
ışıkları gibiydi. Önce ıslık çalıyormuşçasına yükselen, ardından güm diye yavaş
yavaş inişe geçen bir ses duyarsınız. Oysa bir havai fişek neye benzer hiç
bilmem. Üstelik çoğu zaman da korkarım. Kim bilir birileri de bu durumdan
mutludur. Hayat karşılıksız çek gibiydi biri size mutlaka veriyor ama iş bozdurmaya
gelince, karşılığını bulamıyordunuz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;">Haliç’in kıyısından Koç Müzesi’ne kadar yürüdüm. Oradan yol
kenarındaki daracık kaldırımlardan ilerleyerek Aynalıkavak’a kadar çıktım.
Burada nerdeyse her ev, her bina birbirine kapı komşusudur. Bitişik nizamda yükselir
her şey. Başınız döner. Gökyüzünü görememek ürkütür kimi ara sokaklarda. Ama
sıcaktır da buranın kalabalığı. Havası yalnızca kendinedir. İstanbul’un
gürültüsünün, birbirinden uzak insanlarının sözü geçmez. Kendi halinde kapana
sıkışmış bir hali vardır. Demirciler, oto tamircileri, fabrikalar eşlik eder
yol boyunca. Hele böyle neredeyse geceye dönükse zaman, karanlıktır da. Sokak
lambalarının dermanı yoktur. Aydınlığı bir tek kendinedir. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: arial;">Aklımda eksilmeyen düşünceler, kalbimde elimi kolumu bağlayan ve asla dikiş tutmayan bir ilişki karmaşasıyla yol boyunca yürüdüm. Gelen ilk otobüse atlayıp Şişhane’de indim. Ara sokaklardan Pera’ya çıktım. Burası İstanbul’un en sevdiğim yerlerindendir. Eski binalar tuhaf hikayeler anlatır size. Tarihin koridorlarında yankılanan sesler duyarsınız. Adımlarınız sessizce eşlik eder bu yolculuğa. Kabarelerde çalınan müzikler dolar kulaklarınıza. Sanki birdenbire zamanda bir anı atlamışçasına gözünüze değen her yer her şey başkalaşmaya, bugünün çok sesliliğinden uzaklaşmaya başlar. Birkaç yüzyıl öncesine yapılan bu geçiş içinizi anlatılmaz bir coşkuyla kaplar. </span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: arial;">Bu geçiş bana iyi geliyordu. Her defasında aynı duygularla, aynı sokaklardan geçiyor olmak içimi dolduruyordu. Bir şansım olsa, zamanda geriye gidebilsek hiç düşünmeden o geçmiş hikayelere giderdim. </span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: arial;">Akşam olmuştu. Biraz hayaller biraz da gerçeklerle günü devirmiştim. Elde kalan yine aynı hezeyanlardı. Serdar zamanı geldiğinde hayatımdan çekip gidecekti. Biliyordum. Ne ben onun hayatına tam olarak girebilecektim ne de o benim hayatıma girebilecekti. O son noktaya hangi koşulda geleceğimizi bilmeden gizli kapaklı gerçekliğimizde zamanı öldürmeye çalışacaktık. </span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal"><span style="font-family: arial;">Saat gecenin üçü. Yine ne yaparsam yapayım uyuyamıyorum. Küçük
bir kız çocuğunun dinlemeden uyumayacağı bir masal gibi ben de sana dair bir
şeyle karşılaşmadan lanet olası gözlerimi kapatamıyorum. Sabah, er geç olacak.
Gökyüzü ya derin bir maviyle kaplanacak ya da gri siyah bulutlarla örtünecek.
Gündelik telaşlar sabahın erken saatleriyle birlikte ayaklarımıza dolanacak ve
ikimiz de birbirinden farklı yollarda, bir yerlere yetişmek için yola
koyulacağız. </span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: arial;">Bin bir zorluklarla günü devirmeye çalışırken aklımıza gelip orada
çöreklenen anların bekleyişiyle birbirimizi deli gibi özleyecek, bir araya
gelmenin fırsatlarını yaratmak için çaba sarf edeceğiz. </span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: arial;">Ve gün gelecek bütün çabalarımız çaresiz kaldığımız bir gerçekle son bulacak… Yine de sen hep hayatımda kal olur mu?</span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: arial;"><br /></span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: arial;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-34316313446665975542020-06-25T15:22:00.003+03:002020-06-25T15:23:43.259+03:00Asansör Hayatlar -I-<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<br /></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<br /></div>
<div align="right" class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<b><i>“Onda hoşuma giden ilk şey
cesaretiydi. O zaman erkeklerin hem çok cesur hem de yalancı olabileceklerini
bilmiyordum. Fransız Teğmenin
Kadını/John Fowles<o:p></o:p></i></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Otuz nisan sabahı büyük bir gök
gürültüsüyle uyandım. Mor perdenin neredeyse yere değdi değecek aralığından
sızan rüzgârın serinliğinin sinsi sinsi omuz başlarıma vurduğu bir anda
gözlerimi açtım. Yasemin kokusu havada asılı kalmıştı. Minicik çiçeklerden
öylesine güçlü bir koku yayılıyordu ki bütün varlığımla hissedebiliyordum. Hem
güzel hem de tedirgin edici fakat kesinlikle bilincimi ayık tutmak için
çabalayan tuhaf bir enerji dolaşıyordu etrafımda. Üstelik korku bey de hemen
yanımdaydı. Onu böyle adlandırmak şu an için kolayıma geldi. Bir şeyler isme
dönüştüğünde işin içinden çıkmak beni rahatlatıyor. Yoksa elbette korkunun bir
cinsiyeti yok. Sanki tüm dünya kocaman bir sessizliğin içine hapsolmuştu. Ben,
yaseminlerin kokusu ve birazdan neye dönüşeceğini bilmediğim sabah sahnedeydik.
Yasemin kokusuyla uyanışım arasında bir bağ mutlaka vardı. Saat sabahın dört
buçuğuydu ve ben böyle saatlerde genelde uyanmazdım. Uyanmam istenmişti. İsteyen
kimdi? Niye özellikle o sabahı beklemişti? Bunu size şimdi açıklayamam ama bu,
böyleydi. Zaten benim de bunun nedenini buluşum o günün akşamına doğru olmuştu.
Nasıl olsa artık bir süre buradayım. Sizler bir defa bu asansöre bindiniz. Ha
şunu da şimdiden belirteyim. Asansör hem yukarı çıkıyor hem aşağıya iniyor.
Yani katlarda duramıyorsunuz. Bir müddet sonra zamanla da işiniz olmayacak. Siz
de benim gibi koy vereceksiniz ve oyun başlayacak.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Evet, nerede kalmıştım? Hah,
yaseminlerden bahsediyordum. Derin derin odayı içime çektim. Ben çektikçe içim
doldu. Her nefes, içimdeki şeytanı dürtüyor ve sağ tarafımda duran saatin
dakikalarına baka baka: “Yapacaksan şimdi yap, tam sırası” diyordu. Birkaç
dakika yorganın altında kalakaldım. Düşünceler havuzunun içine daldım. Hani bilirsiniz,
çok önemli bir şey yapmadan önceki o birkaç dakikalık an vardır ya karar
vermeniz gereken o an, işte tam o andaydım. Birazdan yapmayı düşündüklerimin
getirileri ve benden olası götüreceklerini hesaplamaya çalışıyordum.
Matematiğin yetersiz kaldığı, duyguların paldır küldür kendini yokuş aşağıya
bıraktığı ve size: “Hay Allah kapana
kısıldım.” dedirten çirkin bir haldeydim. Bir şeyler olacaktı. Bir yanım bundan
emindi fakat hesapları denkleştiremiyordum. Hepimiz gerçekleri isteriz. Öyle ya
da böyle. Ama çoğumuz o gerçeklerle ne yapacağını bilmez. Kimi zaman bambaşka
duyguların da birleşmesiyle gerçekler ordusuyla baş edemeyiz. Bedenimin
ağırlığı beni yatağa doğru geri çekiyordu. Belki de korkunun ağırlığıydı. Ne de
olsa şeytanın benden talep ettiği şey karşılığında cesaretimi satacaktım. Korku
ve cesaret kimi zaman yan yana gelmemesi gereken iki duygu. Hele ki korku var
gücüyle bastırıyor ve cesaret de hemen yanı başında sızım sızım
sızlanıyorsa… Bu ikiliye yılların
getirdiği merak da eklenirse, hiç durmayın. Hemen kaçın. Her neredeyseniz, her
kimleyseniz direkt ortamı terk edin. Ya da kalın, benim yaptığım gibi arafta
kalmayı deneyin. Çünkü ben kaçamadım. Bu üç usta kurgucu beylerin
insafsızlığında boğuldum. Bir tutam gerçek uğruna bütün bir geçmişle
hesaplaşmak zorunda kaldım. </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
İşte otuz nisan sabahı öyle bir
asansöre bindim ki o gün bugündür hangi katta ineceğimi bulmaya çalışıyorum.
Bir aşağı bir yukarı savrulup duruyorum.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Hikâye burada yeni bir başlangıç
yapsa da aslına bakarsanız her şeyin başlangıcı çok çok öncesine dayanıyor. Yıllar
öncesine yavaş yavaş savruluyorum. Sonuçta her savruluşun durulduğu bir an
mutlaka gelecektir. Kaos ve düzen birbirinden çok uzak şeyler değil. </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-91076931822783816402019-05-11T02:07:00.003+03:002019-05-11T15:06:01.316+03:00Çıkışa Doğru<br />
<div align="right" class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<br /></div>
<div align="right" class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<b><br /></b></div>
<div align="right" class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<b>“<i>Birçoğumuz çöl hayatı yaşadık:
Yüzeyde çok küçük, yerin altındaysa muazzam.”<o:p></o:p></i></b></div>
<div align="right" class="MsoNormal" style="text-align: right;">
Clarissa P. Estés</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<i>Sis… </i></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Gözlerini kapattığı yerde baştan
aşağıya donuk bir resmin içerisinde dıştan bir izleyici olarak ama olabildiğince
de içeriden geçmişin izlerini takip ediyordu. Kalbindeki kuş, midesindeki
kelebekler çoktan göçüp gitmişti başka diyarlara. Zordu. Hem kendisine tanıklık
etmek hem de kendisinden uzaklaşmaya çalışmak. Kahramanın bir adı yoktu. Kadının
da. Bir mevsimin tam da diğer bir mevsime kavuşma anında gelmiş, öteki mevsimin
başında hemen yanı başına uzanmıştı. Elbette izin vermişti. Soğuktu. Isınmaya,
kuşandığı bütün o kalın giysilerden kurtulmaya ihtiyacı vardı. Teslim olmak,
bedenine ve ruhuna ait her bir parçayı koşulsuzca sunmak üzere kodlanmıştı. İşte
sırf bu yüzden hayattaki bütün sorgulamalarını devre dışı bırakmış, avuçlarını
kavramasına sesini çıkarmamıştı. İki yalnızlıktan bir bütün, belki bir doğru
olur sanmıştı.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Kış mevsimine aldanmak kolaydı. Bir
şeyleri kendi duygularından bambaşka uçlara savurmayı, savurduğu yerden
toplamayı, sonra yeniden ve yeniden dağıtıp durmayı hayatın ona bahşettiği bir
oyunmuşçasına sahiplenmişti. Birinin ona sahip olmayı istemesinden çok teslim
olduğu kişiye bir düşün peşinden koşar gibi varlığını adamayı seçiyordu. Sezgisel
bir kabul, sabır, derinlerde kanayan yerlerini iyileştirme gücü doğuştandı. Yok
etmeye çalışanın önünde sonunda kendi yokluğunu kuşatacağını bilmesine rağmen
peşinden koştuğu adamın varmış gibi görünen varlığını her geçen gün bir önceki
yıldan daha da fazla kabulleniyordu. İçindeki tüm yaşamsal sıvıları sömürmesine,
zevklerinden uzaklaşmasına, kendi boşluklarını ve doymak bilmeyen açlıklarını
onunla ama mümkün olduğunca ondan uzakta kalarak ört bas etmesine sesini
çıkarmıyordu. Usul usul yanına sokulmayı, birkaç can alıcı cümleyle yüzüne
düşen gölgelerinden sıyırmayı o öğretmişti. Adamın yüzeyde göremediği ama kadının,
derinlerde neredeyse baş edilmesi gittikçe zorlaşan kuraklığı büyüyordu. Sis bütün
ruhuna ve bedenine yayılıyor, onu ele geçirmeye başlıyordu. Sahte bir özgürlük
duygusunun altın çanakta sunulduğu yanılsamasıyla kendi mutluluğunu tek başına
yarattığının farkında ama gerçeklerden de oldukça uzakta bir uzlaşı oyununu
eksiksiz oynuyordu. Geçmiş yaralıydı. Ve geçmişin yaralarının bugünündeki baş rolünün
adı: ‘kabulleniş’ adlı avdı. Kurtlar sisli havayı seviyordu. Bu da kadının
bedeninden ziyade ruhunun ölümünün gerçekleşmesi demekti.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<i>Mantık…</i></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Doğru soruyu sorabilme
cesaretinin ilk ne zaman elinden alındığını hatırlayamıyordu. Oysa onu cevaba
götürecek her eylem önemliydi. Kırgınlıklarının, arkada neler olup bittiğine
dair önsezilerinin birer birer silinmeye başladığı, içten içe yaşamsal
bulgularının yok olduğu o can alıcı zaman dilimini ilk nerede arkasında
bırakmıştı? Meraklarını yitiriyordu. Aklında kalan bir kitap cümlesinin
peşinden gitmek için hafızasını yokladı. Yıllar her şeyin üzerinden geçiyordu. Anılarının,
anlarının, durumların, hafızasının, meraklarının… Sayfalarca okunmuş kitapların
arasında, kayboluşunun önüne geçen sayısız bilginin içinde durmaksızın aklındaki
odaları kurcalıyor, altını çizdiği her cümleyi o tek cümleyi bulabilmek uğruna
yeniden okuyordu. Karmakarışık yollar içinde yürümeyi istemeden de olsa
öğrenmiş, çıkmazları tanımış, kısa
vadeli de olsa çıkış yollarına girmekte ustalaşmıştı. Bu döngüyü kıramıyordu. Çünkü
çıkış sondu. Ama o, kendi tarihine çelme takacak sonu bir türlü bulamıyordu.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Bir gece, kimine göre kısa ama
ona göre oldukça uzun bir sessizlikten sonra adamın sesini duydu. Her şeyin
başlangıç anı coşkuludur. O da coşkuyla sarıldı adamın sesine. Adam da ona…Günlük hikâyelerin sonrasında adam, arada
oluşan bütün özlemleri yok sayarak kendini anlatmaya, kendi yokluğunu
sıralamaya ve kendi varlığını gitgide sildiğinin farkında olmayarak kadını yok
saymaya başladı. Kadın yoktu. Hiç yoktu. Kısa bir sessizlik oldu. Kadın sustu. Adam
da sustu. Adam kadının derin bir nefes alıp sessizliğini saklamaya çalıştığını
hiç anlamadı. İşte o sessizlikte kadın defalarca “Ben, peki ya ben bu yokluğun
neresindeyim?” diye sorup durdu. Kadın sessizlikte konuştu. Sessizliği bir zırh
gibi kullanıp adamın o zırhı delip geçmesini bekledi. Adam geçmedi. Sessizlik sustu.
Ses yok oldu. İşte tam o esnada kadın, o kitaptaki cümleyi düşürdü önüne: </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<i>“Uygun bir şekle giren soru, her zaman
arkada neler olup bittiğine dair temel bir meraktan çıkar.”</i> </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Çıkışa doğru...</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Yol bir kez daha önündeydi. Her şeyi
göze almakla başlayacak bir sancıyla, belki de gerçeklikle yüz yüze gelme vakti
yaklaşmıştı. Bilinci en büyük sığınağı olacaktı. En sağlam tutması, en özen
göstermesi gereken yeri…</div>
<div align="right" class="MsoNormal" style="text-align: right;">
<b><i><br /></i></b>
<b><i><br /></i></b>
<b><i>“Gördüklerine dayanma yeteneği
kadının derin doğasına –bütün düşüncelerin, duyguların ve davranışların
beslendiği yere- geri dönmesini mümkün kılar.”<o:p></o:p></i></b></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Kapı neredeydi? </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Not: İtalikle belirtilen cümleler
Clarissa P. Estés’in Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabından alıntılanmıştırç</div>
Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-61166788310821113402018-09-14T00:44:00.000+03:002018-09-14T00:44:11.388+03:00Frekansı Bozuk Radyo Alıcısı -47Tepeden tırnağa sırılsıklam bir düşünce yağmuruna tutuluyor bazen ruhum. Ruhum diyorum çünkü aklımın kendisiyle başbaşa kaldığı an neredeyse yok. Ama ruhum öyle mi hep bana dair...<br />
<br />
Çok uzun süredir içimden koca bir nehir akıyor. Her şeyin birbirinin içinde ve birbirine dair olduğunu bilirdim de varoluş çıkmazının bu denli insanı yorgun ve bitkin düşüreceğini bilmezdim. Zamanın tuhaf bir şekilde kırılmaya başladığı, içini dolduran tüm nesnelerin baş döndürücü bir hızla kendi kabuğunun içinde sızlanmaya başladığı bir durum bu. Kabuk sert. Kırmaya çalıştıkça parçalanmaya başlayan yerlerden ipince bir sızı akıyor. Geçmişin derinde bir yerlerde hâlâ varlığını hissettiren izlerinin bugünün dizlerinde bağı çözülüyor. Hep bi hatırlanma hep bi özleyiş dürtüsü... İzliyorum. Kimi zaman dilimin ucunda korlaşan bir cümle lavı. Biriktikçe birikiyor. Sanki ufacık bir sallanmayla bütün cümleler bedenimden yeryüzüne yayılacakmış gibi... Ürküyorum. İnsanın kendisinin farkına varmasının ağır sonucu bu bütün olanlar.<br />
<br />
Çoğalmayı isterken eksikliklerini devralıyorum geride bıraktıklarımın. Hesaplar bir türlü kapanmıyor. Her şeyin sebebi olan o boşluğu arıyorum. İçim diyorum, bir iç, nasıl bu kadar uçsuz bucaksız, nasıl bu kadar ulaşılması güç ve nasıl bu kadar nereden başlanılacağını bilemeyecek kadar belirsiz olabilir? Sorular dünyasında emekleye emekleye cevapların tatmin edici rahatlağına kavuşmak için seni, kendimi, onları didik didik etmeden duramıyorum. Herkes sonların peşinde. Oysa ben başlangıçların peşindeyim. Sanki onu yakalarsam her şeyin anlamı yeni baştan yazılacak ve ruhumdaki bu yağmur dinecekmiş gibi geliyor. Kaybım çok! Ellerimdeki tedirginliğin sahibi de sorumlusu da benim. Sandım ki gözlerimin ucuna değerse o kelime ordusu, kendi hayatımın cümlelerine yer açmam, başkalarının sesiyle yola çıkarsam kendi sesimi bulmam da kolaylaşır. Belki bir süre haklılık payı vardı bu savunmamın. Şimdilerde anlıyorum ki geçen zamanla lime lime etmişim ruhumu.<br />
Aşkın gizli sularında, konser mekânlarının uğultulu kalabalığında köşe bucak saklanmışım.<br />
<br />
Şimdi sonbahar hazır o coşkulu seslenişiyle kalbimin orta yerinde kurulmuşken açık kalan ne varsa kapatma zamanı. Bir yudum adaçayının dinginliğinden, bir yudum şairin: " Hayat kısa, kuşlar uçuyor..." seslenişinden ve bir yudum da varolmanın o müphem tedirginliğinden alacaklarımı alıp o yeniyi, başlangıcı bulma vakti.<br />
<br />
Müzik hiç susmuyor.<br />
<br />
Bütün bu harflerin arkasında aralıksız yağan yağmurun, notaları kaybolmuş hayatın ve kendisini çoktan var edebilmeyi başarmış bir bestecinin selamı var hepinize.<br />
<br />Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-45469462842666255722016-05-03T00:04:00.002+03:002016-05-03T00:08:04.486+03:00Adı Her Neyse<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px; text-align: right;">
<em>"Söz bu kırılır sinede, saklanmaz yine de…”</em></h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
Jehan Barbur</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
Teker teker saymaya başladım. Önce hangi ismin kalbimde titrediğini bulmak onca yıldan sonra çok zor olur sanıyordum.</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
Olmadı.</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
Geçmişin kapıları ağır değildi. Bir durgunluk hali, bir yaprağın olur olmaz kıpırdanışı, aylak bir rüzgârın tenimi sıyırıp geçmesi yeterliydi. Kalbimdeki titreşimler büyümeye başladıkça isimler de harf harf büyümeye başladı. En çok onun adının baş harfi yol oldu damarlarımda, usul usul geçti koridorlarımda.</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
Sıcaktı.</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
Unuttuğunu sanmanın bakiyesiydi hatırlamak ve yanılgılar daima pusuda bekleyen acılardı.</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
Sonra yeniden saymaya başladım. Üstüne basa basa, geride kalan günlerin takvim yapraklarını yırta yırta onca şey arasından. İçime işlemiş yanılgılarım ve doğrulmak bilmeyen kararsızlıklarımla baş başa günlerce akıp giden hayatın çıtını çıkarmadan saydım. Geriye kalan hep bir isim, varlığıma eklenmeyen bir aşk oldu.</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
Yoktu.</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
İnatla, azimle yerini dolduramadığım bir hayalin üzerime sinmişliğiyle yılları devirip en huzursuz uykuları uyudum. Çare değildi uyanmak, yeni bir günün getirilerini hesaplamak. Oradaydı ve süresi belli olmayan bir zamana kadar da orada kalmaya devam edecekti. Kalbimin o hep beklenmedik anlarda dayanılmaz bir ağrıyla geri tepen ve tıpkı bir gönüllünün her şeye göğüs gerip katlanışı, olanı biteni sahiplenişi gibi sessizlikle karşıladığı o sözler, sancısı büyük bir sızıyla devroldu.</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
Hatırladım.</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
Tutsaklığımın meşrulaştırılmış haliydi bu sızı. Kurtulmayı başaramadıkça da hayatım boyunca izlerini her duyduğum cümlede hatırlayacaktım. Çünkü biliyordum, sözler kâinatın kara büyüsüydü. Ve bu büyünün tek çaresi bir başka büyüğünün etkisinde kalana kadardı.</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
O son andan kalan izlerin, tek tek kalbimi dağlayan sözlerin sancısı bir türlü geçmek bilmiyordu. Önceleri başa çıkmakta zorlanmıyordum ama zamanla ruhumdaki delikler her geçen gün daha da büyüdü. Şüphe damarlarımda kor bir ateş gibi dolaştı. Kurtulmaya çalıştıkça daha da saplandı. Ne gün geceye ne de gece güne devroldu. Zamanı kaybolmuş odalarda aklıma yenilmemek için savaştım. İtinalıydı sözler. İlmek ilmek kanıma giriyordu. Oysa farkındaydım olup bitenin. Adanmışlığımdı beni çaresizce hareketsiz bırakan, yüreğimi dağlayan. Uğruna kaybettiklerimi düşündüm. Kalbimin içindeki her kımıldayış, ansızın sessizliklerimi bölen her hatırlayış beni bugünden, yaşanabilecek her yeni başlangıçtan alıkoymuştu. En çok da böyle kolu kanadı kırık olmak, bir yol, bir çıkış bulamamak beni kendimle karşı karşıya getiriyordu. Sınırlarımı bilmek istiyordum.</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
Ezberlerimi bozmam, tanıdık gelen onca şeyden kurtulmam gerektiğini anladığım birgün, yeniden teker teker saymaya başladım. Başka türlü olmayacaktı. Yarattığım zindanlardan çıkmak için ona ait olan her şeyi temizlemeli ve belki yerine başarabilirsem yenilerini koymalıydım. Önce eşyalardan başladım. Yatağımın altındaki kutularda, birlikte okuduğumuz kitapların sayfa aralarında, giysi dolabının en kuytu köşesinde saklı tuttuğum anılarda biriktirdiklerimi birer birer hayatımın derinliklerinden çıkardım. Hâlâ ilk gün ki gibi tazeydi anılar. Kendimi izledim. Sonra onu ve bizi… Kolaydı acılara tutunmak, sanıldığı kadar zor değildi. Yaralarla büyümeyi, onlardan eski de olsa yeni bir dünya yaratabilmeyi her nasılsa başarabiliyorduk. Hafızalardan silinmeyen, yaşamdan da silinmiyordu. Kalple beyin yer değiştiriyordu.</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
Hayallerimin başkahramanının, hayallerimin önünde duran bir engel olduğunu da er geç o engeli yıkmam gerektiğini de ona ait her şeyi toplayıp kapının önüne koyduğumda fark ettim. Bir zamanlar onun gelişine açtığım kapılar tek bi anın içine sığıvermişti. Ve kapı tereddütsüz kapanmıştı. An önemliydi. Başlangıç ve sonun sahibi, sürüp giden hayatın kimi zaman iyi kimi zaman da kötü tanığıydı. Her şeyi kendi kıskacında tutan, parçalanmasına müsaade etmedikçe de yerini korumasını bilendi. Korktukça seni kendisine hapseden, vazgeçtikçe yıkıntılarını yüzüne acımasızca vurandı.</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
Yıllarca süren gönüllü yangının ateşi yavaş yavaş söndü. Bazı şeyler birdenbire olurdu ama bütünüyle geçmişin külleri arasına karışması için de ‘anlar’ birleşmeliydi. O kapıyı kapatmıştım. Hiç yapamam sandığım şeyi arkamda bırakmıştım. Bir son yazmalıydım yeniden başlayabilmek için… Ben de öyle yaptım:</h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px; text-align: right;">
<em>Zamansız gelir bazen bir şeyler. </em></h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px; text-align: right;">
<em>Beklemezken… Hep içtedir oysa o, adı her neyse. </em></h4>
<h4 style="-webkit-text-size-adjust: auto; color: #222222; font-family: 'Open Sans', Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.2px; line-height: 24px; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px; text-align: right;">
<em>Onca kırılmış hayalin ardından, onca seslenişin kalpte bıraktığı yangına rağmen gelendir. Umulmadık bir sessizliğin bozuluşu hep böyledir.</em></h4>
<div>
<em><br /></em></div>
<div>
<em><br /></em></div>
<div>
<em><br /></em></div>
<div>
<em><br /></em></div>
<div>
<em><br /></em></div>
<div>
http://egoistokur.com/burcu-yildizer-yazdi-adi-her-neyse/</div>
<div>
<br /></div>
<div>
07/02/2016</div>
<div>
<em><br /></em></div>
<div>
<em><br /></em></div>
Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-80873021240974428912016-04-22T23:22:00.004+03:002016-04-22T23:22:53.619+03:00Sahip<div style="text-align: right;">
“ne güzel uyurduk biz kavgasız gürültüsüz</div>
<div style="text-align: right;">
bir yara bile olsa şuramızda buramızda”</div>
<div style="text-align: center;">
Turgut Uyar</div>
<br />
Sessiz ve yavaşça ilerliyordu parmakları. Birazdan saatin dolacağını ve az önce yanı başında yüz üstü yatarak yarı uyanık bir halde parmak uçlarının ilerleyişini tenine kazıyan adamın gideceğini biliyordu. Yine de hiç acele etmeden sırtındaki bütün tümsekleri usulca okşadı. Dilinin ucuna her defasında gelip de ondan esirgediği cümleleri teker teker dolaştığı yerlere bıraktı. Gece hiç olmadığı kadar gürültülüydü. Kalbindeki sesler mi yoksa aklıyla verdiği mücadelede ona yeni engeller çıkartan güvensizliği mi bunca sese neden oluyordu? Sorgulamalardan da bu hayata dayanabilmek için her defasında yeni bir hayal bulmaktan ve o hayalin peşinden koşmaya çalışmaktan da çok yorulmuştu. Nereye varacağını bir türlü kestiremediği bu sır dolu ortaklık, zaman geçtikçe kalbinde geniş bir yer kaplamaya başlamıştı.<br />
Vücudundaki her köşeyi artık çok iyi tanıyordu. Tanıyacak kadar birlikte vakit geçirmişlerdi. Zaman doğurgan değildi. Onunla birlikte geçirdiği her gece bir sonrakine, bir sonrakine ve hep aynı sona bağlanıp duruyordu. Değişen hiçbir şey olmuyordu. Kendisi hariç. İlk günlerde kaçmak için yollar ararken yıllar geçtikçe kendi yazdığı ‘son’dan ne kadar da uzaklaştığını fark ediyordu. Tüm o klişe tanımlarıyla aşkın gerçekte böyle bir duygu olup olmadığını bulmaya çalışıyordu. Son üç yıldır onunla yaşadıklarının kalp çarpıntısı ve sinir nöbetleri arasında tutunacak bir yer arıyordu.<br />
Bir yabancıdan bütün bir geçmişi çekip almak kolaydı. Bir gece, üç gün, iki ay… Ama o artık bir yabancı değildi. Üstelik hem her şeyi hem de hiçbir şeyiydi. En zoru da buydu.<br />
Parmak uçlarındaki şarkı hâlâ bitmemişti. Yarım saatten fazla bir süredir bıkmadan kollarına, kasıklarının başladığı yerdeki minik çukurlara, gezindikçe ürperen tüylerine, en çok da geniş bir ovaya benzeyen sırtına kendince bir şeyler anlatmıştı. “Beni unutamayacaksın.” “Olur da başka bir kadına dokunursan ben, olmayacağım.” “Neden birbirimize bu kadar geç kaldık ki?” ve daha niceleri… Yani tam da o anlarda yüzünü dönse ve: “Aklından ne geçiyor?” diye sorsa asla yüzüne karşı söyleyemeyeceği cümleleri, ellerinin marifetiyle dua eder gibi bedeninin içinden geçiriyordu. Çünkü biliyordu. Ten unutmazdı.<br />
Kolları yorulmuştu. Saate baktı. Gitme vaktinin geldiğini bilmesine rağmen sesini çıkarmadı. Parmaklarının altında öylesine sessiz ve öylesine huzurlu uzanmıştı ki hangi sebeple hayatına aldığını ve aslında burada olmaması gerektiğini bildiği adamı uyandırmak istemedi. Bugüne kadar uykuya daldığı anlarda onu uyandıran, istemeden de olsa -uğurlamak için- kısıtlı dakikalarını üzerine giydiği geceden sıyrılan hep o olmuştu. Gözlerini kapattı. Hiç gerçekleşmeyecek bile olsa kendi hikâyesinin kahramanı olmaya devam etti. İçinde hep bir gong sesiyle, uyandırmamaya çalışarak.<br />
Çok değil bir saat sonra ürpertiyle uyandı. Boğazında eskiden kalma bir düğüm, nefes almasını zorlaştırıyordu. Gözlerinde birikmeye başlayan yaşlar, sağ koluna başını koyduğu adamın omzundan aşağıya doğru akmaya başladı. Her defasında geride kalanlara ağıt yakar gibi acıyla… Adam ıslaklığı fark etmiş olmalı ki göz kapaklarını istemeye istemeye açıp: “Ağlıyor musun?” diye sordu. O anda bütün ayrılıklarının ve bütün bekleyişlerinin mevsimi canlandı. İçinde büyük bir gök gürültüsüyle zor da olsa yutkunarak cevap verdi: “Hayır!”<br />
Sonra bütün o gecenin büyüsü, yokluk uykusu bozuldu. Adam: “Gitmem gerekli.” diyerek ve apar topar bedenini sürükleyerek kadını, yataktaki yetmiyormuş gibi ruhunda da kocaman bir çukur bırakarak kalktı.<br />
GONG!<br />
Oda, kadranından fırlamış akreplerle doldu. Yanaklarından süzülen gözyaşları kanadı. Gerçekler hep haklıydı. Kimi zaman baş etmek için hikâyesinin kurgusuyla oynasa da er geç sonu onlar yazıyordu. Peşinden gitti.<br />
Kapının önünde durmuş bekliyordu. Geceyle birlikte o da giyinmişti. Vaktimiz yok demeye meyilli ama sessiz kalmayı tercih eden gözlerine baktı. Gökyüzü gibi çıplak ve çaresizdiler. Bir süre öyle kaldılar. Çoğu başarısız birkaç deneme sonrasında bu hikâyenin asıl anlatıcısının kendisi değil de “O” olduğunu bedeninde kalan sıcaklığa sarılınca anlamıştı. Öylesine ona aitti ve o, öylesine ona sahipti ki bir yanlışlığın isimsiz iki kahramanı olarak hikâyedeki yerine razı oldu. Kapıyı açtı.<br />
Çünkü iyi biliyordu. Ten unutmazdı.<br />
<br />
<br />Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-35824566499418330952015-06-21T23:12:00.001+03:002015-06-21T23:13:37.877+03:00Ama<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;">Sağanak halinde geliyor ve sonra gidiyor. Ne dur diyebiliyorum ne de devam et. Tek yapabildiğim zamanını dolduruncaya ve gönlü geçinceye kadar beklemek… Bazen hiç ummadığım, orada bir yerde olduğunu bilmeme rağmen beni unuttuğunu düşündüğüm anlarda, öyle büyük bir şeylerin olması da gerekmiyor, yeniden içimde beliriyor ve baş edemediğim bir hızla içimden taşıp gidiyor. Onca yolu ne için geldiğini bulabilmek uğruna yırtınıyorum. Nedenler ordusunun peşine takılıyorum. Sonrası aynı. Kocaman bir durgunluk ve bomboş gözlerle etrafı seyreden gözler. Kaldığım yer belki de kalmaya meyilli olduğum yer.</span></span></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;">İşte yine başlıyor.</span></span></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;">Mevsim normallerinin üzerinde bir birliktelik bizimkisi. Ya çok soğuk ya da çok sıcak. Rüzgârın şiddetine bağlı olarak yer yer günbatısı veya gündoğusu. Kaynağından kaçıp kurtulmaya öylesine meraklı ki onu cezbedecek bir hikâye her zaman var.</span></span></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;">Çok önceleri, kahramanların da bu hikâyelerde belirgin rolleri vardı ama gün geçtikçe bu hikâye, asıl kahramanını kaybetmeye başladı. İlk nerede yüzü silinmeye başladı çok iyi hatırlıyorum. Akşamdı. Sokaklar her zamanki gibi kalabalık, yoğun ama akıcıydı. Bir asansörün iniş ve çıkışına benziyordu insanların bu uzun koridordaki yürüyüşleri. Az önce çıkmıştık içkilerimizi yudumladığımız ve gereksiz sorgulamaların peşine takıldığımız bardan. Etrafımızdaki gürültü büyüdükçe karşılıklı söylenen sözlerimiz de büyüyordu. Sayfaları çevirdikçe olası sahneleri görebiliyordum. Bu huyumdan oldum olası ürkmüşümdür çünkü ne zaman olacakları henüz olmamışken görmeye başlasam gerçekleşmesi an meselesiydi. Belki de gerçekten, düşünceler eylemlerden önce koşuyordu. Ya da eylemlere varış için başlangıç noktasıydı.</span></span></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;">Durdurulamaz bir şekilde yol alıyorduk. İşin kötü tarafı ne ben ne de o durdurmak adına bir şeyler yapıyorduk. Sanki başımıza gelecekleri önceden kabullenmiş ve çoktan boynumuzu eğmiştik.</span></span></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;">Sonrası malûm.</span></span></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;">Bende uzun bir sessizlik ondaysa hırçın bir dalga etrafımızda dolandı durdu. O an son bir çıkış yolu aradım kendime belki dedim gerçek olmayan duyguların yanılgısıdır aklımı çepeçevre saran. İkimizi de istemediğimiz halde yoldan çıkarıp bizi savurmaya çalışan…</span></span></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;">Ne de olsa kalbimizdeydi bizi birbirimize bağlayan kelepçeler ve bir kelepçeden kurtulmak hiç de öyle sanıldığı gibi kolay değildi.</span></span></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;">Aklımda tuttuğum soruyu sordum. Cevabını hiç geciktirmeden verdi ama koca bir “ama” yı da peşine takarak. Bir bağlacın, bir bağı kopartabileceğini işte o an fark ettim. Küçücük, kendi kendine bir anlamı olmayan üç harf, bir cümleden diğerine köprü kurmaya çalışırken yıkıldı her şey. İpler yavaş yavaş parçalandı ve en nihayetinde de koptu. O dakikadan sonra söyleyebileceğim herhangi bir kızgınlık cümlesi yoktu. Çaresiz, yanı başında göz kapaklarımı aşıp yanaklarıma tutunmaya çalışan gözyaşlarıyla yürüdüm.</span></span></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;">Sessizliğin kahredici şiddetini, dudaklarımın içe doğru kıvrılan sızısında hissedebiliyordum. Yol boyunca nelerden bahsetti, bir türlü anlayamadığım öfkesini nelere ve kimlere kustu hatırlamıyorum.</span></span></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;">Sonrası malûm.</span></span></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;">Kelepçeler koptu. O sağanak yağmur durdu. Mevsim başlangıcı yerini, yazın kavurucu sıcaklarına bıraktı. Denizin gürültüsü, dalgaların durgun sohbeti, kitapların sayfaları arasına sıkışan kum tanecikleriyle geçip gitti.</span></span></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;">Ne dur diyebildim ne de devam et. Tek yapabildiğim kalbini saran karanlığın, bana bıraktığı korkuların dinmesini ve zamanın tacizinden kurtuluncaya kadar beklemek oldu.</span></span></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;">Yine de bazen içimde bir yerde, kendi kendini hapsettiğine inandığım anlarda, oracıkta bir yerde beliriveriyor. Beni saran duygunun adını bilmiyorum. Hiçbir yerde, konuştuğum hiç kimsede bulamadım. Ne pişmanlık ne hüzün ne acı ne korku ne yalnızlık ne de… Sadece karşı koyamadığım bir hızla içimden, içimi delip gidiyor.</span></span></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;">Belki de bir “ah”ın gölgesidir bu. Her düşündüğünde, iğnelerini her batırdığında hissettiğim… Mevsimlerin hali umurumda değil diyeceğim “ama”…</span></span></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<br /></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;"><br /></span></span></h4>
<h4 style="background-color: whitesmoke; margin: 10px 0px 5px; padding: 0px;">
<span style="color: #222222; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="font-size: 18px; font-weight: normal; letter-spacing: -0.200000002980232px; line-height: 24px;">16 Ocak 2015'te http://egoistokur.com/burcu-yildizer-ama/ sitede yayımlanmıştır.</span></span></h4>
Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-61709884067665022802015-05-21T21:16:00.004+03:002015-06-21T23:17:10.668+03:00Çöl<br />
<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><i><b>“Bir insan kendini herhangi bir tutkuya ne kadar kaptırırsa, kendi başına kişisel niteliği olmayan olaylar ona o ölçüde acı vermeye başlar.” Cesare Pavese</b></i></span></div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Onu ilk defa salıncakların yanındaki kum havuzunun kenarında, ince uzun parmaklarıyla kumları avuçlayıp avuçlayıp bacaklarından aşağıya dökerken görmüştüm. Omuzlarından aşağıya kıvrılan saçları rüzgârda tıpkı bir yılan gibi askılı bluzunun boş bulduğu yerlerinden içine doğru sokuluyordu. Kimsesizliği tuhaf bir şekilde hoşuma gitmişti. Oraya her ne nedenle geldiyse uzaktan da olsa o nedenin bir parçası olmayı istiyordum. Onun bilmediği bir neden. Aradığı, adını koyamadığı ama içinde onunla olmayı başarmış bir neden. İlkbahar henüz bitmişti.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bir süre elimdeki kitabın sayfalarını boş boş çevirmekle yetinmiş, parmaklarımın ucuna değen saman kâğıdının kokusunu içime çekmiş ve kıpırdamadan o parmakların arasından süzüldüğümü düşünmüştüm. Sayfalar geçiyor, kitap bitiyor ve ben yeniden başa dönüyordum. Onu izlediğimi anlamasını istemedim. Oysa sırtından başka hiçbir ayrıntısını göremiyordum. Gözleri yoktu. Dudakları yoktu. Beni fark edebilmesi için arkasına bakması yeterliydi. Ama o öylesine uzaklaşmıştı ki oturduğu yerden geri dönebilmesi sanki bir mucizeye bağlı gibiydi. Oracıkta bir yerde kıvrılıp uyumayı istediğimi anımsıyorum. Saat ilerliyor, güneş yavaş yavaş parkı terk ediyordu. Öylesine sakin ve ritmik hareketlerle kuma dokunuyordu ki bir süre sonra dalıp gitmişim.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Kendime geldiğimde hava çoktan kararmıştı. Parkın köşe başlarına kurulmuş sokak lambaları titrek ışıklar saçıyordu her yana ve o hâlâ orada, kum havuzunun içinde oturuyordu. Üstelik bedenin duruşunda da hiçbir değişiklik yoktu. Bu kadar zaman nasıl hareketsiz öyle kalabilmişti? Sanki yüz yıllardır oradaymışçasına sabitti. Ayağa kalktım. Birkaç adımda yanında olabilirdim. Onu ilk gördüğüm andan beri izlediğimi, kum taneciklerini kaç saniyede avuçlarının arasına alıp bıraktığını, muhtemel düşüncelerini daha doğrusu aklından geçenlerin kendimce neler olabileceğini hayal ettiğimi ona söyleyebilirdim. O da önce, rüzgârda uçuşan ve yüzünün her yanını ele geçirmiş saçlarını eliyle boynunun diğer tarafına dolayıp bana bakar ve…</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yerime geri oturdum. İçimde hem onun yanında olmak isteği hem de bu kusursuz yalnızlığı doyasıya izlemek vardı. Bir rüzgârın eskittiği herhangi bir akşamüstü uygunsuzluğu gibiydik. Aramızdaki uzunluk belki birkaç adımdan ibaretti ama ruhlarımız arasında mesafe yoktu. Ona baktıkça beynimin içinde yer etmiş yüzlerce görüntü, ses, kalbimi kemiren sessizlik duruluyordu. Sanki dudaklarını kımıldatmadan bana bir şeyler söylüyor ve belki de “Dur!” diyordu. Yalnızca dur.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Gözlerimi kapattım. Nasıl olsa vücudunun bana dönük olan ayrıntılarının hepsini biliyordum. Kalkıp gitmesini, varlığımdan rahatsız olmasını, bana dair ufacık bir ses bile duymasını istemedim. Dokunduğum her şey günün birinde yitip gitmemiş miydi? Ben bu düşün sürgününde yapayalnız, birçoğu cevaplanmamış soruyla baş başa kalmamış mıydım? O artık benim için dokunmayı arzulasam da dokunmadığım bir gerçek, yalnızca oturduğum yer kadar yaşayabileceğim bir hayaldi. Ve benim bunu yıkmaya hiç niyetim yoktu.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Parmaklarını kum havuzuna her daldırışında yeryüzünden metrelerce aşağıya inmiş, açtığı minik çukurlardan içeri süzülmüştüm. Sayısız kum taneciklerinin arasında yol alıyordum. Onun duygularının küçük odacıklarında bir dolup bir boşalıyordum. Sımsıcak ve paramparçaydım. Sanki zamanın bir anına onunla birlikte makas atmıştık. Her şey bizden ibaret bir görüntünün içinde olup bitiyordu. Fotoğrafımız çok önceden çekilmişti. İkimiz de duruyorduk. Yaşama dair yüzyüze kaldığım ne kadar hesap varsa hepsi onun ellerinin eşelediği yer kadar benimle birlikte durmuştu. Sadece o ve ben. Bizi birbirimizden ayıracak tek bir şey vardı. Beni yeniden okuduğum kitapların sayfalarına döndürecek, günlük rutinlerimin arasında kaybolmamı sağlayacak tek bir şey.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Düzenli aralıkla tenime değiyordu. Aldığım her nefeste kum tanecikleri bütün gözeneklerimden içeri giriyor, boşlukta kalmış her yanımı ince ince dolduruyordu. Şu biçimsiz dünyanın bir sonu yokmuş gibi. Her defasında yeniden sürgün veren dallar gibi…</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Boynunu buradan rahatça görebiliyordum. Siyah saçlarının uçlara doğru kıvrımlaşan tellerini, sağ omuzunun üzerindeki beni, bluzunun açık bir yarayı kapatmak istermiş gibi nefes alıp veren yerlerini, soluğunu… Şehirden, insanlardan, katlanmak için yarı ömür harcadığım türlü düzenbazlıklardan kurtulmuş, onun olmuştum. Kendimi kapadığım odalardan, içlerinden geçip giderken tahammül edemediğim binlerce yüzden çok uzaktaydım. Yeniden bedenimin içinde bir ruha sahip olduğumun farkına varmıştım. Öylesine büyük bir hınçla doluydum ki hayata bıraktığım yerden devam edebileceğim sadece uzak bir ihtimaldi. Terimdeki kokular hiç yok olmamıştı. Tenimdeki izler kapanmamıştı. Beynimdeki sorular ben sordukça daha da cevapsız hale gelmişti. Yıllarca bir tek anın hesabını tutmuştum. Fakat şimdi ufacık bir kum tanesinin peşine takılmış, buraya kadar gelmiştim. Onun burada oluşunun benimse onun kollarının arasında, boynunda, göğsünde olmak isteyişimin mutlaka bir nedeni olmalıydı.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hâlâ neden beni görmüyordu? Oysa ben onun için buradaydım. Uzun yıllardan sonra ilk defa bir kadının sıcaklığını duyuyordum. Birbirimize dayanabilir, bizi bu hayattan uzaklaştıran nedenlere karşı durabilirdik. Geldiğimden beri yalnızca ellerini hareket ettiriyordu. Sanki bedeninin geri kalanı yoktu. Varlığı onu rahatsız ediyor gibiydi.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Dur demişti. Dayanamadım. Boynundaki iki belirgin çizginin tam orta yerine bir öpücük kondurdum. Kımıldamadı. Sonra bir daha. Bir daha. Tepkisizliği canımı yaktı. Parmak uçlarına değersem gittiği yerden onu geri getirebileceğimi düşündüm. Olmadı. Birkaç defa seslenmeye çalıştım. Kum tanecikleri nefesimi tıkadı. Öksürdüm, tükürdüm geçmedi. Yukarı çıkmak için çırpındım. Bana mısın demedi. Avuçladıkça salladım, geri düştüm. Üzerime boşalttığı kumlardan sıyrılmak istedim, yapamadım. Ona ulaşamıyordum. Aklımı yitirecekken gözleri açtım. Orada, kum havuzunun hemen kenarında oturduğunu gördüm. Elleri akordeon çalarcasına bir sağa bir sola yaylanıyor, kumlar parmaklarının arasından dökülüyor ve ben…</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ne yaparsam yapayım o nedenin bir parçası olamayacağımı çok sonra fark ettim. O, kum havuzunun oradan kalkmadıkça ona ulaşamayacağımı, yanında yer alamayacağımı, derdini, onu oraya getirip oturtan nedenleri bilmeden kendimi fark ettiremeyeceğimi acı da olsa anlamıştım. Kendi çölünü, bu kalabalık şehrin herhangi bir köşesinde kurmuştu. Belki de yaralarını böyle sarıyordu. Böyle mücadele etme yolu bulmuştu. Daha kendim bile geçmişin bana bıraktığı yaralardan kurtulamamışken başka birinin içinde bir “neden” olmayı nasıl isteyebilirdim ki? Üstelik bunun için hiçbir şey yapmamışken… Kendi çölümü kurmalıydım.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Onu ilk ve son defa, salıncakların yanındaki kum havuzunun kenarında, ince uzun parmaklarıyla kumları avuçlayıp avuçlayıp bacaklarından aşağıya dökerken görmüştüm. Kimsesizliği tuhaf bir şekilde canımı yakmıştı.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">01.10.2014 tarihinde http://egoistokur.com/kendi-columu-kurmaliydim-yaralarimi-boyle-saracaktim/ sitesinde yayımlanmıştır.</span>Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-29367259986614690542014-04-22T20:10:00.001+03:002014-04-22T20:10:20.457+03:00“İkimizin arasında, baharın başlangıcında…”<a href="http://egoistokur.com/ikimizin-arasinda-baharin-baslangicinda/">“İkimizin arasında, baharın başlangıcında…”</a>Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-13291657690520518292014-04-17T00:09:00.001+03:002014-04-17T00:09:30.011+03:00İncir Ağacı<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Mürekkep izini bırakıp gitti. Geçmiyor. Bir sandığın kapağı
tık dercesine açılıyor. Zorlanmadan… Bütün harfler, bütün sesler, o bir türlü
unutulmayan anlar etrafa saçıldıkça elim kolum bağlanıyor. Sanki her şey orada
olmaktan ölesiye mutlu. Ya ben?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Onunla artık vedalaşmam lâzım.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Şimdilerde baş etmesi kimi zaman zorlaşan, aklıma geldikçe
dipsiz bir kuyunun içinde havasız kalmışçasına beni boğan o kalemi artık
unutmalıyım. Zamana yenilmek bilmeyen bir şeyler bıraktım onunla. O tazelikte
acılarım kaldı. Bir araya geldiğinde cümle harflerin dile geldiği, cümle
hayatın. O ise ilk izi bırakıp da gitti. Bilmem haberi var mı?<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hatırlamak öylesine zor, öylesine ağır ki içimden büyük
büyük alevler fışkırıyor. Belki de insan hep aynı isimle karşılaşacağını bildiği
içindir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yıllar geçti. Mürekkep üstüne mürekkep düştü gömleğime. Ama
ben bir tek o izi unutmadım. Kitaplığımın sol üst köşesinde öylece durur. Arada
sırada elime alıp bakıyorum. Ondan geriye kalanlar hep taze…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Aynı cevapsız sorular.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Neden bunca yıl geçip gitmişken ve zaman, acımasız geçmişine
bir yenisini daha eklemişken bazı anları da beraberinde o karanlığa gömüp geçip
gitmiyordu ki? Her şey sanki dün yaşanmış gibi capcanlı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Balkondayım. Deniz boylu boyunca karşımda uzanmış geceyi
selamlıyor. Sorular soruyorum. Dört yıl geçmiş bile olsa üzerinden bir cevap
bulabilmek, yaşananları aklamak ve belki rahat bir nefes alabilmek uğruna
geçmişin üzerinden yürüyorum. Yalın ayak. Her defasında yaralanıyorum. O gece
de öyle olmuştu. Yeri geldiğinde birbirimizi bunaltacak kadar cümle sarf etmeyi
beceren biz, ayrı yollardan gidiyor olsak da aynı cevapsızlıkta kalakalmıştık.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ömer bacaklarını masanın üzerine uzatmış, bir elini de
burnunun ucuna tutmuş dalgın dalgın uzaklardan geçen gemileri izliyordu.
Geldiğinden beri tek tük konuşmuştu. Pişman mısın bu gece bana geldiğin için?
dedim. Cevap vermedi. Bir şeyler düşündüğü belliydi. Çünkü ne zaman elini
burnunun ucuna doğru tutsa sorularımı duymamazlıktan gelirdi. Uzun sürmezdi bu
hali. Düşündüklerini toparladığı anda mutlaka hiç beklemediğim bir konuyla
sessizliğin içine dalar, sorusunu sorar ve “Hadi!” dercesine çakır mavisi
gözleriyle gözlerimin içine bakardı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Nasıl olsa konuşacaktı. Bekledim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Uzunca bir süre denize baktık. Sanki derin derin içimize
çektiğimiz nefeslerimiz de olmasa bu dünyadan geçip gittiğimizi hiç
bilmeyecektik. Masada bir tek ay ışığı kalmıştı. Ellerimi uzattım. Parmaklarımı
bir sağa bir sola, yukarıya aşağıya doğru amaçsızca kıvırdım. Ayın yansıyan
parıltısı bir şiir gibi dokunup geçti damarlarımın içinden. Hoşuma gitmişti.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Havayı kokladım. İncir ağaçlarının kokusu bütün terası
sarmıştı. Sokağın en büyük incir ağacı evimizin hemen karşısındaydı. Eğilip göz
ucuyla ona selam verdim. Selamımı almış olacak ki rüzgâr bir nefeslik kokusunu
kucaklayıp bana getirdi. Peşi sıra çocukluğum da o selamı bekliyormuş gibi
hemen arkasından gözlerimin ucuna kuruluverdi. Göz kapaklarım yavaşça kapandı.
Başımı balkon demirlerine dayayıp o günleri düşündüm.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Çocukluğum hep kurak yerlerde geçmişti. Babam sağ olsun,
sayesinde o ilçe senin bu il benim dolaştık durduk. Gittiğimiz her yer sanki
başka renk hiç yokmuş gibi sapsarıydı. Uçsuz bucaksız bir sarı…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bozkırın ağır bir hüznü var. İnsan bir defa onu tattıysa
ömrü billâh yanında taşıyordu. Toprak efendidir oralarda. Boştur insan ne
söylese. O yüzden sarıyı sevmem.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Aklımda yarım yamalak kalmış olsa da kuzeyin, Karadeniz’in
özlemi hep saklı durur içimde. Çok çok küçüktüm o yıllarda. Ama insanın içine
kadar yerleşenler unutulmaz ya nicelik önemli değildir bıraktıkları esastır
hep, işte orası da benim için öyle. Anılarımda tekinsiz bir hatırlamaya denk
düşse de sarının da dışında bir renk, renklerin olduğunu Karadeniz’de öğrendim.
Orada bağışladım dünyayı. Affetmeyi, sevmeyi, her yağmur yağdığında otların
arasından baş gösteren salyangozlara dokunmayı orada öğrendim. Dağ çileklerinin
izini sürdüm. Kokusuna adımı feda ettim. Fındık ağaçlarında yuva kurdum.
Yapraktan düşen tırtıllarla birlikte yürüdüm. Hiç incitmedim. İncinmedim. Yaşım
o zamanlar tek haneli. Anlat deselerdi yine ilk buralardan başlardım anlatmaya.
Belki de zorla alınıp başka yerlere gitmediği için hâlâ böylesine benimle.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ömer’e baktım. Ötelere bakıyordu. Sanki denizin son
çizgisini geçmiş, benim göremediğim o yerlere çoktan gitmiş gibiydi. Oysa
yanımda olmasını, ilk günlerdeki heyecanla bana sarılmasını ne çok istiyordum.
Zaten çok az görüyordum. Son günlerde ne zaman gelse az az konuşuyor sonra da
kendimi içinde hissetmediğim bir sessizliğin peşinde kaybolup gidiyordu.
Aklından hiçbir zaman tam olarak ne geçtiğini anlayamıyordum. Aylar öncesinin o
aşk dolu cümleleri de bir şeyleri çözmeme yeterli olmuyordu. Aşkımızın yasa
dışılığı gün geçtikçe kamburunu bizim üzerimizde çıkartmıştı. Böyle anlarda
biraz daha yaklaşıyorduk birgün hesabını ayrı ayrı ödemek zorunda kalacağımız
ayrılık günlerine.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Balkon demirleri soğumuş, gece iyiden iyiye zamanın üzerine
ağır bir sis gibi çökmüştü. Başımı kaldırdım. İnsan ölecekse güzel kokular
içinde ölmeli dedim içimden.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sessizliği Ömer bozdu:<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“İçelim mi?”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">İlk defa cevabı çok kolay olan bir soru sormuştu. İstemsiz
bir kahkaha attım.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Hayrola bilmeden bir espri mi yaptım?”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bozulmuştu. İri gözlerini kısıp kaşlarını çattı. Böyle
yaptığı zamanlarda daha fazla gülesim geliyordu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hayır canım, yapmadın. Onca süre düşündün durdun. Rakı
isteyeceğin aklıma gelmedi de ondan güldüm.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Ne istesem gülmezdin?”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Of Ömer, ömürsün. Yani sen genelde cevabı hemen
verilemeyecek sorular sorarsın da ondan. Şaşırdım biraz hepsi bu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Sabret, bu soru değildi zaten. Canım rakı içmek istedi.
Belki de biraz daha… Ne bileyim işte, başka bir şeyler daha gerekiyor sanırım.
Oluyor böyle şeyler ara sıra.” dedi. Yine o geçiştirici gülümsemesini
takınmıştı yüzüne. Bu defa takılmadım. Madem dönmüştü artık yanımdaydı. Bu
yeterliydi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ben mezeleri getireyim, sen de rakıyı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Telefon etsek getirmezler mi? İndirme beni şimdi aşağıya
kadar.”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Geçen gün getirmiştin ya dolapta var. Ne çabuk unuttun.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“Ne bileyim, bitmiştir diye düşündüm.”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sanki onsuz içiyormuşum gibi…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Kısa sürede her şey hazırdı. Dolunayın aydınlattığı küçük
masamızda kadehlerimizi tokuşturduk. Ömer, her zaman ki gibi elinde en sevdiği
şairlerden birinin kitabıyla başköşeye kurulup bana şiirler okudu. Bir erkeğin
ağzına, yüzündeki mimiklere nasıl da yakışıyordu şiir okumak…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Her defasında ona, ikimizin de anladığı bir dilde, tıpkı
masal sonrasında gözlerini uykuya kapayan bir çocuk gibi teslim oluyordum. Ara
sıra başını kaldırıp göz ucuyla gülümser; çok değil, ikinci şiirin sonuna
gelmeden ellerini boynuma uzatır ve ensemden yukarı doğru usul usul saçlarımın
arasında dolaştırırdı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yıllar önce onunla ilk tanıştığımızda Cemal Süreya’nın
Üvercinka’sını saatlerce hiç bıkmadan okumuştu. Teninin kıvrımlarını, soluğunu
nasıl da içimde hissetmiştim. Bütün kara parçalarımı ele geçirmişti.
Dokunmadan… Sanırım ilk o zamandı boynumla tanışması.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sonraları başka şairlerin başka şiirlerinde aynı duygular
sürüp gitti. Ama bu defa Ömer yanımda yoktu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">“N’olur ağzından başlayarak soyunmaya/Bir kez daha sür
hayvanlarını üstüme üstüme/Çık gel bir kez daha yıkıntılardan/Çık gel bir kez
daha beni bozguna uğrat.”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ömer kitabı kapatıp ellerimi tuttu. “Ne muhteşem bir şair şu
Cemal Süreya, her defasında ilk defa okuyormuş gibi hissediyorum. İlkler neden
bu kadar yüreğimizi dağlıyor? Ben neden her bunaldığımda hayattan, hayatımdan
kaçarcasına buraya geliyorum?”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Beklediğim soru nihayet gelmişti. Elimi geri çektim. Ne
diyeceğimi bilmiyordum. Ömer başını öne eğmiş, rüzgârın yere düşmüş üzüm
tanesini ileri geri hareket ettirişini izliyordu. Gözlerini göremiyordum ama
hastalığında karısını yalnız bırakıp yanıma gelişinin yarattığı vicdan
muhakemesini ve pişmanlığın o buruk izlerini çok iyi görebiliyordum. İnsan
böyle anlarda neyi seçerse ömrü billah ona mahkum oluyordu. Ben susmayı
seçmiştim. Ömer’in seçimiyse daha soruyu sorduğu andan itibaren çoktan belli
olmuştu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bi koşu su içmeye gidip geldim. Hani dedim, belki o arada
bir cevap bulurum da şu boğazımda düğümlenen sorudan kurtulabilirim. Ne
giderken ne de dönüş yolunda, kendimi bile tatmin edecek bir cevap
bulabilmiştim. Çünkü bir ilki sözcüklere dökmek sanıldığı gibi bir şey değildi.
Ağızdan çıkacak her şey onu biraz daha geride bırakıyordu. Sona yaklaşıyorken
ilkler çoktan mazi oluyordu. Bir tek yürekte kalan sancısı tazeydi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ömer, bardakta kalan son yudumu kafasına dikip kalktı.
Gitmeden sanki bir daha hiç gelmeyeceğini anlamış gibi sımsıkı sarıldım. Kapıyı
açtım. Sonra kapatıp yeniden sarıldım. Onu hiç göndermek istemedim. Ama bu defa
diğerlerinden farklıydı. İçimdeki her bir hücrede hissedebiliyordum. Öptü.
Sonra bir daha. Bir daha. Ama o, bu defa gerçekten gitmişti. Koskoca iki yıl
boyunca bir tek an bile azalmayan heyecanımsa hâlâ yerli yerindeydi.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">İncir ağacının yaprakları kıpırdadı. Rüzgâr tıpkı o gece ki
gibi aşağılardan yol alıp kokusuyla balkonu doldurdu. Bazen tek bir koku
nedense hep bir önceki anın tetikleyicisi oluyor ve hatıralar da böyle böyle
akla düşüyordu. Ülke, son okuduğu şiirdi Ömer’in. Benim de en sevdiğim Cemal
Süreya şiiri. Kaç defa ondan el yazısıyla bu şiiri yazmasını istediysem de
yazmadı. Belki de gittiğinde ardında mürekkep izi bırakmak istememişti. Ama
asıl mürekkep izi kalbime düşmüştü.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Onunla vedalaşmaya çabalarken ve fazlasıyla incinmişken
cevapsız kalan o soru bana kendini yeniden hatırlatıyordu. İncir ağacı gam
götürmüyordu.<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><i><b>Ve insan, kimi zaman delirecek kadar çok yaşıyordu.</b></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><i><b><br /></b></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><i><b><br /></b></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><i><b><br /></b></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><i><b><br /></b></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><i><b><br /></b></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><i><b><br /></b></i></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><i><b>*04.11.2013 tarihinde Egoist Okur sitesinde yayımlanmıştır.</b></i></span></div>
Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-84871590516665538372013-10-22T01:34:00.000+03:002013-10-22T01:34:04.710+03:00Gölgelerin Uğultusu<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Suların toprağa döküldüğü bir geceyarısıydı. Birkaç parça elbiseyi gönülsüzce valize yerleştirdim. Şehir sancılıydı. Köşe başları her zamankinden biraz daha fazla kalabalıktı. Gelip geçen herkes yağmur sanki ölüm getiriyormuş gibi kaçışıyordu. Birkaç defa omuzumdan vuruldum. Ama dönüp de ses edecek, bir şeyler söyleyecek dermanım yoktu. Saatlerdir o sokak senin bu cadde benim dolaşıyor, Sinan'ın giderken ardında bıraktığı sözleri hazmetmeye çalışıyordum. Kalbimin bağları çözülmüştü. Aklım, hali hazırda olanlara gülüyordu. Belki de delirmenin katsayısı gülmekle çarpılıyordu. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Deliriyor muydum? Böyle bir şey olabilir, insan kendi kendine delirdiğinin farkına varabilir miydi? </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bir tek yangın yerinin adresi farklıydı, orası da sular altında kalmak üzereydi. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Alıp başımı gitmek istedim.</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Otobüs garına gidip ani bir kararla Ayvalık'a bilet aldım. İki kişilik. Biri kendim, diğeri de gereksiz konuşma teşebbüsünde bulunabilecek herhangi birinden kurtulmak için. İstanbul'da kaldığım her dakika bana onu hatırlatıyordu. Sanki ruhum yaptığımız sohbetlerin, içtiğimiz kahvelerin, darma duman olmuş yolların arasında bulmaya çalıştığımız o yerlerin zabıt kâtibiydi. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Pazar günlerinden, pazartesinin bir bölümünden ve hiç unutamayacağım o cumartesi günlerinden kaçmaya çalıştıkça sanki haftanın yedi gününden geriye kalanlar aradan çekiliyor ve ben yalnızca o üç günle haftaları, ayları bitiriyordum. Unutmanın, olup biteni hatırlamamanın bir iksiri olsaydı onu ilk ben içerdim.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Otobüsün kalkmasına az bir zaman vardı. Sigaramı yakmış ilk nefesi içime çekiyorken birden Leyla bitiverdi karşımda. Ben daha ne olduğunu anlamaya çalışırken o muhtemelen yirminci cümlesini çoktan kurmuştu. Nasıl oldu da soluğu otobüs garında aldığımı bildiğinden bahsetmeyeceğim. Henüz ben bile o aklın bunca çene düşüklüğüne nasıl yettiğini çözemedim.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">B</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">ıdır Leyla. Böyle derim ben ona. Şu hayatta en iyi yapabildiği şey konuşmaktır. Sırf çenesinden kurtulmak için k</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">aç defa yanında uyuyakaldığımı bilirim. İyidir iyi olmasına da ne bileyim işte bazen yıldırır. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Bazı insanlar iyilik kumkumasıdır. Gerçekten iyilik yapmak için varı yoğu ortalığa dökerler. Sanki bu hayat onları acıtmaz, kendi dertlerinden tüyüp başkalarına derman olmaya çalışırlar. Belki de böyle mutlu oluyorlar. Kim bilir. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Leyla da bu sınıfın en başarılı örneklerindendir. Komik kızdır. Aramız sanıldığının aksine, gayet de iyidir. Can dostum, neden olmasın ki? Kaçmak nafile. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">"Bakıyorum da sen iyiden iyiye boşladın beni. Bensiz gidebileceğini düşünmedin değil mi? Elin adamına verdiğin değeri bir ben göremedim. Ee nereye gidiyoruz?"</span><br />
<span style="font-family: Georgia;">-Ayvalık</span><br />
<span style="font-family: Georgia;">"Aman, zaten sormam kabahat. Ne zaman bir şey olsa soluğu orada alıyorsun."</span><br />
<span style="font-family: Georgia;">-Susacak mısın?</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia;">Gülüştük. Leyla'yla gergin konuşmak neredeyse imkânsızdır. Ne söylediğinden çok, neleri anlayabildiğini bilince sıkıysa kız, bozmaya çalış ya da bağır. Olmuyor. Olmaz.</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Hiç susmadı. Yıllardır susmamıştı. Mola yeri de dahil olmak üzere Ayvalık'a gidene kadar bana, son yaşadığım hezimetin faturalarını ağır ağır kesmişti. Büyük büyük harflerle, dolgun dudaklarıyla üzerine basa basa söylediği: "Çok aptalsın kızım." cümlesi neredeyse her nefes alışında hazırda bekliyordu. </span><span style="font-family: Georgia;">Yol boyunca o kendi bildiğini okudu ben de ondan arta kalan zamanlarda yol kenarlarındaki direkleri saydım. </span><br />
<div>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span></div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Otel odasına girer girmez Leyla kendini yatağa bıraktı. Uzandığı yerden yağan yağmura bakıp: "Bu havada hayatta beni dışarı çıkaramazsın bunu bilesin." diye söyleniyordu. Bense ağaçların arasından kumsala bakıp geride bırakmaya çalıştığım adamı, Sinan'ı düşünüyordum.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bir defasında: "Sıkıştık bu şehirde. Bir yerlere mi gitsek?" demiştim. Uzun uzun bakmıştı gözlerime. Sanki içinde kabaran bir hüzün vardı da onu bir tek ben göremiyordum. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">"Kalkıp kaçarız ne olacak, altı üstü ömrümüzden sayılı günler çalmışız ne fark eder?" gibisinden cümleler kurmuştu. Şaşkın şaşkın onu izlemiştim. Çünkü kılını kıpırdatmayacağını, beni türlü hayallerle kandırıp önünde sonunda karabasanlarla dolu bu şehirde çakılıp kalacağını iyi biliyordum. Varsa yoksa bitmeyen iş yoğunluğu ve o yoğunluğun arasında zorla aldığım bir dirhem sevgisi vardı.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Cümleleri hep özenliydi. O kış günü, onunla ilk defa karşılaştığımız o yerde de öyle itinalı kurmuştu ki cümlelerini sanki önümde heybetli bir dağ yükseliyor sanmıştım. Meğer ince ince sızılar, zehirli sözlermiş yükselen. Tabii her kadın gibi ben de o inceliklere aldandım. Ara sokaklarda vuruldum. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">İnanmıştım. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Kar bile yağmıyordu şehre ama suya, ateşe, rüzgâra hasret kalbim hepsini bir anda kucaklamıştı. İnsan kendi başına göz göre göre yağmayan karı bile yağdırır şu ahir ömründe. Ölümüm yanılgılar yüzünden olacak.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Leyla'ya baktım. Yatağın bir köşesine kıvrılmış öylece uyuyakalmıştı. Bir iki defa seslensem de duymadı. Kapıyı çekip çıktım.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ayvalık baharda ayrı güzel oluyordu. Güneş sessizce dokunup kaçarken tatlı bir serinlik tenimi sımsıkı sarıyordu. Kumsala indim. Tahtaları çıkmış iskelede yürüdüm. Paslanmış demirler arasından parlayan deniz suyunu izledim. Bazen yani böyle ne yapacağımı ya da ne olacağını bilmediğim durumlarda gözlerimi sabit bir noktaya dikip bakmayı seviyordum. O an kimse baktığım şeyle aramıza giremezdi. Öylesine kaskatı kesilirdi ki düşüncelerim, saatlerce en ufak bir duygu kırıntısına rastlamadan geçip giderdi saatler. Bu da bir çeşit kendini kandırmanın mantığa bürünmüş hali değil miydi? Hem, bir kaçış hikâyesiyle her şeyin düzeldiğini kim görmüş ki? </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Otele dönmeden önce Mesut'a uğrayıp iki Ayvalık Tostu yaptırdım. Biri domatessiz. Sulanmış tostu sevmiyordum. Leyla da sevmiyordu. Sırf sinir olsun diye onunkini domatesli yaptırdım. Belki de biraz tartışırsam, içimde kalanları ona kusabilirsem rahatlarım diye düşündüm. Oysa Leyla ile tartışılmayacağını elbette ki çok iyi biliyordum.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yavaş yavaş yürüyordum. Bir an durdum. İçimden deli gibi Sinan'ı aramak geliyordu. Elimi hırkamın cebine soktum. Sonra diğerine. Sonra yine aynı tarafa. Telefonum yoktu. İskelede düşürmüş olmalıydım. Telaşla kumsala doğru inerken Leyla'nın arkamdan bağırışını duydum.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">"Ohoo, sen de ne aptalsın be kızım. Ben de o göz var mı? Bırakır mıyım onun yanına. Sen daha aramaya devam et. Anca bulursun."</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">-Sende mi?</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">"Eh, sayılır."</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">-O da ne demek? Sen de mi değil mi? Nerede?</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">"Yanımda değil demek. Sanırım otel odasında unuttum."</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">-Ah be Leyla!</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">"O ahın asıl sahibi ben değilim ya hadi bu seferlik benim olsun. Tost mu aldın?"</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">-Evet ama...</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">"Versene."</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Leyla bir hışımla elimden tostu kaptığı gibi hızlıca yemeye koyuldu. Açlıktan ya da benim içine domates koydurmakla ne yapmaya çalıştığımın farkına vardığından olacak, gıkını bile çıkarmadan tostu bir güzel yedi. Sinirimden açlığımı bile unutmuştum.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Odaya girdiğimde telefonu yatağın altında buldum. İki cevapsız arama, üç tane de mesaj vardı. Arayanlardan biri Leyla diğeri de bankaydı. Mesajlardan da nasibimi alacağım belliydi. Banka, banka...</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sinan!</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">"Müsait misin sana geleceğim."</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Cümleyi baştan aşağıya defalarca okudum. Hayır müsait değilim Sinan. Şu an senden nefret ettiğim ve bir daha seni görmek istemediğim için kilometrelerce uzaktayım. Uzağındayım. Ve inan, bir adım bile yakınına gelmeye halim yok. Gelmeyeceğim, demek istesem de tabii ki diyemedim. Yüzüne söyleyemeyeceklerimizi söyleyip rahatlayacağımızı bildiklerimizi havaya kusmak diye bir şey varsa bunu biz kadınlar iyi beceriyorduk. Hava, aşk acısından ölmüyordu.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Üçüncü günün sonunda dayanamamıştım. "Ayvalık'tayım." diye sade bir mesaj attım. Kapıları ardına kadar açmıştım. Leyla o bildik cümleleri savurup duruyordu. Kalbimde ne onu ne de kendimi savunacak bir şey kalmıştı. Hep sustum. Suskunluğuma da saydırdı. Nihayet: " Kalk gidiyoruz İstanbul'a. Burada böyle aylak aylak duracağımıza bari dönelim, sen de biraz daha nasibini al elin adamından. Acı mıknatısı var sende ben anladım. İlla yapıştıracaksın onu oraya. Akıllanmayacaksın değil mi?"</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ah Leyla dedim, alt kat üst kata yenilmeye her daim hazır. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Duymadı.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Dönüş yolunda neredeyse hiç konuşmadı Leyla. Uyudu. Ara sıra gözlerini açıp bana bakıyordu. Hiçbir şey demeden geri kapatıyordu. Sadece mola verdiğimiz yerde sigara içerken: "Bize hava değişimi yaşattırdığın ve bu değişimden zerre faydalanmadığın için teşekkür ederim." dedi. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ben onun gevezeliğe alışkındım oysa. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Gece yarısı İstanbul'a geldiğimizde yağmur onu bıraktığım yerden devam ediyordu. Sanki zamanı burada durdurmuş, Ayvalık'a gitmiştim. Değişen hiçbir şey yoktu. Ortada, ne olduğu belli olmayan bin otuz beş kilometrelik kocaman bir boşluk vardı.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Leyla o gece bana gelmedi. Israr etmedim. Ayrılırken otobüste baktığı gibi gözlerime baktı ve gitti.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Eve geldiğim zaman valizleri boşaltmadan yatağa yattım. Telefonu elime aldım. Hiçbir şey yoktu. Sinan yoktu.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Akşamlar, akşamlar geçip gitti. Severken her şey geçip gidiyor önünden, göremiyorsun. Yaşamak dediğin kendi karmaşasından sıyrılıp elini kolunu bağlıyor. Kendiliğinden akıp olmadık sebeplerden son buluyor. Sonra sahipsiz bir yığın hatırayla baş başa kalıyorsun. Bir süre en seçkin küfürlerle ortalığı velveleye veriyor, bütün ince sızılarının baş sorumlusunu kendin ilan ediyorsun. O kısacık, uykuyla uyanıklık arasında geçirilen zamanların bizden başka şahidi yok! </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Sonra an geliyor, güzelliklerin de içten pazarlıklı, sonraki adımları kollayan bir tarafının olduğunu </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">hayatının en paha biçilmez saatlerini onunla yaşadığını sandığın </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">güneşli bir cumartesi gününde anlıyor insan. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Aşk, acemi bir gölge misali ayaklarının ucuna takılıp seninle uzun uzun yürüyor. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Ben hâlâ her adımımda o gölgelerin uğultularını duyarım.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Sinan bir daha hiç gelmedi. Aramadı, sormadı. Ben sordum. İnatla... Arada sırada ufak tefek gündelik mesajlarla beni geçiştirdi. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Hiç bu kadar "İyiyim." dememiştim.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-62142290781074725712013-10-03T01:10:00.000+03:002013-10-03T10:33:06.625+03:00Öylesine Güzel<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><i>Aralıksız esiyor. Öfkesi büyük. Belki biraz yağmur yağsa kısacık, acısı dinecek. Toprak karşılayacak hepsini, yükü hafifleyecek. Ama yağmıyor. Kupkuru yaz sıcağında tek beden öylece duruyor. </i></span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Balkondaki iki üç sandalyeden biriyim. Birinde o oturuyor diğerinde ben. Ara sıra yer değiştiriyoruz. Ayaklarını uzatıyor, bana yer kalmıyor. Olsun. Yanındayım. Terk etmiyorum. Geceden başka izleyenimiz, görenimiz yok. Baş başayız. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Birazdan konuşmaya başlayacak.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bal gibi de hatırlıyorum. Geçen bahardı. Baharlar ne de çabuk geçiyor değil mi? El değmemiş bir hüzün daima saklı kalıyor. Usulca sokuluyorsun zamanın koynuna. Hep medet, hep medet. Sanki zaman, beyaz atlı prensmiş gibi! O da öylesine bir bahardı işte. Nereden çıkıp geleceğini bilmediklerinden. Öylesine dediysem öyle kolay kolay yenilip yutulabilir olduğundan değil. Şöyle yaya yaya bastıra bastıra söyleyin de bakın o zaman neler oluyor. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Pencere pervazlarına dayanmaktan yorgun düşen bünyem, birdenbire kendini salıvermişti. İçindeki seslerin dışarıya taşındığı, türlü türlü sözlerin verilip boş vaatlerin dizlerinin dibinden ayrılma vaktinin geldiği anlardan birinde karşıma dikilmişti. Koskoca şehir, gittikçe kalabalıklaşan meydan, bir filmi durdurur gibi duruvermişti. O eskimiş hırkanın kokusu hâlâ burnumda. Uzun uzun sarılmıştım. Sanki onun kokusu üzerinde değildi. Ona ait bir şeyler vardı üzerinde evet, ama onun değildi. Bulana kadar kollarımda ne kadar kuvvet varsa harcamıştım. Sonra film ansızın kaldığı yerden devam etti. Yürüdük. İkimizin de nereye gittiğinden en ufak bir haberi yoktu. Biliyordum. Çünkü ben ne zaman adımları takip edebilecek kadar yavaşlasam kalbim hızlanıyordu. Belki de bu yüzden kalbim onun kalbine dayandı.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Tahta bir masamız oldu. O konuştu ben dinledim. O sustu ben zaten susuyordum. Görseniz, kelimeleri ziyan etmek istemeyeceğiniz kadar güzel anlatır. Bir yerden anlattıklarına dahil olmayı ister hatta o farkında olmadan kendinizi öznenin yerine koyarsınız. O bahar akşamında İstanbul yüklem, ben de özneydim işte.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><i>Birazdan konuşmaya başlayacak. İyice içini doldurdu. Yıldızları, bir yanıp bir sönen apartman ışıklarını, evlerin açılıp kapanan pencerelerini, akşamın geceye dönüşünü ve bir kez daha sabahlayacak olmanın getirdiği o buruk yalnızlığı geride bırakacak. Bir tek anıları ve kalp evinin bütün odalarında saklı tuttuğu o iki heceyi yanında tutacak. Kelimeler birer birer içlerini dökerken akıp giden cümlelerin içinde tıpkı eskisi gibi tutunmaya çalışacak. O değil miydi ki "Bütün günaydınları benim olsun." diyen? Teninde dört mevsimin terini onunla bekleyen... Gözlerinin dağarcığında ondan kalacak heyecanlarla bütün bedeni titreyen... </i></span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Orada saatlerce oturup ne düşündüğümü bilmeden ona baktım. Yüzünde sarı bir gölge, ellerinde çatlamış acılar vardı. Donup kalmıştım. İlk hangi cümlesinden sonra içimde akıp giden bir şeyleri durduğumu hatırlamıyorum ama o an, karşı karşıya oturduğumuz masadan kalkıp yanına sokulmayı ne çok istediğimi çok iyi hatırlıyorum. Bundan hiçbir zaman haberi olmadı. Hiç söylemedim. Yan yana geldiğimiz ve uykuya birlikte daldığımız günlerde bile bahsetmedim. Çünkü insan bir defa dinlemeye başladı mı konuşmayı unutuyordu. Sevincini paylaşırken dünya da nasibini alsın istiyordu da üzüldüğü zaman içindeki her cebe dolan kırılganlıklarını söyleyemiyordu. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Gece olmuştu. Kalktık. Yol boyunca o kapkara gölgelerin içinde bir çıkış aradım. O hırka hep karşıma çıktı. Ne kadar dokunsam da asıl ona dokunamayacaktım. İzin vermeyecekti. Aralıksız anlatacaktı. Nefesinin kesildiği yerde benim nefesimden alıp beni soluksuz bırakacaktı. Unuttuğu bir şeyler vardı. Belki de bir yerlerde bıraktığı bir şeyler... Dönüp dolaşıp o eksikliklere çarpacaktım. Belki istemeyecekti tüm bunların olmasını belki farkında değildi. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Birbiriyle çakışan daracık sokaklardan geçtik. Başımı kaldırıp yukarı baktım. Bir kuble gökyüzü görünüyordu. Yıldızlar yoktu. Gitmesin, benimle kalsın istedim. İçimden. Dışımda bir büyük sessizlik. Bir emaneti teslim eder gibi bıraktım onu orada. </span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">O gün bugündür içimde kimi zaman ufak tefek kimi zaman da bir boşluğu doyuracak kadar büyük kırılganlıklarımla hâlâ susuyorum. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Oysa bahar <b>öylesine</b> güzeldi ki!</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-17454027301619687772013-09-20T01:17:00.001+03:002013-09-20T01:17:13.989+03:00Çığlık<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hep aynı ilkbahar sabahında uyanıyorum. Yataktan bir heyecanla kalkıp elimi yüzümü yıkamış, mide ağrılarıma kulak asmayıp kahvaltı yapmadan ilk kahvemi içmiştim. Hani kelebekler derler ya hani bilirsiniz işte, çoğu zaman tanımlamakta zorlandığımız ama tanımı yapılmaktan da hiçbir zaman vazgeçilmemiş yegâne duygudan bahsediyorum. Önce içe doğru burkuluruz tıpkı "a" gibi sonra biraz bükülür, bi gayret dışa döneriz tıpkı "ş" gibi sonra dimdik durur ve kollarımızı açarız tıpkı "k" gibi...
</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hep derim harfler büyük çığlıklardır. Baştan sona bütün bir hayatın çalkantısını barındırırlar. Düşünsenize sadece yirmi dokuz taneler ama bir araya geldiklerinde doğumlar, savaşlar, kavgalar, mutluluklar, ölüm, korku, kıskançlık aklınıza gelebilecek her şeyin müsebbibidirler. Ben "ah!" derim siz bilmezsiniz neden derim. Sen bir "ah!" dersin ben deli gibi merak ederim. Bu çığlıkları hergün duyarım. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">O gün de duymuştum. İçim bangır bangır bağırıyordu. Onca zamandan sonra bir hayran kalışın zindanında tek başına zamanı tüketmek için beklerken çıkagelmişti. Kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Saatlerle yarışmanın, sevdiğine varacak olmanın en doyumsuz anları değil midir o kelebekler? Kim demiş kanatlarımız yok diye? Kim söylemiş uçamazsınız diye? Ben uçtum. O yüzden gökyüzünü çok severim. Bu yüzden biraz mavi biraz yeşil biraz beyaz ve biraz da laciverttir bakışlarım. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"> Midem hâlâ o gün kahvaltı yapmadan kahve içtiğim için ağrır. Akşam üstü arabacıdan satın alıp da yediğimiz köftenin kokusu hâlâ burnumun ucundadır. Ve uzun uzun yürüdüğümüz yolun sonunda ayrı yollara giderken birbirimize değen parmak uçlarımızda bıraktığımız izlerin hatırası, dokunduğum her eşyada hâlâ bana kendini hatırlatır...
Bir tek sen duy diye, sen anla diye...!</span>Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-61945603497864972662013-05-26T23:11:00.000+03:002013-05-28T01:36:33.832+03:00Ada, Bahar ve Şeftali<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bahar, dallarını gökyüzüne vurmuş. O enginlikte bir şeyler var biliyorum. Sürekli ona bakma isteğimin başka bir açıklaması olamaz. Hayatı onca çirkinliğine rağmen göğüsleyebildiği için belki de... </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yağmuru getirecek kara bulutlar hazırda bekliyor. Ufacık bir an gelecek ve yağmur bulutlardan aşağıya içli içli dökülecek. Yine de orada, siyahın griyle iç içe geçtiği büyük denizde küçük, inatçı bir mavi umut kendince oyunlar oynuyor. Bunu bilmek bile bu kentin ağırlığını dize getirmeye yetiyor. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Çok eskiden başka kentleri de gördüm. Yaşadım. Aşık oldum. İstanbul hepsinden daha fazla yalnız. Sokaklarında yürürken herkesin kolu bir başkasına değer değmesine de hiç kimse birbiriyle yakın değil. Yan yana yürüyenler sanki büyük bir uçurumun karşılıklı kolları gibi uzaklar birbirlerine. Bütün bu yalnızlıklardan sıyrılmak mümkün mü? Kalbimin içinde yıllardır göz yaşlarıyla boğulan bir can taşıyorum. Bir zamanlar deliliğinden mutlu olduğum. Hiç olmadık zamanlarda çocukluğumun Anadolu'nun çok uzak bir ilçesinde, o uçsuz bucaksız tarlaların içinde koştuğunu anımsıyorum. Çocukluğum dolu dizgin koşuyor. Bense evin balkonunda oturmuş onu izliyorum. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Elimde hangi sıraya koyacağıma tam olarak karar veremediğim harfler var. Bir sonsuzluk yolcusu gibi boşlukta sereserpe uzanmışlar. Beni bekliyorlar. Onlar olmadan nasıl doldurabilirdim bu gezegeni? İçimde, kimi zaman benim bile değemediğim derinliklerde bütün yaşadıklarım yüksek sesle konuşuyor. Uzanamıyorum. Bunca anıyı hak edecek ne yaptım? Geçmeyen duygular var. Bir başınalığımı soluklanmak için durduğum her sokak başında teker teker anlatıyorlar.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sonra uzaklar var. Denizi olmayan şehirlerde yaşayabilenler... Belki her şey bir yolculuğa dönüşse yakınlar ama artık gidemiyorum. Yalnızca içten içe izleyebildiğim kocaman bir sahnede büyüyorlar. Orada olmak ve olana bitene belki bir omuz hizasında onlarla bakmak istiyorsun. Ama buradasın. İstanbul'da tramvay seslerinin, metrobüs kalabalığının ve gün geçtikçe markası artan arabaların arasında tek başına. Her şey vızır vızır. Burada hayat vızıldıyor.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><b><i>Bir de şu özlem böyle dokunmasa içime...</i></b></span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">20 Mart saat 07:45. Sabahın avlusunda bir adam, geceden yorgun, sabahı karşılıyor. Henüz uyumamış. Arada bir sigara içmek için dışarıya çıkmasa baharın yanık sevda muştulayan şölenini hiç göremeyecek. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Şeftali ağacının taze kokusu, yeni sürgün vermiş dallarının arasından fışkırıyor. Tepenin ardındaki sis örtüyor saklı tutulmuş sözcükleri. Birlikte balkona çıkıyoruz. Tek bir fotoğraf karesinin içine sığmayı başarıyorum. Gökyüzüne açılan saklı bir yer sanki burası. Henüz bulmuşken onu, geçip gitsin istemiyorum. Teni bembeyaz. Okuduğum kitaplarda kalamayacak kadar gerçek. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Adanın geniş görüntüsünün ardındayız. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Uyumayarak bu dünyada kalmayı bekliyor. Aklıma Tezer Özlü'nün dedikleri düşüyor: </span><i style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">"Yaşamım boyunca uykuyu beklediğim kadar hiçbir şeyi beklemedim." </i><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Susuyorum.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Güneş yükseliyor. Gün aydınlanıyor. Bir önceki gecenin kilit üzerinde bırakılmış anahtarları kapıyı, adadan gelen vapurun sesiyle açıyor. Adam ha uyudu ha uyuyacak.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><i><b>Böyle şeyler de olabiliyormuş hayatta...</b></i></span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">26 Mayıs saat 09:15. Çok uzakta bir kadın sırtını duvara yaslayıp y</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">eni güne doğru gerinirken</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> türlü düşünceler peşinde gülümsüyor. Kayıpları birer birer aklında. Hiç izin vermediler ki unutsun. Dinlenmek için kaçtığı yolculuklarda yanındaki koltuk hep boş. Çünkü onca anıyı yerleştirecek hiçbir yer yok. Apansız uyanmış uykularından. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">F</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">otoğrafı göğüs kafesine yerleştiriyor. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Biliyor, sevdiği adam uyumadan önce son bir sigara daha içecek. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Bahar, şeftali ağacının gövdesinden gökyüzüne dayamış kollarını. Sıcak olacak bu yaz. Bütün bir gece onunla kalacağım. Burada herkes, herkesi terk ediyor. Bütün insanlar işe gidiyor. Apartmandan çıkmadan, merdivenlerde başlıyor kargaşa. Topuk sesleri, ağlayan çocukların tesellisi, aceleyle kilitlenen kapılar daha gökyüzünü görmeden başlıyor. Sanki yürümek, geride bırakmak için bir şeyleri. Ada şimdi ne güzeldir. Tam da mevsimi. Gitmek, gitmek istiyorum. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-85305344455599177362013-05-24T16:41:00.001+03:002013-05-24T16:41:49.324+03:00Adı Güzel<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Onu ilk defa yüksek bir apartmanın çatı katında öptüm. "Kuş oldum sanki. Boşluğa bırakıp kendimizi, sonsuza dek düşelim mi?" dedi. Gülümsedim. Uykusu vardı. Bir süre beni izledi. Gözleri pamuktan bulut, yarı açık. Sonra tamamen kapandı. Soluğu rüzgâr. Ilık. Avuçlarıma dolan omuz başlarından tuttum. Kanatlarını okşadım. Yorgun ama mutluydular. Odada fesleğen kokusu. Pencerede gökyüzünün mahmurluğu, içimde "bulut". Uyuyana kadar uyumadım. </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Gece uzadıkça uzadı. Uykuda yan yanaydık. Sevdiği şeyleri anlattı. Dinledim. Yüreği hafifti. Üflesem dağılacak, öyle narin. Dokunmadım. İzlemek yeterliydi. </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Bir başkasının rüyasında olmayı hep merak edermiş, öyle söyledi. Annesi gideli çok olmuş. Özlemiş. Özlemi yumuk yumuk yüreğine dolmuş. Tuttum elinden, götürdüm. Bir adımda annesinin rüyasına daldık. Ateşlendi. Boncuk boncuk terledi. Orada, o rüyada kalmayı istemedi. Hoşuna gitmedi. Çıktık. Sonra babasının rüyasına girdik, kolkola. Yüksek sesli kahkahalar duyduk. Birbirine değip kırılan bardak sesleri. Bir kadın gördü. Önce annesi sandı. Yüzünü göremiyordu. Merak etti. Git dedim. Parmak uçlarında yürüyerek yakınına gitti. Belki tanırım diye. Değildi. Ben, rüyanın başlangıcında onu bekledim. Çok önceden gördüklerim vardı. Ses etmedim. Ağlayarak geri döndü. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">"Şuramda", dedi göğüs kafesinin orta yerini göstererek, bir sancı var. Batıyor. Nefes alamıyorum." </span><br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Başını omzuma dayayıp onu yavaşça rüyadan çıkardım. Uzun uzun ağladı. Yanakları, bacakları, elleri her yeri göz yaşı doldu. Tanımadığı bu ıslaklığa baktı. "Bunun adı ne?" diye sordu. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">"Gözyaşı" dedim. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">"Ne işe yarar?" </span><br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">"Denizleri doldurmaya." </span><br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">"O zaman benim denizim dolmaya başladı." diyerek hüzün ve mutluluk karışımı bir sesle dayandığı yerden doğruldu. Denizi mi seviyordu yoksa göz yaşını mı sevdi anlayamadım. Ne karşılık vereceğimi bilemedim. Sustum.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Uykusu ne uzun sürüyordu. Birkaç defa seslendim. Duymadı. Belki de duymamazlıktan geldi. Burayı sevmiş olmalıydı. Ardından koştum. "Yukarıya çıkalım" dedi, gökyüzünü göstererek. "Nasıl çıkılacağını bilsem çıkardık ama bilmiyorum." dedim.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Biz de dağ başında oturduk. Burası da yüksekti ama onun aklı hep orada, gökyüzündeydi. Uzun uzun izledi. Masmavi oldu elbisesi. Çok sevdi. Çünkü güzeldi. </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia;">Aşağılara doğru bakmak için eğildi. Belinden tuttum. Ya ayağı kaysaydı uykusunda, bir daha tutamasaydım? Ne yapardım? Sıkı sıkı tuttum. Bu defa o gülümsedi. Kirpiklerinden yüzlerce kelebek havalandı. Rengârenk. Ben kanatlarını sevmeye razıydım.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Bir film oynuyordu. Ormanlar yanıyor, adını bilmediği silahlar ateşleniyor, evler yıkılıyor, bombalar patlıyordu. İnsanları gördü. Ölü bedenlerinin altında toprağa yakın. Korktu. Hayat, sahnelere bölünmüş ağlıyordu. Üzüldü. Göğüs kafesine dokundu elleri. Çocuktu. Dudaklarına acı bulaştı. "Neden bu kadar ağrıyor kalbim?" dedi ve korkuyla kanatlarına baktı. "Çünkü dedim, acıyla tanıştın." Acıyı sordu. Yokluk dedim. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">"</span><span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Babamın yanındaki o kadını gördüğüm zamanda da mı acı oradaydı? dedi. Başımı eğdim. Elimi alıp gözlerine yaklaştırdı: "Biliyor musun sanırım birazdan denizleri dolduracağım." </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Birdenbire büyük bir fırtına koptu. Toz zerrecikleri havalandı. Hayat, yeryüzünden gökyüzüne doğru koşmaya başladı. Orayı sevmişti. Dağ düzleşti, denizler karıştı, ağaçlar köklerini toplayıp kaçıştı. Rüyalara baktım. Bir yerlerde mavilik mutlaka kalmış olmalıydı. Onu güzel bir rüyadan uyandırmak istedim. Mutluluğun anlamını da sorabilmeliydi. Adını söyledim. Üç defa üst üste hayat, hayat, hayat... </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Gözlerini açtı, beraber şehri izledik. İnsanlar bizden önce yatağa uzanmış, uyuyorlardı. Usulca</span><span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"> öptüm onu. Gözlerime baktı. Birlikte gülümsedik. Kelebekler kanatlarıyla serinletti gecemizi. Mutluluk dedi sustu. Elini göğsüme koyup kalp atışlarımı dinledi.</span><span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"><br /></span><br />
<span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;"></span><span style="font-family: Georgia, "Times New Roman", serif;">Hayat, tüm güzelliğini sürmüş gibi üzerime. Yüreğimde fesleğen kokularıyla dolu bir dağ esintisi dolaşıyor. Şimdi biraz uyumak istiyorum. </span><br />
<br />
Huzur. Adı güzel. <br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br />Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-62095794383015769052013-05-03T01:30:00.001+03:002013-05-03T01:30:16.710+03:00Elbise Çukuru<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Giriş cümlem yok. Aslında bunu öyle sanabilirsiniz ama pek değil. Evin içinde bir koşturmacadır gidiyor. Sanki yüz yıllık bir tatile çıkacakmışım, bir daha hiç dönmeyecekmişim gibi valizi bir dolduruyorum bir boşaltıyorum. Aklıma yaz tatiline gittiğim günler geliyor. Bir haftalık elbise programlaması yaptığım o son gece telaşları. Dünyayı satın almışım. Ama en çok da siyah ve kırmızıya ait ne varsa tıkmışım dolaba. Askılar ağırlığından çıldırma noktasına gelmiş. Her biri tonlarca elbise taşıyormuşçasına sağdan soldan boyunlarını bükmüş. Bense hâlâ ne giyeceğimi bulamıyorum.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ruhum daimi bir serzenişte. Benim evin inişleri de çıkışları da adamı öldürür. Ben de öldüm. Çok öldüm. Şu inatçılığım da olmasa, bu koyu kahverengi gözlerle bir daha dünyayı nah görürdüm. Nah dedim de çok eskiden bir çocuk vardı. Adını şimdilerde hatırlamıyorum. Ne zaman bir araya gelsek: " Nah şurda bi adam var. Onun da eski püskü bi evi. Oraya gidelim mi?" der, dururdu. "Ne yapacaz?" derdim. "Nah şurda bi ev var." diye başlardı yeniden cümleye. O eve hiç gitmedim. En çok da o çocuğun istediğini yerine getirmediğime üzülüyorum. Ne yapıyordur acaba? O eve girmiş midir, bilmiyorum. Geçmiş böyle en olmadık zamanlarda yoklama almaya başladı. Anlar geliyor gözümün önüne bense durmadan onları savuşturmaya çalışıyorum. Abuk sabuk şeyler hatırlıyorum. Nohut topladığım, közde patates pişirdiğim, bu nasıl bir giysi deyip de ehramın içine girmeye çabaladığım onlu yaşlarım aklıma geliyor. Yıkıntıların arasında minnacık şeyler arıyorum. Annem hep der: "Ne kadar da güzel bir çocukluğun vardı halbuki nasıl olur da hatırlamıyorsun hayret ediyorum." Ben de bilmiyorum anne. Ne yaptım, nasıl yaptım da onca şey silinip kayıplara karıştı? Benden uzaklaştı, bulamıyorum. Belki de yakın zaman ait ne varsa geçmişimi silerek soluk alıyor. Belki de bu, benim ödediğim bir diyet. Geçmişimden vazgeçmem karşılığında bugünümde yaşadıklarımın ağırlıklarından kurtuluyorum. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Ehrama sarınmak zor işti. Hayal meyal olsa da kollarıma doladığım o tuhaf, iplikleri batan giysiyi anımsıyorum. İçinde kaybolmacasına, sırf meraktan boncuk boncuk terlemiştim. Sahi, koyun yünü müydü o? Siz bilmezsiniz kurutulmuş tezeğin içinde pişen pembe patatesin tadını. Mübarek öyle güzel olurdu ki yemeğe doyamazdım. Şimdi nerede bulacaksın o ince kabukluyu?</span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Atmaya da birine vermeye de kıyamıyorum şu elbiseleri. İnsan yirmi yedi yıllık bir eteğin içine hâlâ girebilir mi? Ben giriyorum. Aynanın karşısına geçip kendime baktıkça Mersin'in bir kasabasındaki güneşli günlere gidiyorum. Havuz çocuğuydum. Saatlerce ellerim buruşana, annem çık artık diyene kadar havuzdan çıkmazdım. Boyumu aşan yerlere girersem ölür müyüm diye düşünürdüm. Merak işte. Bir çocuğun en büyük kumarı. Şimdi zorlasanız girmem havuza. Ben artık bir deniz kızıyım.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Saatlerdir elbise dolabının karşısındaki yatağımın üzerinde bağdaş kurmuş dolabı izliyorum. Kapıları ardına kadar açık. Sanırsınız içeride cümbüş var. İç içe geçmiş elbiselerin dikiş yerlerinden sesler yükseliyor. Her şey, bütün anılar birbirine karışmış. Çoğunu unutmuşum. Ya da onlara yaptığım gibi aklımın en gerisine tıkıştırmışım. Dolabın içinde kocaman bir elbise çukuru yaratmışım. Bazılarına ulaşmak neredeyse imkânsız. Bir askının üzerinde on beş yıl üst üste durabilir mi? Duruyor işte! Bir tek yeni aldıklarımdan çıt çıkmıyor. Onlar bu kargaşada sessiz ve kimliksiz bekliyorlar. Günün hangi saatinde, nerede ve kimlerin yanında arz-ı endam edeceklerini bilmiyor olmanın tedirginliğini yaşıyorlar. Tıpkı benim gibi... </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Annem uzaklardan bana bakıyor. "Ne yapacaksın bunca elbiseyi, biraz para biriktir. Daha düzgün şeyler al. Çocuk değilsin artık. Boğazından kesmiyorsundur inşallah." diyor. Bense hep aynı sözlerle, annemin yıllar yılı söylemekten usanmadığı cümlelerini savuşturuyorum. "Aldım işte."</span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-41032088542738081242013-04-25T13:56:00.000+03:002013-06-24T13:57:24.671+03:00Hepimiz Aynı Oyunlarda Yaralandık - Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bilirsiniz, bazı sözcükler tılsımlıdır. Hele ki o sözcükler kendi içerisinde duru, halden anlayan, hali anlatır cümlelere dönüşmüşse tılsım giderek büyür ve sizi de o dünyanın içerisine ansızın çekiverir. Alır demiyorum. Çeker! Hem de öyle bir hızla çekiliverirsiniz ki siz yavaşlamaya çalıştıkça cümleler sanki birlik olmuşçasına o tılsımlı dünyada, ruhunuzla birlikte sizi ele geçirir. Üstelik bu, hiç de kurtulmak isteyeceğiniz cinsten bir durum değildir. Duygularınız havaya kalkar ve teslim olursunuz. </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ben çok teslim olduğumu bilirim. Bazı kitaplar tıpkı başka bir hayattan seslenir gibi gelir. Elbette siz de geçmiş olabilirsiniz aynı hayatın bir köşesinden. Sebepleriniz aynıdır. Aynı oyunlarda yaralanmış, bir dönem çok yakın olduğunuz arkadaşlarınızı kaybetmiş, sevdiğiniz adama/kadına aşkınızı söylemekten korkmuş ya da delikanlı gibi karşısına çıkıp içinizde ne var ne yoksa dökmüşsünüzdür. Tılsım bunun neresinde diyeceksiniz? İşte tam da bu noktada o ele avucuna sığmayan doğallıktan, yalınlıktan bahsetmek gerek. Süslemelerden uzak, okuyucusuyla bir çay bahçesinde oturuyormuşçasına sohbet ederek meramını anlatan, sizi kendi hikâyelerinin baş misafiri haline getiren, hiç bitmese sohbet hep uzasa dediğiniz bir doğallıktan söz ediyorum. Böyle olunca, bir kitaptaki cümlelerin o tılsımlı dünyasını görmeniz içten bile değil.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Mahir Ünsal Eriş de ilk öykü kitabı Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde ile bizi öyle bir dünyanın içerisine çekiyor ki duygularınız hızla akıp giderken siz inadına yavaşlamak için çaba sarf ediyorsunuz. Tıpkı sokakta en sevdiğinizin oyunu doya doya oynarken gaipten gelmesini umduğunuz annenizin 'Hadi eve gel artık çocuğum!' seslenişindeki gerçekliği göz ardı etmeye çalışmak gibi... Biraz daha zamanın olsa da oyunumu devam ettirebilsem, eve biraz geç girebilsem hayıflanışıyla kalakalıyorsunuz. </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Kitabı mümkün olabilecek en uzun zamana yaymayı, buram buram Erdek ve Bandırma kokan sokakları kâh mutlu kâh hüzünlü kâh yaramaz adımlarla arşınlamak istiyorsunuz. İşin tılsımlı yanı da bu. Teker teker Eriş'in öykülerinde bahsettiği arkadaşlarından biri oluyorsunuz. Gazozla aspirin içen Serkan, kara kaşlı kara gözlü Gülderen, biten bir aşkın ardından yalvar yakar medet bekleyen adam, Fidan ve daha niceleri... Cinsiyetten bağımsız hepsiyle sarsılmaz bir bağ kurmanızı sağlıyor kitap.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Çocukluğun en savruk zamanlarının içerisinden, olgunluğun en şaşalı dönemiyle geçer gibi garip bir hüzün bulaşıyor içinize. Ama kitaptaki öykülerin belki de en güzel tarafı, b</span><span style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; line-height: 22px;">irçok yerde oldukça komik ayrıntıların da olması. Yani</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> birden öyküde bahsi geçenleri, içi tebessüm dolu yeşil bir denizin içinde ekinlere sırt üstü uzanarak: "Babam mı döver, Tommiks mi?" diye sorular sormaya başlarken ya da en olmadık zamanda, Rönasans resimlerindeki iblislere gönderme yaparak, sevgilisinin gerdanına kusarken bulabiliyorsunuz. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Duyguların bu iç içeliği sayesindeyse kitap için "hüzünlü" demek haksızlık olurdu.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span><span style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; line-height: 22px;">Mahir Ünsal Eriş bu insanları ve onların başlarından geçen bütün bu olayları, herkesin başına gelebilecek kadar sıradanlıkta anlatarak, tam da yazının girişinde bahsettiğim gibi, </span><span style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; line-height: 22px;">okuyucusunun</span><span style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; line-height: 22px;"> ansızın kahramanlarının “doğal” hayatlarına tanık olmasını sağlıyor. H</span><span style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; line-height: 22px;">epimiz bu yaşanmışlıklardan en az bir benzerini görmüş ya da duymuş olabiliriz.</span><br />
<span style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; line-height: 22px;"><br /></span><span style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; line-height: 22px;">Kitapta bir yerde: <i><b>"</b></i></span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><i><b>Bu sene bir tuhaflaştı havalar, sohbetine malzeme verecek kadar tuhaf şeyler oluyordu havalarda."</b></i> diyor Mahil Ünsal Eriş. Ben de diyorum ki bu sene bir güzelleşti öyküler. Hani, <i><b>"İçime bir ad koyacak olsam Leyla derim, öyle güzelim."</b></i></span><br />
<br />
<br />
Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde…<span style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 16px; line-height: 22px;"> </span><br />
<span style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 16px; line-height: 22px;">/ Yazar: Mahir Ünsal Eriş / İletişim Yayınları / Editör: Levent Cantek / Temmuz 2012 / 152 Sayfa</span><span style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 16px; line-height: 22px;"> </span><br />
<span style="background-color: white; font-family: Georgia, 'Times New Roman', Times, serif; font-size: 16px; line-height: 22px;"><br /></span>
Not: Bu yazı 25.02.2013 tarihinde "Egoist Okur'da" yayımlanmıştır.<br />
<br />
<a href="http://egoistokur.com/bangir-bangir-ferdi-caliyor-evde/">http://egoistokur.com/bangir-bangir-ferdi-caliyor-evde/</a><br />
<br />
<br />
<br />Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-49594323737703531992013-04-18T21:02:00.002+03:002013-04-29T00:10:11.759+03:00Çok Önceden<div style="text-align: right;">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><b><i>Bazı hikâyeler anlatılmak için öyle yüksek sesle bağırırlar ki sırf onları susturmak için yazarsınız. </i></b></span></div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><b><i> Stephen King</i></b></span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sürekli yağmur yağıyor. Pencereyi ne zaman açsam içeriye kurşun gibi bir sessizlik doluyor. Yine de pencereyi kapatmayı hiç istemiyorum. Ardından ne geleceğini bilmediğim bir yolculuğa çıktım. Canım hep yandı. Belki de bu denli acıya hazır bütün bu bekleyişler. Ama işte yağmur yağıyor ve ben bunca sessizlik içinde, çığırından çıkmış bir gecenin etrafa dolan bakışlarında seni bulup çıkartıyorum. Hayatsın. Bir damar nasıl ki can verir ağaca ve bir kan nasıl ki yaşam için çırpınır bedenler içinde, işte sen de benim damarımsın. Bazen çıldırasıya büyüyor. Genişledikçe içimde bir yangın; görsen bütün evi yutacak gibi oluyorum. Eşyalar darmadağın. Adını koyamadığım, daha önce hiç karşılaşmadığım bir şenlik alayı kasıp kavuruyor gövdemi. Gövdemde bir mum. Yanacaksın diyor savrula savrula. Aklım sanki evvelde takılmış ahirde oyalanıyor. Bir yanım hep o evde.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ekim başlangıçlarını severdik. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Yılın bu zamanları eylüle göre serin olurdu.</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> Umurumuzda olmazdı. Kış mevsimi başlayana kadar sahil boyunca yaptığımız uzun yürüyüşlerimiz devam ederdi. Daha üşümeden koşmaya başlardık. En önce senin nefesin kesilirdi. Soğuk kumlara bırakırdın yorgun bacaklarını. Arkamdan söylendiğini, "İkimiz de çok içiyoruz sigarayı, nasıl oluyor da benim nefesim senden önce kesiliyor?" dediğini duyardım. Yine de seni geride bırakıp var gücümle koşmak hoşuma giderdi. Belki de seni yalnızca o anlar içinde bırakabildiğim, kopmayı başarabildiğim için durmazdım. Kendinle mücadele etmeni sağlayabildiğim tek şey, bu aciz koşuydu. İntikam sessiz alınırdı ve aşkı kabulleniş, o intikamı göz göre göre kendi ellerinle öldürmek demekti.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Evden koşa koşa kumsala indiğimiz, ayakkabılarımızı bile giymeye fırsat bulamadığımız zamanların birinde: <i>"Biliyor musun benim hiç oyuncak arabam olmadı."</i> demiştin. Soluk soluğa peşinden seni yakalamaya çalışırken bu cümle nereden aklına gelmişti kim bilir? "Hadi kasabaya gidip sana oyuncaklar alalım o halde." diye arkandan bağırmıştım da cevap bile vermeden koşmaya devam etmiştin. Beni geçmene izin vermiştim. Öyle ya, sen zaten hep en olmadık zamanların adamıydın. Kavga ettiğimiz zamanlarda bile durup alakasız bir şeyler söylemeye bayılırdın. Sinirlenirdim. Ben sinirlendikçe kahkahalarla bana gülerdin. Dudaklarım ele verirdi küskünlüğümü. Hiç konuşmak istemezdim böyle anlarda seninle ama sen ne yapıp edip alırdın gönlümü. Gönlüm zaten gönüllü bir tutsaktı senin sözlerine, bilirdim. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bir defasında, yine beni böyle zıvanadan çıkardığın bir gecede, neden sürekli aynı şeyi yaptığını sormuştum sana. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Şaşkınlığımı, yüzümde biriken o çocuksu kadınlığımı sevdiğini söylemiştin. Söylendiği an içinde kendimi iyi hissetmemi sağlayacak her şeyi bilirdin. Oysa aradan belli bir zaman geçtikten sonra yine aynı huzursuzlukla başbaşa kalırdım. Aklımı sürekli meşgul eden hallerin vardı. Bilmediğim bir eksiklik, seninle bir bütün olmamızı engelleyen kayıp duygular beni, sana karşı hep çıkmazda bırakıyordu. Yüzüm, yaşadığın şehir kadar tanıdıktı bedenine. Ne kadar saklamaya çalışsam da seni ikna etmek için çabalasam da bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydın. Yine de beni kendi halime bırakıp katlanmakta zorlandığım sessizliğinin içinde bir yerde yürümeye devam ederdin. Bense bir başıma, sen ve sensizlik arasındaki masalda avunmaya çalışırdım. Kaç defa alıp başımı gitmeyi düşündüm. Çaresizliğim engel oldu. Kadere inanmazdım ama aramızdaki uçurum günden güne büyümeye başladıkça yazgı denilen şeyin peşimde dolaşan, bana ait olmayan ama bana sırnaşan kötü bir gölge olduğuna inanmaya başladım. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Birkaç ay daha aynı evi paylaştık seninle. Sonra bir gün ansızın gitmek istediğini söyledin. Sürekli somurtmamdan, söylediğin her söze bir anlam çıkarmamdan, seni sık boğaz etmemden bıktığını, daha fazla beni alttan alamayacağını, ayrılmamızın ikimiz için de en doğru karar olduğunu bir bir yüzüme vurdun. O gürültünün içinde sığınabileceğim bir yer yoktu. Ben de en iyi bildiğim şeyi yapmakta gecikmedim ve sustum. Bir dağ nasıl susarsa öyle. Parçalarım ufala ufalana aşağılara doğru yuvarlanıyordu. İçimde öfkeden büyüyen bir kelime ordusu vardı. Çok istedim senin gibi apansızca içimde birikenleri suratına vurup defolup gitmeyi. Yapamadım. Kendi çaresizliğimde, kollarım kendime dönük, bıraktığın acıları etraftan toplayıp bir bedenin içinde iki kalp vuruşuyla kalakaldım. İşte o zaman, gidebilmenin aslında ne kadar da kolay bir şey olduğunu umarsızca bana gösterdiğin o an daha iyi anladım çaresizliğin ne demek olduğunu. Kendi ellerimle kendime kazdığım mezarın içinde oturup bizi izledim. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Aradan yıllar geçti. Senden sonra birkaç defa kumsaldaki eve gittim. O hiç sahip olamadığını söylediğin oyuncak arabalardan bir torba dolusu alıp o cümleyi bana söylediğin yere bıratım. Ayak izlerimiz sanki o koştuğumuz kumların üzerinde hâlâ duruyordu. Geçmişi sıfırlamak diye bir duygu yanılsamasına kapılırım umuduyla sahil boyunca dolaştım. Oysa geçmiş, her defasında ayak bileklerimden sıkı sıkı tutuyordu. Seninle birlikte geçirdiğimizin zamanlardan eser yoktu ama o günleri var etmek için benimle savaşan kırık bir kalp, kumların üzerinde benimle yürüyordu. Bir zamanlar kırık dökük de olsa nefes alabildiğim o yerden bir daha dönmemek üzere uzaklaştım.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Neyi bulmaya gitmiştim? Ne beklemiştim? Her şey değişmişti. Evin rengi, kasabanın kokusu, denizin sesi... Değişmeyen bir tek bendim.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Bir yanım hep o evde. Çok önceden çekip gitmeliydim. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-76655278613487740872013-04-18T20:13:00.003+03:002013-04-18T20:13:49.659+03:00Şimdi Sen Kim Bilir Nerelerdesin?<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Ne zaman istediysem o zaman
yürüdü ayaklarımda dünya. Deli bir huzursuzluk hali bendeki.</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Dudak kenarlarımda kısa kısa gülümsemeler.
Sigaram hep biraz alıngan. Küçük ayrıntıların, büyük bekleyişlerine özlem
duyuyor ellerim. Ne yana baksam, hiçbir şey açık seçik görünmüyor. Durmadan
uğurluyorum. Sonu gelmeyecekmiş gibi hatırlıyorum. Bir şeyler vardı. Kaç gece
oldu unuttum. Yirmi, on, on dokuz, seksen... Sıralamanın ne önemi var ki? Akşam
oluyordu. Her zamanki gibi aynı yerde onu bekliyordum ama o yoktu. Sonra ben
unuttum. O da unuttu.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Dokunduğum her bedenin yitirilişe
adım adım yaklaşmasındaki bu benzeyiş, gökyüzünü anlatan masallar kadar çirkin.
Haksızlık etmek istemem. Sadece bir zamanlar ne de ihtişamlı kanmışım demekten kendimi
alıkoyamıyorum. Bağışlayacaksanız,
sizler bağışlayın beni ama yaşanmadıktan sonra hangi masal güzel ki? O
yüzden, güzel kaybedişlerim var benim. Uğruna kadehler dolusu denizleri
devirdiğim rüyalarım. Yok, hayır, pencerelerin bir suçu yok. Onlar yalnızca bu
anlatışta bir mizansenin suç ortakları. Nefes almak uğruna açıp boğularak
kapattığım bir dünyanın mandalları. Korkmayın, biraz topukları kırılsa da
rüyalarımın elbet onlar da doğrulacak bu bahar akşamını karşıladığım yerde. Yol
bunun için değil midir? Ben de düştüm yola. Ardımda rüzgâr gibi geçen günlerin
sıcak soluğuyla.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Şu sancı geçmedi gitti bir türlü.
Böyle büyük bir sevdanın, tanıdığım hiç kimseye gölgesi düşmeden hemen yanı
başımdan geçip gitmesinin üstesinden nasıl geleceğimi bilmiyorum. Belki zaman,
şimdi değildi. Hani hep geç kalır ya birileri bir diğerine. O da böyle bir son
sözün görkemine aldanmıştı belki de. Sağ elinde onlarca isyanın izi, içinde
kimselerin çözemediği bir gürültüyle gelip girdi dünyama. Sonra alabildiğine
büyük bir uğultu bıraktı ayak bileklerime. İşte ben o an durdum. Yürüyemedim.
Kendimden geçtim. Zaman da değildi belki tüm bunlara ortaklık eden; önce
korkunç bir sessizlik baş gösterdi. Evin odalarındaki şenlik alayında nereye
kaçacağımı bilemedim. Ardından İstanbul dönmeye başladı. Ben soyundum. Kapıyı,
birbirine karışmış seslerimizin üzerine kilitleyip kaçtım. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Beyoğlu'nun arka sokaklarından
kalabalığa karışmadan Karaköy'e indim. Kısmet diye bir şey varsa şayet benim
masa yine bomboştu. Galata akşama hazırlanıyordu. Işıkları bir bir yanmaya,
müdavimleri kim bilir kaçıncı buluşmanın son dönemecine girmek için kapılarını
çalmaya başlıyordu. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bu salaş meyhanenin en anlamlı
yerinde ben oturuyordum. Mezeler tamdı. Kavunu sevmezdim ama kavun kokusunu
severdim. Rasim Amca bilirdi neleri sevdiğimi, sormasına lüzum yoktu. Gülerdi
böyle dediğimde bana. Gülüşünü izlerdim. Zaten bu mevsimde kavun da olmazdı.
Ama ben yine de söylerdim. "Deli kız." derdi. Sanki ben herkes için
hep biraz deliydim. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Önceleri, üniversitedeyken, sek
içerdim rakıyı. Sonra ne olduysa kimin oyununa geldiysem bir daha tövbe
koyamadım ağzıma susuz. Aslında nedenini biliyorum da varsın küller yerinde
ağırlansın. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">En kuytuda, tahta masanın
kenarındaki büyük çatlakla, bir küçük rakı şişenin koynunda gelen geceyi
selamlamaya hazırlanıyordum. Onca yokluğun, bu küçük ayaklara çörekleneceğini
nereden bilebilirdim ki?</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Taş plak henüz suskundu. Bir
sigara yaktım. Bazen, içtiğim ilk sigaranın dumanının nereye uçup gittiğini
düşünürüm. Hele ki böylesine yalnız ve aklım karmakarışıkken. Sanki o da alıp
başını gitmeye meraklıymış gibi gelir bana. O yüzden, bilinmezliğe kaçıp
gitmesin diye olabildiğince içime çekerim. İsterim ki usulca içime uzansın.
İyice sokulsun. İçimde dağılsın ve orada öylece kalakalsın. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bu gece, yıldızlar çıt
çıkarmıyordu. Rakı bardağımı elime alıp deniz kenarına yürüdüm. Denizin sohbeti hep uzun olurdu. Günlerce
susmadan konuşsanız sanki derinliklerinde sizi misafir edecek koca koca odaları
vardı da usanmadan dinlerdi. Üzüldüğüm, kendimi hırpaladığım onca gece, kendi
kavlince konuşurdu. Bilirdim, ne zaman dalgalansa bana kızmaya başlardı. Bir
başıma kalmama hiç izin vermezdi. Bazen o kızardı, ben susardım. Sanki hiç
tüketilmeyen bir aşkımız vardı. Hatıralarımın en sulu yandaşıydı. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Kısacık sürmüştü. O beni
uyarmıştı ama ben dinlememiştim. Gidişine alışırım sanmıştım. Tanıdığım ve
artık iyiden iyiye ezbere bildiğim çığlıklar duyuyordum. Nerede, kim varsa işte
hepsi birer birer gelip kuruluyordu etrafıma. Birkaç yudumda beyaza bulanan bir
sarhoşlukta kırıp dökmediğim ne varsa onlara da dokunmuştum. Kısacık bir an
karşıma dikildin. Sana baktım. İstanbul'a nasıl sokulduysam sana da öyle
sokulmuştum. Sokak sokak, cadde cadde geçivermiştim teninden. Sabah akşam
bekledim seni. Vurgun bir tek denizde olmuyordu.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Dalmışım. Rasim Amca'nın omuzuma
dokunmasıyla irkildim. "Kavun yok mu?" diye sordum. Gülmedi. Kaş göz
işaretiyle masana geç artık dedi. Eteğimi silkeleyip kalktım. Eteğimde
sabahlara kadar birbirimize karıştırdığımız gecelerin hiç geçmeyen kokusu.
Belki dedim içimden, olur ya, şu rüzgâr taşır sana içine hapsettiğim kokuyla
anlatamadıklarımı. Şimdi sen kim bilir nerelerdesin? Söylesene, biri olmadık
yerde niye gider?</span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ben sigaramı kim bilir kaçıncı
defa yakarken ve yine de o bu duruma alınırken, yıldızlar göz kırpıyordu.
Masaya yaklaştıkça taş plaktan bir cümle dudaklarımın kenarından rakı bardağına
damla damla düşüverdi: <b><i>“Ölmek istedim bir türlü ölmedim.”<o:p></o:p></i></b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br />
<br />
<br />
<br />
Not:14 Mart 2013 tarihinde Büyükkeyif'te yayımlanmıştır.<br />
Yazının linki: <a href="http://buyukkeyif.com/simdi-sen-kim-bilir-nerelerdesin/3356">http://buyukkeyif.com/simdi-sen-kim-bilir-nerelerdesin/3356</a></div>
Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-2375328321399716052013-04-04T00:49:00.000+03:002013-04-29T00:12:29.992+03:00Varoluş Portreleri<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: left;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Burada
öylece durmuş onu izliyorum. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Gideli neredeyse
üç ay oluyor ve üç aydır her gün, aynı yere gelip oturuyor. Gündüzleri sürekli
uyuyordu. Çocuğumuz doğduktan hemen sonra başladı bu alışkanlığı. Belki daha
önceleri de vardı ama ben fark etmemiştim. Ne de olsa ikimiz de çalışıyor,
birbirimizi çok geç saatlerde görebiliyorduk. Yavrucak zırıl zırıl ağlardı
saatlerce. O çığlıkları nasıl olur da duymaz bir de anne olacak? Kaç defa
onunla konuşmaya çalıştım, beni anlamadı. Ya da anlamak istemedi. Varsa yoksa
durmadan aynı cümleyi mırıldanıyordu: <b><i>“Ben buraya ait değilim.”</i></b> Oysa kendi
isteğiyle çıkıp gelmişti. Beni seviyor sanmıştım. Hiç düşünmeden evlenmiştik.
Ailesiyle arası çocukluğundan beri iyi olmamıştı. Arkadaşlığımız boyunca evde
bitmek bilmeyen kavgalardan, annesinin onu hırpalayışından ve “Sen ne biçim bir
çocuksun?” diye onu hor görmesinden bahsederdi. İçim burkulurdu o bunları
anlatırken. Seviyordum. Canı sıkılsa, üzülse içim parçalanırdı. Böyle olacağını
bilsem onu karı diye alır mıydım? Hata bende. Sorgusuz sualsiz o hayattan,
benim hayatıma girmesine ben izin verdim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Buraya
değilse nereye aitti? Söylemezdi. Kavga etmek isterdim. Konuşsun da
içindekileri döküp anlatsın diye. Susup kalırdı. Şimdi de o bankın üzerinde,
tıpkı evde oturduğu zamanlardaki gibi kaskatı kesilmiş bir şekilde oturuyor.
Kucağında yavrumuz, aramızda tel örgüler ve hiçbir zaman açıklığa kavuşmamış
bir hikâyeyle… Lanet olsun. Geçemiyorum da buradan o tarafa. Hem geçsem ne olacak
ki? Çıldıracağım.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Korkuyorum.
Her sabah buraya gelip uzaktan uzağa onu izlemekten yoruldum. Bütün hayatımızı
mahvetti. Bir sabah ansızın gidiverdi. Ne çok aradım. Ne istediğini
anlayabilmek her zaman zor olmuştu. İki yıldır evliydik. İlk zamanlar ne kadar
da güzeldi her şey. Kendi ailesinden, orada yaşadığı kötü günlerden paçayı
kurtarınca, öyle derdi, okuluna daha çok zaman ayırmıştı. Resim yapardı.
Neredeyse bütün zamanını kadın portrelerine harcardı. İyiydi de. Resim
öğretmeni olmayı istememişti. Üniversiteden mezun olduktan sonra bir yıl
dayanabilmişti öğretmenliğe. “Orada, o okulda ben olamıyorum bir türlü. Yeteneğimi
köreltecek çocuklar.” diyordu. Hiç anlamıyordum. Çocuklara resim yapmayı
öğretmekle yetenek denilen şey nasıl oluyordu da körelebiliyordu? Sanırım ilk o
zamanlar başladı aramızdaki anlam savaşları. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Onlarca
kadın portresi yaptı okuldan ayrıldıktan sonra. Evin bütün odalarında,
yüzlerinde acınası bakışlarıyla bakan kadınlar düşünün. Kimisi boşluğa bakar
gibi koridorun bir başında duruyor diğeri içeri az sonra kimin gireceğini merak
ediyormuş gibi etrafı kolaçan ediyor, bir diğeriyse onları köşeden onları
izliyordu. Hepsinin bir adı ve durması gereken yerleri vardı. Hepsi birilerini
bekliyordu ve tablonun içinden herhangi birinin yerini değiştirmek yasaktı.
Bunu bir gece, ışığı açmak için durmadan elimi çarptığım tablolardan birini
koridora koymaya yeltenirken oldukça açık bir şekilde ifade etmişti. <i>“O kadınlar orada duracak. Bir daha
dokunmayacaksın hiçbirine. Onlar da benim gibi buraya ait değiller ama birgün
gelecek ve gerçek yerlerini nasılsa bulacaklar.”</i> <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">İşte o
gece, gün geçtikçe kendi dünyasının içinde yerleşmeye ve bu kayboluşun içinde
bir yerlerde, varoluşunu aramaya başladığının farkına vardım.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bir hâl
vardı ya onda, çözmek neredeyse imkânsızdı. Birkaç defa psikoloğa gitmesi için
onunla konuşmaya çalıştım. Nafile. İnadı inattı. Ama seviyordum onu. İnsan
sevince anlamadığı şeyleri bile birgün anlaşılabilir kılabileceğini, aradaki
sevginin bütün bu zor zamanların atlatılması için yeterli olduğunu düşünüyordu.
İnanmayın buna. Ben inandım bakın neler oldu. Uzunca bir süre daha kendini
arayan kadın portreleri yapmaya devam etti. Varoluş portreleri. Bu adı
vermiştim. Ta ki evin içinde onları koyabileceği, asabileceği yer kalmayana
kadar. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bir sabah
uyandığımda onu evde bulamadım. Gitmişti. Üstelik çocuğumuzu da yanına almıştı.
Hemen polise haber vermedim. Ne kadar uzağa gidebilirdi ki? Dışarı bile ben
olmadan çıkamazdı. İnsan yabancısı bir karım vardı. Ürkekti. Onu anlayamazdım
ama tanırdım. Anlamak ve tanımak ne kadar da farklı şeyler... Sonra onu, bizim
evin hemen ilerisindeki parkta buldum. O gün bugündür her sabah buraya gelir.
Tanımadığı kadınlarla birlikte saatlerce kaskatı kesilmiş gibi sessizce oturur.
Yüzünde hep belli belirsiz bir gülümsemesi olur. İyice bakarsanız siz de fark
edebilirsiniz. Şimdi, ben de onunla birlikte buraya geliyorum. Anlamsızca. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Kayboldum.
O hiç değilse nerede durmak istediğini seçebilecek kadar kendinde. Yani
sanırım. Yanındaki insanları tanımıyorum. Belki onlar da onun gibi evini,
çocuklarını, okullarını terk etmişlerdir. Ama o kendisi karar verdi. Hem
durmadan demiyor muydu: “Ben buraya ait değilim.” diye. Belki de size, bana
anlamsız görünen bu yokluk, onun için bir var olma yoluydu. Ya ben ne yapayım?
Burada tek başınayım. İnsanın bir evinin olması yeterli değil. Yerinin yurdunun
orayla sınırlı olması da önemli değil. Eğer kendini kaybetmişsen ve bununla
başa çıkabilecek bir gücün artık yoksa nereye gitsen orası sana kaybolduğunu
anlatır. Burası bana bunu hatırlatıyor. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Elimden
hiçbir şey gelmiyor. Konuşmuyor. Geceleri sadece uyuyor. Çocuk ağlıyor. Varoluş
portreleri üzerime üzerime geliyor. Bense bir gece uykumun en tenha yerinde tel
örgülerden geçip onları öldürdüğümü hayal edip diri kalmaya ve alışmaya
çalışıyorum. Bu anlamsız hayal belki de benim varoluşumdur. Olabilir mi?</span><span style="font-family: Calibri, sans-serif;"><o:p></o:p></span></div>
<br />Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-84527091429033593092013-02-21T00:32:00.002+02:002013-02-21T00:34:47.810+02:00Frekansı Bozuk Radyo Alıcısı -46-<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Uzakta. Bildiklerimin çok ötesinde demek istesem de o sadece uzakta. Duvarlarının rengi atmış ya da sigaradan sararmış bir odada öylece oturuyor. Her sabah sarıldığı yorganının sıcaklığını, ilk yaz günlerinin sıcaklığı kadar yakından tanıyorum. Nefesindeki huzursuzluk artık geride kalmış denilebilecek geçmişten, geçmişimizden bir parça. Uzadıkça uzuyor geceler. Konuşmuyoruz. Bizim buralarda böyle olur. Ne kadar çok dinlerse en önce o gider. Gitti. Alışmaya (ç)alışıyorum. Kahrolası özlem de olmasa...</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia;">Ara sıra gelip bana bakıyorsun ama konuşmuyorsun. Nefes alış verişlerini duyabilecek kadar yakınıma geliyorsun. Bir pencere, aralık ve sessiz. Orada durmuş öylece bakıyorsun. Belki birkaç saniye ama ben saatlerce kurtulamıyorum geride bırakıp gittiklerinden. Yorgun dalıyorum uykulara. Kulağımda gönüllü bekleyen bir ses vardiya tutuyor sabaha kadar. Gözlerim kapalı ama üzerimi onun gibi kapatan başka hiçbir şey yok. Uzun uzun anlattım diye oldu tüm bunlar. Oysa bilmeni istemiştim. Beni böyle uzaktan bilirsen yakınına geldiğimde yadırgamazsın sanmıştım. Seni sessizliğe sürüklemekten, kendimi senden alıkoymaktan ve bu bekleyişe belirsiz günler eklemekten başka elimde ne kaldı? </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Suya dönüyorum her yanımı. Tıpkı yüzmeyi yeni öğrenmiş bir çocuğun heyecanıyla dalıyorum derinlere. Dipteki kumları avuçluyorum. İnce ve ıslaklar. Yıllar kanatmış onları, ağlıyorlar. Avuç içlerime sığamayacak kadar kırılganlar. Yutuyorum. İçimde bir deniz yükseliyor. Dalgalar vuruyor sözlerime. Kelimelerim ıslanıyor. Kayıyorlar uykularımdan. Boğuluyorum. Biz ne zaman bir araya gelemeyecek kadar uzak düştük birbirimizden, bilen var mı? </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia;">Bekliyorum. Hiçbir yere gitmedim. Şimdi durmuş haberin olmadan gizlice seni seyrediyorum. Sigaranın dudaklarında başladığı yerden ben devralıyorum dumanını. Ağır ağır nefeslerle içime çekiyorum. İçimde duman duman sen. </span><span style="font-family: Georgia;">Şimdiye kadar dinlediğim bütün şarkıların sesini kısıyorum. Yarım bıraktığım cümlelerimi tamamlıyorum. </span><span style="font-family: Georgia;">Sonra sen geliyorsun. Kapılarım ardına kadar açık. Gülümsüyorum. </span><span style="font-family: Georgia;"> </span><span style="font-family: Georgia;">Adındaki baş harfi sahipleniyorum. </span><br />
<span style="font-family: Georgia;">Biraz kırgınız biraz da şaşkın. İkimiz de ayrılığın güncesini tutmuş birer balığız. Belki de bu yüzden susamışız. Denizi, rüzgârı, Ege'yi özlemişiz.</span><br />
<span style="font-family: Georgia;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia;">Şimdi sen yorulmuşsundur onca yoldan sonra. Hadi koy başını göğsüme. Üstelik ben de çok bekledim. Sol omzundaki çukura da ben koyacağım başımı. </span><span style="font-family: Georgia;">Baksana ne kadar da az kaldı. </span><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-78722858926393125342013-02-10T15:41:00.000+02:002013-02-11T20:09:19.659+02:00Kısmet Bakkal<br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Birkaç gündür onu izliyorum. Merdivenlerden usul usul inişini, paltosunun düğmelerini ilikleyişini, sokağın sonundan kaybolana kadar ritmik hareketlerle yürüyüşünü... Hemen burada, pencerenin ardına sakladığım küçük taburenin yanı başında, her sabah onun geçmesini bekliyorum. Arada sırada yoruluyorum. Sol dizimden destek alıyor, bir elimle pencerenin kenarlarına tutunarak kaldığım yerden devam ediyorum. Bazen insanı bıktıracak kadar yavaş yürüyor. Sanki o sokağın sonuna gidemeyecek, son adımda olduğu yerde sayıklayacak ve ben dondurulmuş bir karenin içerisinde saatlerce pencerenin kuytu bir köşesinde onu izleyeceğim.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Akşamları bir türlü yakalayamıyorum gelişini. Ya çok geç geliyor ya da ben ona geç kalıyorum. Sevdiğim birini merak eder gibi merak ediyorum. Endişeleniyorum. Oysa sesini bile duymadım. Yine de bir bilinmezin o insanı baştan çıkartan çekiciliğine kaptırdım kendimi. İşim olmadığından mı oluyor tüm bunlar? Bir işim olsaydı bu kadar çekici gelebilir miydi? İnsan çoğu zaman keder onu gelip buluncaya kadar bütün özgürlükleri keyfekeder yaşıyor.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Doğduğumdan beri bu sokaktayım. Yüzüne aşina olmadığım kimse yoktur. Çocukluktan kalma bir alışkanlık, her kim taşınsa bir yolunu bulur öğrenirim. Gider tanışır bir merhaba derim. Bu alışkanlığım ilerleyen yaşlarımda türlü komik olayları da beraberinde getirmedi değil. Mahallenin dedikoducusu gibi düşünmenizi istemem. Benimkisi yalnızca geçmişle ufak da olsa bir bağımın olması, aynı heyecanları şimdilerde de yaşama isteğidir. Cesaretsiz hissettiğim günlerde, Oğuz Ağbi yardımıma koşar. Ne de olsa bakkal önemli bir mevkiidir. Gireni çıkanı iyi bilir. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Cesaretimin yerle bir olduğu zamanlardan biri de hemen üst katıma taşınan, hergün gidişini izlediğim bu adama karşı oldu. Ne yaptıysam kim olduğunu, nereden geldiğini, nerede çalıştığını bir türlü öğrenemedim. Ben de insanım. Öyle herkesçe deli cesaretine sahip olduğum düşünülse de insanım işte, bazen tutuluyorum.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Oğuz Ağbi kırk beş yıldır bizim sokağın tek bakkalı. Amca dedirtmez. Yoksa babamla aynı yaşta sayılırdı. Bakkal dediysem de artık lüks market görünümünde. Yıllar onu da gençleştirdi. Bir bakım bir özen, sormayın gitsin. Daha ben ve bu mahallede oyun oynadığım diğer arkadaşlarım küçük bir çocukken Kısmet Bakkal'ın içinde dönecek yer bulamazdık. Her yanda çuvallar, çuvalların içinde türlü bakliyatlar, şekerler, çamaşır tozları, yağ küpleri vardı. Bir de kokardı ki sormayın gitsin. Ama bizim işimiz kolaydı. Ciklet ve çikolatalar, Oğuz Ağbi'nin babadan kalma çatır çutur sesli kasaya benzer kutunun hemen önündeydi. Kapıdan girince nereye yöneleceğimizi iyi bilirdik. Yine de çocuğuz ya ortalığı karıştırmayı, adını hiç duymadığımız şeyleri sormayı, çuvalların ve kutuların aralarına kaçıp saklanmayı iş bilirdik. Tozlu defterlerde veresiye tutulan günlerdi.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yıllar geçti herkes bir yana dağıldı. Ben geldim otuzlu yaşlarıma. Bir serpilme, kadın olma merakı derken Kısmet Bakkal da büyüdü, gelişti. Önce yan taraftaki terzi dükkanını satın aldı Oğuz Ağbi. İki hafta süren tadilattan sonra o eski görüntüler, kokular, dar alanda yapmaya çalıştığımız alış verişler de son buldu. Artık yirmi kişinin bile rahatlıkla dolaşabileceği bir yer haline geldi. Son teknoloji bir yazar kasası da tezgâhın üzerindeki yerini buldu. Tabelayı da unutmayalım. Neredeyse okunamayacak hale gelen, yağmurdan birikmiş bir nasibi alan o eski püskü tabelanın yerine, zamana uygun ışıklı mışıklı bir şeyler yaptırdı. Adı da artık Kısmet Market oldu. Odamın neredeyse karşısına denk düşen bu yeni ışıklar sayesinde gece yattığımda, kırmızıdan maviye bir renk cümbüşü sarar odamın içini.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Kısmet marketin kısmetten nasibini alamamış müdavimi bendeniz, Oğuz Ağbi'yi pek severim. Ciklet almayı başarabildiğim günden beri, başının bir numaralı belası benimdir. Kızdırmaya bayılırım. Hele iş ismimi söyletmeye geldiğinde Oğuz Abi'nin zıvanadan çıkması garantidir. Adım Mübeccel ama Oğuz Ağbi'ye kalırsa Mücebbel. Onunla tanışmamızdan bu yana çığlıklar eşliğinde, boğazım yırtılana kadar az bağırmadım karşı kaldırımdan ona: 'Mübeccel'im bennnnn.' M-Ü-B-E-C-C-E-L' diye. Yanındayken yapamazdım. Gözlüklerinden korkardım. Annemin fasülye, domates kaynatıp koyduğu kavanoz dipleri gibiydiler. Gözlerini bir pörtletti mi aklım çıkardı.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Siz bana bakmayın. Oğuz Ağbi harika adamdır. Yüzünde hep çözemediğim bir hüzün saklı olsa da güler yüzünü, abiliğini hiç eksik etmemiştir benden ve tüm mahalleden. Annemle babamı kaybettikten sonra beni hiç yalnız bırakmadı. Neye ihtiyacım olduysa yanımdaydı. Pencereden, bakkal önüne uzanan düzenli sohbetlerimiz oldu. Tabii bir de hiç sektirmeden pazar kahvaltısından hemen sonra bakkalın önünde oynadığımız tavla maçları. Aramızda kalsın tavlayı iyi oynarım. Kafama kafama az zar yememişimdir Oğuz Ağbi'den. Yenilince bırakın koltuğunun altıne vermeyi, kendinizi koruyabilirseniz şanslı sayılabilirdiniz. Eskiler ne tatlı.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Üniversiteyi bitirdikten sonra girdiğim ilk işimden döndüğüm akşam, beni sokağın başında elinde hediyesiyle ilk o karşıladı. Kocaman bir kutu hazırlamıştı. Hemen kaldırıma oturup heyecanla kurdelaları çözmüştüm. İçinden ne çıktı dersiniz? Yıllarca bakkaldan yürüttüğüm ciklet ve çikolatalardan kutu kutu... Ha bir de hesap pusulası. Kaba hesapla yürüttüğüm şeylerin toplam tutarı. Nasıl utandım, nasıl yüzüm kızardı bilemezsiniz. Önce teşekkür mü etsem yoksa özür mü dilesem bilemedim. Halimi anlamış olmalı ki elini omzuma atıp: "Gel buraya benim deli fişek Mücebbel'im" diye sımsıkı sarıldı. Çenem boynunun oralarda bir yerlerde sıkışmışken: "Mübeccel Oğuz Ağbicim, Mübeccel" deyiverdim bir patavatsızlıkla. Tabii saniyesinde ağız dolusu eşşoğuleşeği de yedim.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Kutuyu hâlâ saklarım. İçinde de çiğnediğim cikletlerin boş kapları durur. Senin mirasın ne deseler, hiç düşünmeden o kutu derim. İnsanın geçmişinin kokusunu daha iyi ne anlatabilir ki?</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hayatta en güvendiğim insandır. O yüzden cesaretimin kırıldığı, kendimle barışık olmayı başaramadığım zamanlarda daima yanımdadır. Öyledir öyle olmasına da benim şu meçhul kişi hakkında o da benim gibi bir ilerleme kaydedemedi. Neymiş çok meymenetsizmiş, onun böyle adamlarla işi olmazmış. Nereden bulmuşum. Ne yapacakmışım. Mübarek, sanki koca bakıyoruz bana.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hal böyle olunca, iş elbette başa düştü. Merdivende karşılaşma çarpışma senaryoları, kahvem bitti biraz sizden alabilir miyim yanaşmaları gibi türlü oyunlar düşündüm. Ama nedense her birinden başarısızlıkla eve dönen, malum pencerenin önüne geçip onu bekleyen yine ben oluyordum. İnsan, kurmaca bir dünyanın içinde bile olsa ortadan kayboluveriyor, gelmeyebiliyordu demek. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Siz deyin üç ay, ben diyeyim bir yıl koştum durdum o adamın peşinden. Bana zaman fazlaydı. Artık çalışmadığım için de uğraşacağım tek meşgâlem oydu. Oğuz Abi de benden sıkılmıştı. Düzenli sohbetlerimizin bir yerinde ondan bahsetmeden duramıyordum. Birgün nah şurasına kadar gelmiş olacak ki: " Eee, valla sıkıldım senden Mücebbel. İki lafından biri o meymenetsiz surattan geçiyor artık. Git o köşede bekle, pencere önünde durmaktan sana hayır gelmez çocuğum." diyerek beni iyi bir payladı. O gün ilk defa Mübeccel diyemedim. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Utanmakla, korkmak arasında bir duyguyla tıpış tıpış eve döndüm.</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Bir iki hafta zorunlu ihtiyaçları almak için dışarı çıktım. Oğuz Ağbi'yle neredeyse hiç konuşmuyorduk. Özür dilemek istediysem de yapamadım. Bir anlamsızlık küslük büyüdü durdu aramızda. Bir işim olmalıydı. Evde durmaktan da ölesiye sıkılmıştım. Gazetelerin iş arama sayfalarına düzenli olarak bakmaya başladım. Birkaç iş görüşmesine gittim. Ama hiç birinden sonuç çıkmadı. Sonra birgün bizim mahalleye çok uzak olmayan bir yerde muhasebeci arandığını işittim. Kalktım gittim bir sabah. Benden önce gelmiş olan beş kişiyi bekledim. Onlar çıktıktan sonra yarı açık kapının ardında onu gördüm. Aylarca pencerenin önünde geliş gidişlerini beklediğim o esrarengiz adamı. Kalkıp gitmeyi düşündüm. Bir yandan da deli gibi onun kim olduğunu artık öğrenecek olmanın verdiği heyecan her yanımı sarmıştı. Kısmet deyip içeri girdim. Kırklı yaşlarının hemen başında, yüzündeki gülümsemeyi içine gömmüş bir adam karşımda duruyordu. "Oturun lütfen." dedi, yüzüme bile bakmadan. Oturdum. Çaresiz bir iki dakika önündeki kâğıdı okumasını bekledim. Gözlüklerini çıkarıp kafasını kaldırdı. Hoş geldiniz Mübeccel Hanım dedi. Hoş ile bulmak arasındaki mesafeyi ne kadar uzun bir zamanda aldığımı duysanız herhalde bana çok gülerdiniz. Hoooşş buuulldukk.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Özgeçmişimdeki detaylardan bazı sorular sordu. Zaten fazlaca bir iş geçmişim yoktu. Üniversiteden sonra girdiğim ilk işimde üç yıl boyunca çalışmış, şirketin mali durumu bozulunca da işten çıkarılmıştım. Yani anlatacak neredeyse hiçbir şeyim yoktu. Ama konuşma uzadıkça uzamış, aynı apartmanda oturduğumuza kadar gelmişti. Şaşkınlıktan dilimi yutacaktım. Meğer adam benim farkımdaymış bunca zamandır. Ben de kendi kendime onca zaman görünür kılınmanın yollarını aramıştım. Gülüştük. Bir hafta sonra işe başlayabileceğimi söyledi. Görüşmek üzere deyip ayrıldım.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Deniz kenarına gidip bir çay içtim. Uzun zamandır üstbaş almamıştım. Bir iki mağazaya girip kendime yeni giysiler aldım. Akşama doğru yüzümde bir coşkun gülümsemeyle mahalleye döndüm. Hemen gidip Oğuz Ağbi'den özür dileyecek, olanları ona anlatacak bizim gizemli adamla aynı iş yerinde çalışacağımı söyleyecektim. Mahalleye yaklaşınca sanki bütün insanlar sokağa fırlamış da birbirlerini duymadan boşluğa konuşuyorlarmış gibi bir uğultunun içine düştüm. Çocukların kimisi ağlıyor, kimisi bağırıp çağırıyor, konu komşu feryat figan ağlaşıyordu. Kısmet Bakkal'ın önünde cehennem gibi bir kalabalık vardı. Elimdeki poşetleri fırlattığım gibi kalabalığı yardım. Oğuz Ağbi bakkalın önünde tavla oynadığımız küçük masanın dibinde boylu boyunca uzanmış yatıyordu. Ambulansın sireni yakınlaştıkça acı acı duyuluyordu. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Elim ayağım boşaldı. Bir kuvvet nabzına baktım, atmıyordu. Ne oldu? Ne olduuuu? diye bağırdım bir müddet. İnsanlar ağlamaktan cevap veremiyordu. Oturdum ben de ağlamaya başladım. Yılların Oğuz Ağbi'si orada öylece kıvrılmış, sessizce ölüyordu. Ölmüştü. Oğuz Ağbi diye sarstım omuzlarından. Bak benim, Mücebbel. Kurbanın olayım aç gözlerini. Bak, sana anlatacaklarım da var hem. Mücebbel'in geldi Oğuz Ağbi, diye defalarca bağırsam da bedenini sarssam da Oğuz Ağbi gözlerini açıp da bakmadı. Ambulans geldi ve cansız bedenini alıp götürdü. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Sonra sonra dediler, yıllardır görmediği oğlu gelmiş. Gün gözüyle saatlerce kavga etmişler. Hayırsız oğlu Oğuz Ağbi'ye vermiş veriştirmiş. Hırsını alamayıp bakkalın içinde ne var ne yoksa ortalığa saçıp gitmiş. Böyle acıya kalp nasıl dayansın? Duruvermiş. Altmışında adama bu yapılır mı? O kalp kırılır mıydı hiç? Koca mahallenin bilmediği bir oğlu varmış meğerse. Yüzündeki o hüzne sebep de buymuş. İnsanın bazı gerçekleri birisini kaybedince öğrenmesi ne tuhaf. Bir geçmişi anmaya, ondan bahsedecek, iki çift laf edecek gücünün kalmayışı ne zormuş. İşte her şey böyle böyle zamanın içinde akıp gidiyor. Ne sevdalar ne utançlar ne sırlar saklanıyor da bir gece koyundan koyuna geçen sıcak terin mirası bir çocuk gelip koca bir sırrı ölümle apaçık ediveriyor.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Sen bilmiyorsun ama üst kattaki komşumu artık düzenli bir şekilde görüyorum. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Kısmet marketin kısmetten artık nasibini alan müdavimi bendenizin, b</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">irkaç aya kalmaz bir çocuğu olacak ondan. Şimdi her akşam iş dönüşü, pencerenin önüne geçip onun yerine seni bekliyorum </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Oğuz Ağbi</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">. Gelmiyorsun. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Arada sırada yoruluyorum. Sol dizimden destek alıyor, bir elimle pencerenin kenarlarına tutunarak kaldığım yerden devam ediyorum. Bazen insanı bıktıracak kadar büyük gönül koyuyorsun. Sanki o bakkalın kapısından hiç çıkmayacak ve ben dondurulmuş bir karenin içerisinde hamile halimle saatlerce pencerenin önünde seni bekleyeceğim. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Bilirim kıyamazdın sen bana. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Anlatacaklarımı duymadan gittin ya Oğuz Ağbi, h</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">azırlıksız yakalandım.</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> Sana bir zar bir de özür borcum olsun.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-54422000460381439662013-02-05T14:36:00.000+02:002013-02-05T21:56:18.325+02:00Niye't' Mektubu<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sesindeki sessizlikten mi bilmem bir yanlışlık doğuyor yokluğunda bu evde. İçim eziliyor. Uykular düzensiz, uyanışlar sancılı; sanki bu dünyanın düzeninde başıboş bir gürültü etrafta kol geziyor. Ben duymuyorum. Sen susuyorsun. Aklımı yitirecek gibi oluyorum özlemden. İnanmazsın. İnanmıyorsun da... Öyle olunca gidiyorsun. İnanmamak için kayboluyorsun. Sen yokken, kalbimin incinmiş sözlerini toparlıyorum yol çizgilerinin üzerinden. Dağılmış günleri sevmiyorum. Gittikçe gelmeyen haftanın sonlarını da... </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Eski kokulu harflerle yan yana oturuyorum. Bana öğrettiklerini tıpkı sayfalar dolusu bir metni ezberler gibi hatmediyorum. Bir elin parmağını geçmeyecek kelimeler büyüdükçe büyüyor. Kayboluyorum o eski dilin harfleri arasında ama bilmiyorsun . Sonra sen geliyorsun. Ellerin ha dokundu ha dokunacak ama bekliyorsun. Hava yeni yeni kararmaya başlıyor. Tanığı olmadığım gecelerden kalmasın. Gözlerin dağ eteklerinde uzanıp soluklandığım yeşil bir örtüye benziyor. Ilık. Yorgun. Kendi uykumdan sana vermek için uykularımla pazarlık ediyorum. Karşılığında benden ne istiyorlarsa vermeye razıyım. </span><br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Göğsümde uyumak istiyorsun. Alıp başını yatırıyorum, uyuyorsun. Henüz daha çok erken. Sen yeter ki orada kal. Oramda... Sağdan sola yazmaya başlıyorum. Parçalı bulutlu bir resim çıkıyor önüme, çözemiyorum. Seni uyandırmaya kıyamıyorum. Kaybolup gidiyor sonra. Niye?</span></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yüzündeki çizgilerden mi bilmem bir kuş havalanıyor içimden sana bakınca. Ansızın yuvasından olmuş da sanki çırpınır gibi sağa sola koşturup duruyor. Gökyüzünün özgürlüğünü tadan biri yeryüzünde neyi arar ki? O kuş benden şanslı. Bugün ilk defa o kuşun ne kadar da yükseklere çıkabileceğini gördüm. Havalandı, havalandı bir türlü bitmek bilmedi yükselişi. O çıktıkça ben irtifa kaybettim. Parmak uçlarım uyuştu. Göğüs kafesim sıkıştı. Duramadım, attım ben de kendimi dışarıya. Yağmur döküldü. Yüzüm yandı. Hiç ıslanmadım. Bir sigara yaktım duvarın arkasındaki barakada. Eski evlerin virane duvarlarını izledim. Yıkılmış hikâyelerini okudum. Hepsi aynı şeyden bahsetti. Göç edip giden kuşların hikâyesinden .. Kelimeler yoktu. Dilsizdiler ama ben onlar için seslendirdim. Herkes duysun, bilsin istedim. </span><span style="font-family: Georgia;">Belki göğüs kafesinde bir boşluk kalmıştır. Belki ben oraya sığarım. Biraz uzansam ya yanına. Alıp öpüversen ben uyurken. İşte o zaman uyansan.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Kuş beni de yanına alıp gitseydi ya, havalandı gitti işte içimden. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Aşk, bir kuşun havalanması belki de dedim. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Ben ona yetişemedim.</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">O günden sonra da uyuduğum saatlerde bir daha hiç uyuyamadım.</span></div>
<div align="left">
<br /></div>
<div align="left">
<br /></div>
<div align="left">
<br /></div>
<div align="left">
<br /></div>
<div align="left">
<br /></div>
<div align="left" style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span>Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7211445816989802078.post-39662047161305757872013-01-24T23:55:00.000+02:002013-01-24T23:55:37.024+02:00Ninni<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Her sabah aynı evin merdivenlerinden aşağıya inip sokağa attığım ilk adımla başlayan o can sıkıntısı, hiçbir zaman geçmedi. Nelere alışmak zorunda kalmıştım oysa ve nelerden vazgeçmek ama işte bu hayatta, alışılamayacak şeylerin de olduğunu burada öğrendim. Ankara, gün geçtikçe soğuk rüzgârların gözlerde anlamsız bir buğulanmaya dönüştüğü yer olmuştu. Ruhun bir türlü evrilmeyen yanları, içine sıkıştığı bedende kendine bir yer bulmaya çalışıyordu. Bulamadığındaysa korku ve telaş her şeyi ele geçiriyordu. </span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">"İnsan her şeye alışır." demeyin. Siz öyle dedikçe iyiden iyiye kafamıza kazındı bu meret.</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"> </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Bir şehrin ana arterleri neredeyse kalbi de orada atmıyordu. Çünkü asıl önemli olan, orada yaşayanların kalplerinin ana arterinin neresi olduğuydu. Benim kalbim Ankara'da hiç atmadı. Varsa yoksa birkaç düzen bozukluğu, o kadar. Şehrin gövdesinden kendimi kurtarabildiğim anlardaysa ritim normale dönüyordu. Yıllarca bu düzen bozukluğuyla yaşadım.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">Beş dakikadan az bir sürede semtler değişiyordu. Girdiğim caddeler kendini ele veriyordu. Bilinmeyeni, görsem de benzetemeyeceğim yerleri arıyordum. Ki yaşarken bilinmeyenlerden çok yara almıştım. Ve ben kısacık bir aralıkta, bütün bir şehri kendine benzetmeyi başarıyordum. Yokuş aşağı iner gibi değildi. Suyu bardağa doldurmak gibi değil... Zordu. Yorucuydu. En çok da sevimsiz bir yalnızlıktı. O yüzden bir yolunu bulup kütüphanemin neredeyse yarıdan fazlasını bırakmayı bile göze alarak çarçabuk kaçmıştım Ankara'dan.</span><br />
<span style="font-family: Georgia;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia;">Ankara garip bir şehirdir. Sürekli dejavu yaşatır insana. "Bunu daha önce görmüştümlerin, şunu sanki dün yapmıştımların, bunları söylemiş gibi hissediyorumların" başkentidir. Yaşarken özlemezsiniz. Ne zaman seneler geçer aradan, işte tam da o anda aklınıza düşüverir. Sanki ölesiye çırpındığınız, terk etmek için zaman kolladığınız şehir, birdenbire aklınızın -belki de en olmadık zamanda- bir yerine kendini oturtmayı başarır. Bilir misiniz bilmem, Ankara'da aşk hep hüzünlüdür.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia;">Durduk yere olmaz hiçbir şey ve bir "gün" şayet yaşanma ihtimali sınırlarını aşıp "yaşanacak" konumuna gelmişse bazı şeyler kaçamazsınız. Düşünce ve inanç ikilisi kuvvetli bir karışım. Kim ne derse desin. Herkes kendi yaşanmışlıklarından tecrübe edinir. Ben galiba bu karışım sayesinde hep ilginç sohbetlere, karşılaşmalara, görüntülere şahit oldum. Bir şekilde bu böyle oldu. Ben de şimdi bütün bunları durduk yere düşünmedim. </span><br />
<br />
<span style="font-family: Georgia;">İstanbul kendini geceye hazırlıyor. Ege'de bir mekân hayal ediyorum. Kayıplarım çok. Varsın olsun. Hikâye aynı. Kimin umurunda? Herkesin derdi aynı. Kilometreler bile... Yakınsa uzak; uzaksa daha da uzak olur benim hayatımdaki her şey. Bilmesine biliyorum da bunu bi öğretemedim kendime. Ama öğrendim ki bilince öğrenilmiyormuş. Bütün kadınlar olmadık zamanlarda gidiyorsa bütün erkekler de o olmadık zamanlar da gidiyor. İçindeki bahara, güneşin endamına, koyun koyuna uyunan gecelere, aç susuz kalsan da onun için yaptığın fedakârlıklara, çekingen ama sevimli meraklarına aldırmadan gidiyorlar. </span><span style="font-family: Georgia;">Yazara bunu nasıl anlatsam? </span><span style="font-family: Georgia;">O hikâyeden aklımda şöyle bir cümle daha kalmış: "Biliyorum, kimi sevsem en son hatırladığım görüntüsü gidişi olur." Benim kalbimin ana arteri... Neyse. </span><br />
<span style="font-family: Georgia;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia;">Her şeyi boş ver de ş</span><span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;">imdi sen uyuyorsun ya bütün ninnileri ben söylüyorum.</span><br />
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Georgia, 'Times New Roman', serif;"><br /></span>Burcu Yıldızerhttp://www.blogger.com/profile/09387402877384842404noreply@blogger.com1